"Kur'an'da Kıyamet Sahneleri" diye bir kitap adı hatırlıyorum.
Hayat kitabı olan Kur'an'ı anlayarak okursak, okurken anlamaya çalışırsak, hayatımıza yön verecek, kendimize çekidüzen verecek nice ibretlik sahnelerle karşılaşacağımız muhakkaktır.
Ahiret hayatında "ah-vah" etmemek için, nice "keşkelerle" yakınmamak için dünya hayatında iken hayat kitabını çok dikkatli bir biçimde okumak gerekiyor.
Bu kitabın penceresinden bakılırsa hangi yolun sonunun nereye çıkacağı görülecek ve ona göre bu hayatta dosdoğru bir yön çizilecektir.
Bilindiği gibi cennete aday olmanın yolu, iyi bir insan, iyi bir Müslüman olmaktan geçiyor, bu hasletler ise dosdoğru bir iman ve salih amellerle kazanılıyor.
Başta sözünü ettiğimiz Kıyamet sahnelerinden birinde bir arayanlar var bir de arananlar var.
Kim kimi niçin arıyor?
Dünya hayatındaki dostlukları orada da devam ettirmek için mi, hal-hatır sormak için mi?
"İnkâr edenler, 'Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster. Onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağılıklardan olsunlar' diyecekler." (Fussilet: 29).
Allah korusun her iki taraf için de durum felaket...
Halbuki bu duruma düşmemek için, dünya hayatında aklını kullanmalı, Yaratıcıdan gelmiş olan mesajları açıp okumalı idi.
Seni saptıranları orada bulsan, hatta ayakların altına alıp çiğnesen ne olacak, sonuç itibariye ikiniz de ateşin içindesiniz.
İnsan onuruna, insanın sahip olduğu donanıma yakışan odur ki, doğru yoldan saptıranları dünyada iken tanısın, onların hile ve tuzaklarını görsün ve peşlerinden gitmekten vazgeçsin.
"Yüzleri ateşte gâh bu yana, gâh öbür yana çevrileceği gün, 'Ah' derler, 'Ah ne olurdu! Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Peygambere itaat etseydik!
Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik fakat onlar bizi yoldan saptırdılar.
Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lanete uğrat' derler." (Ahzab: 66-68).
Bu durumda, ne arayanlardan ne de arananlardan olmamak, ne şikayet edenlerden ne de şikayet edilenlerden olmamak için daha hayatta iken hayat kitabına müracaat şarttır ve de zaruridir.
Bir de şöyle arayanlar var:
"İşte onlar için belirlenmiş bir rızık, türlü meyveler vardır. Onlar nimetlerle dolu cennetlerde, birbirlerine karşı tahtlar üzerinde (otururlarken) kendilerine sürekli ikramda bulunulur.
Aralarında bembeyaz, içenlere pek hoş gelen dupduru pınardan (doldurulmuş) bir kâse dolaştırılır. Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.
Yanlarında, örtülü yumurta gibi (bembeyaz), bakışlarını da yalnız eşlerine çevirmiş güzel gözlüler vardır.
Cennet ehli (geçmiş hayatları hakkında) birbirine dönüp bir şeyler sorarlar. İçlerinden biri der ki: 'Benim bir arkadaşım vardı.' (Bana), 'Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin? Biz, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacakmışız?' derdi.
Yanındakilere, 'Siz onu bilir misiniz?' diye sorar. Bakar ve onu cehennemin ortasında görür.
Ona şöyle der: 'Allah'a and olsun, neredeyse beni de helâk edecektin. Rabbimin lütfu olmasaydı şimdi ben de cehenneme götürülmüş olacaktım.'
Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın." (Saffat: 41-61).
Hayat kitabı olan Kur'an'ı anlayarak okursak, okurken anlamaya çalışırsak, hayatımıza yön verecek, kendimize çekidüzen verecek nice ibretlik sahnelerle karşılaşacağımız muhakkaktır.
Ahiret hayatında "ah-vah" etmemek için, nice "keşkelerle" yakınmamak için dünya hayatında iken hayat kitabını çok dikkatli bir biçimde okumak gerekiyor.
Bu kitabın penceresinden bakılırsa hangi yolun sonunun nereye çıkacağı görülecek ve ona göre bu hayatta dosdoğru bir yön çizilecektir.
Bilindiği gibi cennete aday olmanın yolu, iyi bir insan, iyi bir Müslüman olmaktan geçiyor, bu hasletler ise dosdoğru bir iman ve salih amellerle kazanılıyor.
Başta sözünü ettiğimiz Kıyamet sahnelerinden birinde bir arayanlar var bir de arananlar var.
Kim kimi niçin arıyor?
Dünya hayatındaki dostlukları orada da devam ettirmek için mi, hal-hatır sormak için mi?
"İnkâr edenler, 'Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster. Onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağılıklardan olsunlar' diyecekler." (Fussilet: 29).
Allah korusun her iki taraf için de durum felaket...
Halbuki bu duruma düşmemek için, dünya hayatında aklını kullanmalı, Yaratıcıdan gelmiş olan mesajları açıp okumalı idi.
Seni saptıranları orada bulsan, hatta ayakların altına alıp çiğnesen ne olacak, sonuç itibariye ikiniz de ateşin içindesiniz.
İnsan onuruna, insanın sahip olduğu donanıma yakışan odur ki, doğru yoldan saptıranları dünyada iken tanısın, onların hile ve tuzaklarını görsün ve peşlerinden gitmekten vazgeçsin.
"Yüzleri ateşte gâh bu yana, gâh öbür yana çevrileceği gün, 'Ah' derler, 'Ah ne olurdu! Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Peygambere itaat etseydik!
Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik fakat onlar bizi yoldan saptırdılar.
Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lanete uğrat' derler." (Ahzab: 66-68).
Bu durumda, ne arayanlardan ne de arananlardan olmamak, ne şikayet edenlerden ne de şikayet edilenlerden olmamak için daha hayatta iken hayat kitabına müracaat şarttır ve de zaruridir.
Bir de şöyle arayanlar var:
"İşte onlar için belirlenmiş bir rızık, türlü meyveler vardır. Onlar nimetlerle dolu cennetlerde, birbirlerine karşı tahtlar üzerinde (otururlarken) kendilerine sürekli ikramda bulunulur.
Aralarında bembeyaz, içenlere pek hoş gelen dupduru pınardan (doldurulmuş) bir kâse dolaştırılır. Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.
Yanlarında, örtülü yumurta gibi (bembeyaz), bakışlarını da yalnız eşlerine çevirmiş güzel gözlüler vardır.
Cennet ehli (geçmiş hayatları hakkında) birbirine dönüp bir şeyler sorarlar. İçlerinden biri der ki: 'Benim bir arkadaşım vardı.' (Bana), 'Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin? Biz, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacakmışız?' derdi.
Yanındakilere, 'Siz onu bilir misiniz?' diye sorar. Bakar ve onu cehennemin ortasında görür.
Ona şöyle der: 'Allah'a and olsun, neredeyse beni de helâk edecektin. Rabbimin lütfu olmasaydı şimdi ben de cehenneme götürülmüş olacaktım.'
Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın." (Saffat: 41-61).
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Emekli ağlar yıkılır dağlar / 29.03.2024
- Dipsiz kuyunun kazıcıları hayret içinde / 28.03.2024
- Ne olursa ‘yeter artık’ diyeceksiniz? / 27.03.2024
- Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar / 26.03.2024
- Bende her yaradan var / 24.03.2024
- Ramazan’ın ortasında faizin tam ortasına… / 23.03.2024
- 'Yusuf’u kurt yedi' yalanı devam ediyor / 22.03.2024
- Kaç Yusuf kuyulara atılıyor? Kaç Yusuf pazarlarda satılıyor? / 21.03.2024
- Hayatı pürdikkat yaşamanın mevsimidir Ramazan / 20.03.2024
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Dipsiz kuyunun kazıcıları hayret içinde / 28.03.2024
- Ne olursa ‘yeter artık’ diyeceksiniz? / 27.03.2024
- Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar / 26.03.2024
- Bende her yaradan var / 24.03.2024
- Ramazan’ın ortasında faizin tam ortasına… / 23.03.2024
- 'Yusuf’u kurt yedi' yalanı devam ediyor / 22.03.2024
- Kaç Yusuf kuyulara atılıyor? Kaç Yusuf pazarlarda satılıyor? / 21.03.2024
- Hayatı pürdikkat yaşamanın mevsimidir Ramazan / 20.03.2024
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024