Cumhuriyetimizin kurucusu, bize tam bağımsız bir devlet, birlik ve beraberlik miras bırakan Mustafa Kemal Atatürk'ün, dindar, hafız ve Ehl-i Beyt soyundan olduğunu, İstiklal Harbi'ni üzerindeki İmam Ali'nin eliyle kazandığını, hatta Selanik Meydan Dedesi ve Kutbu'l Aktab gibi tasavvufun en üst makamlarında olduğunu Prof. Dr. Haydar Baş'tan öğrendik.
Liderimizin böyle üstün vasıflara sahip olması bizleri elbette ki onurlandırdı, şeref duyduk, mutlu olduk. Ata'mız üzerinde oynanan oyunları gördük, onunla oynayanların asıl menfur hedefinin devletimizin bekası, topraklarımızın bütünlüğü, milletimizin birlik ve beraberliği olduğunu gördük.
Onu seven ya da düşman olan hiç kimsenin cesaret edemediği bu gerçekleri dile getirmek elbette ki herkesin başarabileceği bir konu değildir. Bugüne kadar hakkı batıl batılı da hak gösterenlerin oyunlarını bozan Prof. Dr. Baş'ın bu eşsiz hizmetleri gerçekten tarihi bir önemdedir. Tarih yeniden yazılıyor ve doğru olarak tüm gerçekliğiyle yazılıyor.
Ata'mızın Hz. Peygamberle, İslam diniyle, Kur'an'la ilgili kaynaklarda geçen o kadar güzel, içten ve mükemmel sözleri, tespitleri vardı ki, bugüne kadar bize yutturulan "dinsiz Atatürk"le hiç örtüşmüyordu; çünkü bu sözler ancak Ehl-i Beyt soyundan gelen dindar Atatürk'ün söyleyebileceği cümlelerdi.
Şimdi kaynaklarıyla beraber bu sözlerin bazılarını sizlerle paylaşalım.
Atatürk, Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında şöyle diyor: "O Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinden bugün milyonlarca Müslüman yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar o ölümsüzdür." (Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara-1971, s.208)
Atatürk, ölümünden onbeş gün kadar önce dünyadaki müslümanlara gönderdiği mesajında şöyle demektedir:
"Bütün dünyanın Müslümanları Allah'ın son Peygamberi Hz. Muhammed'in (s.a.v.) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler."
Mustafa Kemal Atatürk, bu mesajı Başbakan ve Dışişleri Bakanı vasıtasıyla dünyaya açıkladı. (Nedim Sabaî, Atatürk, (Urduca Yayınlarda), A.Ü.Dil ve Tarih-Coğrafya F. Yayınları, A.Ü. Basımevi, s.102, Trc. Prof. Dr. Harif Faruk)
"Allah birdir, şanı büyüktür. Peygamber Efendimiz hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri bildirmek için görevlendirilmiş bir peygamberdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En olgun dindir." (Enver Ziya Karal, Atatürk'ten düşünceler, s.69-70)
"Hz. Muhammed'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların karı değildir, O'nun Peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır." (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.28)
"Büyük bir inkılap yaratan Hazreti Muhammed'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir." (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s. 4)
1930 yıllarında, İslam düşmanı bir şarkiyatçının Hz. Muhammed hakkında yazdığı bir kitabı tercüme eden bir yazar, eserini Atatürk'e takdim eder. Atatürk kitabı inceledikten sonra tarihçi Prof. Dr. Şemsettin Günaltay'ı çağırtır ve kitap hakkında fikrini sorar. Günaltay'ın cevabı, "Ele alınacak bir şey değil, bir facia olur Paşam" olur.
Atatürk Günaltay'ın sözünü bitirmesini beklemeden yerinden fırlar ve yanında bulunan Başvekil İsmet Paşa'ya dönerek, "Bu paçavrayı toplatın ve tercümeyi yapanı da devlet hizmetinde kullanılmamak üzere hükümet kapısından uzaklaştırın" der.
1930 yılında Hazreti Muhammed'i küçük düşürmeye yönelik ifadeleri içeren bu kitap ve yazar hakkında Atatürk'ün, şu açıklamayı yaptığı kaydediliyor: ''Muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesi'nde en büyük komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir? Tarih, gerçekleri değiştiren bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askeri dehası kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed, bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.'' (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş)
Yarın devam edeceğiz.
Liderimizin böyle üstün vasıflara sahip olması bizleri elbette ki onurlandırdı, şeref duyduk, mutlu olduk. Ata'mız üzerinde oynanan oyunları gördük, onunla oynayanların asıl menfur hedefinin devletimizin bekası, topraklarımızın bütünlüğü, milletimizin birlik ve beraberliği olduğunu gördük.
Onu seven ya da düşman olan hiç kimsenin cesaret edemediği bu gerçekleri dile getirmek elbette ki herkesin başarabileceği bir konu değildir. Bugüne kadar hakkı batıl batılı da hak gösterenlerin oyunlarını bozan Prof. Dr. Baş'ın bu eşsiz hizmetleri gerçekten tarihi bir önemdedir. Tarih yeniden yazılıyor ve doğru olarak tüm gerçekliğiyle yazılıyor.
Ata'mızın Hz. Peygamberle, İslam diniyle, Kur'an'la ilgili kaynaklarda geçen o kadar güzel, içten ve mükemmel sözleri, tespitleri vardı ki, bugüne kadar bize yutturulan "dinsiz Atatürk"le hiç örtüşmüyordu; çünkü bu sözler ancak Ehl-i Beyt soyundan gelen dindar Atatürk'ün söyleyebileceği cümlelerdi.
Şimdi kaynaklarıyla beraber bu sözlerin bazılarını sizlerle paylaşalım.
Atatürk, Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında şöyle diyor: "O Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinden bugün milyonlarca Müslüman yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar o ölümsüzdür." (Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara-1971, s.208)
Atatürk, ölümünden onbeş gün kadar önce dünyadaki müslümanlara gönderdiği mesajında şöyle demektedir:
"Bütün dünyanın Müslümanları Allah'ın son Peygamberi Hz. Muhammed'in (s.a.v.) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler."
Mustafa Kemal Atatürk, bu mesajı Başbakan ve Dışişleri Bakanı vasıtasıyla dünyaya açıkladı. (Nedim Sabaî, Atatürk, (Urduca Yayınlarda), A.Ü.Dil ve Tarih-Coğrafya F. Yayınları, A.Ü. Basımevi, s.102, Trc. Prof. Dr. Harif Faruk)
"Allah birdir, şanı büyüktür. Peygamber Efendimiz hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri bildirmek için görevlendirilmiş bir peygamberdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En olgun dindir." (Enver Ziya Karal, Atatürk'ten düşünceler, s.69-70)
"Hz. Muhammed'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların karı değildir, O'nun Peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır." (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.28)
"Büyük bir inkılap yaratan Hazreti Muhammed'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir." (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s. 4)
1930 yıllarında, İslam düşmanı bir şarkiyatçının Hz. Muhammed hakkında yazdığı bir kitabı tercüme eden bir yazar, eserini Atatürk'e takdim eder. Atatürk kitabı inceledikten sonra tarihçi Prof. Dr. Şemsettin Günaltay'ı çağırtır ve kitap hakkında fikrini sorar. Günaltay'ın cevabı, "Ele alınacak bir şey değil, bir facia olur Paşam" olur.
Atatürk Günaltay'ın sözünü bitirmesini beklemeden yerinden fırlar ve yanında bulunan Başvekil İsmet Paşa'ya dönerek, "Bu paçavrayı toplatın ve tercümeyi yapanı da devlet hizmetinde kullanılmamak üzere hükümet kapısından uzaklaştırın" der.
1930 yılında Hazreti Muhammed'i küçük düşürmeye yönelik ifadeleri içeren bu kitap ve yazar hakkında Atatürk'ün, şu açıklamayı yaptığı kaydediliyor: ''Muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesi'nde en büyük komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir? Tarih, gerçekleri değiştiren bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askeri dehası kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed, bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.'' (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş)
Yarın devam edeceğiz.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024