ABD, İslam coğrafyasında önce terör örgütlerini kullanarak saha açıyor, sonra yerel unsurlara bu bölgelerde özerk yapılar oluşturuyor, bu yapıları besliyor, büyütüyor, güçlendiriyor, silahlandırıyor.
Ve ardından da bu yerel unsurları kılıf olarak gösterek bu bölgelere resmen yerleşiyor. Bu Afganistan'da böyle oldu, Irak'ta böyle oldu, Libya'da böyle oldu bugün de Suriye'de aynı işgal tablosu yaşanıyor.
Suriye özelinden bahsedecek olursak, 2011 yılından itibaren değişik coğrafyalarda ABD'nin tetikçiliğini yapmış olan terör unsurları akın akın Suriye'ye yönlendirildi.
Bu terör örgütleri estirdikleri vahşet ve terörle Suriye halkını bir taraftan katlederek, diğer taraftan da göçe zorlayarak Suriye topraklarının büyük bir bölümünü Suriye Devleti'nin elinden alırken yine ABD'nin eliyle güçlendirilen PYD/YPG terörün elinden buraları sözde kurtararak ABD adına ele geçirmiş oldu. Kılıfına uydurulmuş işgal?
Bizler Irak'ta Barzani'nin, Suriye'de ise PYD/YPG'nin "ABD" olduğunu her fırsatta ifade ediyoruz. Özellikle Kobani süreciyle birlikte PYD, ABD'nin Suriye'de tam bir işgal kılıfı oldu. PYD'nin ele geçirdiği her yerde ABD bayrakları dalgalanmaya başladı ve ABD askeri üsleri kuruldu. Şu anda Suriye'nin kuzeyinde 10 askeri üssün olduğu ifade ediliyor.
Ve toplam kapasiteleri en az 50 bin kişilik.
ABD, PYD/YPG'ye desteğini artırmaya devam ediyor. Hem tırlar dolusu ağır silah ve mühimmat gönderiliyor hem de militan sayısı artırılarak bir orduya dönüştürülüyor.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Albay Jeff Davis önceki gün yaptığı basın açıklamasında, ABD'nin tavsiyesiyle ismi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak değiştirilen YPG'nin 1 yılda 20 binden 50 bine çıkarak bir orduya dönüştürüldüğünü belirtti.
Tabi, bu açıklanan rakam, emin olun ki bir o kadar da açıklanmayan vardır ve bunların içinde ciddi bir miktarda Batılı ülkelerin askerleri ve istihbarat elemanları var.
Bugün Suriye, aslında küresel bir Haçlı ordusunun işgaliyle karşı karşıyadır. Bir de ABD, öncülüğünü yaptığı bu Haçlı işgalini hem legal hale getirmek hem de kalıcı yapmak için kılıf olarak gösterdiği yerel unsurlara "ABD gitmesin, burada kalsın" açıklamaları yaptırıyor. "Onlar talep ediyor, biz de hayır demiyoruz" modunda?
Terör örgütü PYD öncülüğünde kurulan Suriye Demokratik Konseyi (SDK) eşbaşkanı İlham Ahmed, IŞİD sonrasında Rakka'nın yönetilmesi ve yeniden inşası için ABD'nin uzun vadeli siyasi ve finansal desteğine ihtiyaç duyacaklarını belirtti.
ABD'nin rolünün Rakka'nın temizlenmesiyle sınırlı kalmaması gerektiğini ve garantör rolü oynaması gerektiğini dile getiren Ahmed, "Eğer Amerikalılar bu bölgelerin ve kendi ülkelerinin güvenliğini sağlamak istiyorlarsa, demokratik bir sistem kurulana kadar Suriye'de kalmaya devam etmeliler" diye konuştu.
Bunun anlamı; ABD artık Suriye'ye tam olarak yerleşti bir daha asla çıkmayacak.
Afganistan'da da benzeri oldu dedik. Afganistan işgali sonrası göreve getirilen Karzai, önceleri güvenlik için ABD'nin burada kalmasını istiyordu. Sonraları bu duruşundan vazgeçti, "ABD kısa bir zaman sonra Afganistan'ı terk etmeli" demeye başladı ve Karzai'nin sonu geldi. Yerine gelen ise Karzai'nin ilk zamanlar dediği gibi "ABD Afganistan'da kalmalı" tezini savunuyor.
Irak'ta da, Saddam devrildikten sonra ABD tarafından Maliki hükümeti iş başına getirildi. Ne zamanki Rusya ile anlaşmalar yapmaya başladı, çoğunluğun oyunu almasına rağmen devre dışı bırakıldı ve "ABD'ye evet" diyen İbadi hükümeti iş başına getirildi.
Şimdi aynı tiyatro Suriye'de yaşanıyor. Hatta bu sefer ABD işi şansa bırakmıyor, PYD nereyi ele geçirirse direkt bayrağını asıyor, üslerini kuruyor.
Bugün Suriye'de, Irak'ta ve tüm İslam coğrafyasında, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır ifade ettiği gibi, ABD'nin Ortadoğu'yu kendine vatan yapma projesi fiili olarak hayata geçiriliyor. ABD İslam ülkelerinde amacına ulaştıkça piyonlar da devre dışı kalacak.
İslam ülkeleri ise ABD'nin ipine sımsıkı tutunmuş, birbirleriyle uğraşıyorlar. Gerçekten de Sayın Baş'ın altını çizdiği gibi bu büyük bir utanç tablosudur.
Prof. Dr. Baş'ın önemle belirttiği gibi, İslam dünyası aralarındaki ihtilafları bir kenara koyarak, Ehl-i Beyt ortak paydasında bir ve beraber olmadığı müddetçe bu utanç tablosu artarak devam edecektir.
Ve ardından da bu yerel unsurları kılıf olarak gösterek bu bölgelere resmen yerleşiyor. Bu Afganistan'da böyle oldu, Irak'ta böyle oldu, Libya'da böyle oldu bugün de Suriye'de aynı işgal tablosu yaşanıyor.
Suriye özelinden bahsedecek olursak, 2011 yılından itibaren değişik coğrafyalarda ABD'nin tetikçiliğini yapmış olan terör unsurları akın akın Suriye'ye yönlendirildi.
Bu terör örgütleri estirdikleri vahşet ve terörle Suriye halkını bir taraftan katlederek, diğer taraftan da göçe zorlayarak Suriye topraklarının büyük bir bölümünü Suriye Devleti'nin elinden alırken yine ABD'nin eliyle güçlendirilen PYD/YPG terörün elinden buraları sözde kurtararak ABD adına ele geçirmiş oldu. Kılıfına uydurulmuş işgal?
Bizler Irak'ta Barzani'nin, Suriye'de ise PYD/YPG'nin "ABD" olduğunu her fırsatta ifade ediyoruz. Özellikle Kobani süreciyle birlikte PYD, ABD'nin Suriye'de tam bir işgal kılıfı oldu. PYD'nin ele geçirdiği her yerde ABD bayrakları dalgalanmaya başladı ve ABD askeri üsleri kuruldu. Şu anda Suriye'nin kuzeyinde 10 askeri üssün olduğu ifade ediliyor.
Ve toplam kapasiteleri en az 50 bin kişilik.
ABD, PYD/YPG'ye desteğini artırmaya devam ediyor. Hem tırlar dolusu ağır silah ve mühimmat gönderiliyor hem de militan sayısı artırılarak bir orduya dönüştürülüyor.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Albay Jeff Davis önceki gün yaptığı basın açıklamasında, ABD'nin tavsiyesiyle ismi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak değiştirilen YPG'nin 1 yılda 20 binden 50 bine çıkarak bir orduya dönüştürüldüğünü belirtti.
Tabi, bu açıklanan rakam, emin olun ki bir o kadar da açıklanmayan vardır ve bunların içinde ciddi bir miktarda Batılı ülkelerin askerleri ve istihbarat elemanları var.
Bugün Suriye, aslında küresel bir Haçlı ordusunun işgaliyle karşı karşıyadır. Bir de ABD, öncülüğünü yaptığı bu Haçlı işgalini hem legal hale getirmek hem de kalıcı yapmak için kılıf olarak gösterdiği yerel unsurlara "ABD gitmesin, burada kalsın" açıklamaları yaptırıyor. "Onlar talep ediyor, biz de hayır demiyoruz" modunda?
Terör örgütü PYD öncülüğünde kurulan Suriye Demokratik Konseyi (SDK) eşbaşkanı İlham Ahmed, IŞİD sonrasında Rakka'nın yönetilmesi ve yeniden inşası için ABD'nin uzun vadeli siyasi ve finansal desteğine ihtiyaç duyacaklarını belirtti.
ABD'nin rolünün Rakka'nın temizlenmesiyle sınırlı kalmaması gerektiğini ve garantör rolü oynaması gerektiğini dile getiren Ahmed, "Eğer Amerikalılar bu bölgelerin ve kendi ülkelerinin güvenliğini sağlamak istiyorlarsa, demokratik bir sistem kurulana kadar Suriye'de kalmaya devam etmeliler" diye konuştu.
Bunun anlamı; ABD artık Suriye'ye tam olarak yerleşti bir daha asla çıkmayacak.
Afganistan'da da benzeri oldu dedik. Afganistan işgali sonrası göreve getirilen Karzai, önceleri güvenlik için ABD'nin burada kalmasını istiyordu. Sonraları bu duruşundan vazgeçti, "ABD kısa bir zaman sonra Afganistan'ı terk etmeli" demeye başladı ve Karzai'nin sonu geldi. Yerine gelen ise Karzai'nin ilk zamanlar dediği gibi "ABD Afganistan'da kalmalı" tezini savunuyor.
Irak'ta da, Saddam devrildikten sonra ABD tarafından Maliki hükümeti iş başına getirildi. Ne zamanki Rusya ile anlaşmalar yapmaya başladı, çoğunluğun oyunu almasına rağmen devre dışı bırakıldı ve "ABD'ye evet" diyen İbadi hükümeti iş başına getirildi.
Şimdi aynı tiyatro Suriye'de yaşanıyor. Hatta bu sefer ABD işi şansa bırakmıyor, PYD nereyi ele geçirirse direkt bayrağını asıyor, üslerini kuruyor.
Bugün Suriye'de, Irak'ta ve tüm İslam coğrafyasında, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır ifade ettiği gibi, ABD'nin Ortadoğu'yu kendine vatan yapma projesi fiili olarak hayata geçiriliyor. ABD İslam ülkelerinde amacına ulaştıkça piyonlar da devre dışı kalacak.
İslam ülkeleri ise ABD'nin ipine sımsıkı tutunmuş, birbirleriyle uğraşıyorlar. Gerçekten de Sayın Baş'ın altını çizdiği gibi bu büyük bir utanç tablosudur.
Prof. Dr. Baş'ın önemle belirttiği gibi, İslam dünyası aralarındaki ihtilafları bir kenara koyarak, Ehl-i Beyt ortak paydasında bir ve beraber olmadığı müddetçe bu utanç tablosu artarak devam edecektir.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024