Dünya Üniversite Sıralaması Merkezi, en prestijli 1000 üniversiteyi açıkladığında ilk 500'e giremediğimizi gördük. Gerçi AKP yüzlerce üniversite daha açsa da Türkiye'de bilim ortamı oluşmuyor. Yaptıkları iş köklü üniversitelerimizi bölmek, bilim kamuoyunu susturmak!
Öncelikli sorunumuz eğitim? Ve büyüyerek devam eden sorunlar. Ülkenin geleceği için en büyük hatta öldürücü tehlike, öğretim programının yetersizliği ve dahi ilkelliğidir. Burada sanat, felsefe, matematik ve bilim kuşa çevrilmiştir.
Varlıklı aileler çocuklarını özel okullara ve yurtdışına göndermektedir. Ya maddi imkânı olmayan aileler ne yapsın? Öğrenci sayısı giderek arttığı ve okul programları giderek tırpanlanıp, öğretmen ve üniversite öğretim elemanı öğrenci sayısına göre azaldığı için, öğretim seviyesinin düşüklüğü, ülkenin geleceği için bir zaman bombasına dönüşmüştür. Aslında bu bütün yaşamda etkilerini göğüslemeye çalıştığımız bir süreçtir.
Ortaokul öğrencileri arasında çemberin çapını, Çeşme'de oturup Yunanistan'ın nerede olduğunu, 29 Ekim 1923'ün ne olduğunu bilmeyen çocuklarımız var.
Akademik unvan dağıtılmasının suyu çıktı, "hülle profesörler" ortalığı doldurdu.
Üniversitelerin verdiği doktora, doçentlik, profesörlük unvanları güvenilirliklerini tümüyle yitirmiştir. Üniversite öğretim üyelerinin yayın sayısı, taşıma suyla çalışan değirmenlere benzeyen üniversitelerde yok denecek kadar azdır. Ders kitapları niteliksizdir.
YÖK sistemi, hükümetin kendi ideolojik kriterlerine göre seçilen üyelerle rektör, dekan, profesör, doçent kadrolarını her bilim dalında kontrol eden bir fetva dairesidir. 1983'den beri asker ve sivil, bütün yönetimler döneminde yürürlükte olan bu sistem, bağımsızlığı evrensel bir ilke olan üniversite sistemini yok etmiştir. Hükümetin sözcülüğünü kabul eden eğitimciler(!), Cumhurbaşkanından başlayan bir parti ideolojisi, öğretim üzerinde baskının araçları olarak çalışmaktadır.
Üniversite eğitim düzeyi tümüyle çökmemiş olsa da, dostlar alışverişte görsün mantığı ile yürütülmektedir.
Toplumun bütün alanlardaki işleyişinde, hastanelerde, devlet dairelerinde, kültürde, sanatta, çevre korumada öğretim programlarının yetersizliği sırıtmaktadır. Çocuğu okulda olan herkesin bildiği bu gerçekleri yönetimin reddetmesi sonuçları değiştirmiyor.
Türkiye öğretimi politik amaçlarla parçalanmıştır. Bunun bedelini ülke ve toplum çoktan beri ödemektedir. Sonucu sömürgeleşmekten başka bir şey olamaz. Sömürgeleşmenin yalancı tacını şimdiden çocukların başına oturttular; İngilizce öğretim. Gerçek öğretime "bye bye" dedik. Müslüman(!) İdare, "Allaha ısmarladık" kadar güzel, eski ve yerleşmiş bir veda deyimini ve tabii ki duayı, bilinçli eğitimi ile "Bye Bye" a çevirdi(!).
Türkiye Cumhuriyeti, eğitimi parasız yapan çağdaş bir devletti. AKP, eğitimin yarısını paralı yapan bir ucube sistem ortaya koymuştur.
İktidar ömrünü tamamladığı zaman yapılması gereken çalışmalar çok zor ve ayrıntılıdır. Yapılacak çalışmalar, ilgili kurumların seçeceği gerçek uzmanlarla, politik iradenin etkisi dışında kalabilen uzmanlarca yapılmalıdır.
Öncelikli sorunumuz eğitim? Ve büyüyerek devam eden sorunlar. Ülkenin geleceği için en büyük hatta öldürücü tehlike, öğretim programının yetersizliği ve dahi ilkelliğidir. Burada sanat, felsefe, matematik ve bilim kuşa çevrilmiştir.
Varlıklı aileler çocuklarını özel okullara ve yurtdışına göndermektedir. Ya maddi imkânı olmayan aileler ne yapsın? Öğrenci sayısı giderek arttığı ve okul programları giderek tırpanlanıp, öğretmen ve üniversite öğretim elemanı öğrenci sayısına göre azaldığı için, öğretim seviyesinin düşüklüğü, ülkenin geleceği için bir zaman bombasına dönüşmüştür. Aslında bu bütün yaşamda etkilerini göğüslemeye çalıştığımız bir süreçtir.
Ortaokul öğrencileri arasında çemberin çapını, Çeşme'de oturup Yunanistan'ın nerede olduğunu, 29 Ekim 1923'ün ne olduğunu bilmeyen çocuklarımız var.
Akademik unvan dağıtılmasının suyu çıktı, "hülle profesörler" ortalığı doldurdu.
Üniversitelerin verdiği doktora, doçentlik, profesörlük unvanları güvenilirliklerini tümüyle yitirmiştir. Üniversite öğretim üyelerinin yayın sayısı, taşıma suyla çalışan değirmenlere benzeyen üniversitelerde yok denecek kadar azdır. Ders kitapları niteliksizdir.
YÖK sistemi, hükümetin kendi ideolojik kriterlerine göre seçilen üyelerle rektör, dekan, profesör, doçent kadrolarını her bilim dalında kontrol eden bir fetva dairesidir. 1983'den beri asker ve sivil, bütün yönetimler döneminde yürürlükte olan bu sistem, bağımsızlığı evrensel bir ilke olan üniversite sistemini yok etmiştir. Hükümetin sözcülüğünü kabul eden eğitimciler(!), Cumhurbaşkanından başlayan bir parti ideolojisi, öğretim üzerinde baskının araçları olarak çalışmaktadır.
Üniversite eğitim düzeyi tümüyle çökmemiş olsa da, dostlar alışverişte görsün mantığı ile yürütülmektedir.
Toplumun bütün alanlardaki işleyişinde, hastanelerde, devlet dairelerinde, kültürde, sanatta, çevre korumada öğretim programlarının yetersizliği sırıtmaktadır. Çocuğu okulda olan herkesin bildiği bu gerçekleri yönetimin reddetmesi sonuçları değiştirmiyor.
Türkiye öğretimi politik amaçlarla parçalanmıştır. Bunun bedelini ülke ve toplum çoktan beri ödemektedir. Sonucu sömürgeleşmekten başka bir şey olamaz. Sömürgeleşmenin yalancı tacını şimdiden çocukların başına oturttular; İngilizce öğretim. Gerçek öğretime "bye bye" dedik. Müslüman(!) İdare, "Allaha ısmarladık" kadar güzel, eski ve yerleşmiş bir veda deyimini ve tabii ki duayı, bilinçli eğitimi ile "Bye Bye" a çevirdi(!).
Türkiye Cumhuriyeti, eğitimi parasız yapan çağdaş bir devletti. AKP, eğitimin yarısını paralı yapan bir ucube sistem ortaya koymuştur.
İktidar ömrünü tamamladığı zaman yapılması gereken çalışmalar çok zor ve ayrıntılıdır. Yapılacak çalışmalar, ilgili kurumların seçeceği gerçek uzmanlarla, politik iradenin etkisi dışında kalabilen uzmanlarca yapılmalıdır.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023