Nedir bu feryadın, nedendir bu figanın ey bülbül nedir derdin?
Güllerin renksiz ve kokusuz bir hal almasından mı şikayet edersin, bağların viran olmasına mı yanarsın?
Baçevanın ilgisizliğinden, viran bağlardan bihaber oluşundan ve senin feryadına karşı sağır kesilmesinden mi bîzarsın?
Hemcinslerin, kuş neslinin başka diyarlara göç etmesine ve yalnız kalışına mı dertlenirsin?
Yoksa feryadına kulak verecek, namelerinden anlayacak, bülbül sedasına tercüman olacak edebiyatçıların, şairlerin bu dünyadan el-etek çekmiş olmasına mı yanar-yakılırsın?
Bencileyin derdin mi var?
Senin de benim gibi sesini duyuramamak, derdini anlatamamak şeklinde müzmin bir derdin mi var?
Bülbül soyunu çepeçevre kuşatan bütün olumsuzluklara, seslerinizi bastıran tüm gürültü kirliliğine rağmen sesine ses verecek hemcinslerin tükenişinden mi şikayetçisin?
Bencileyin derdin mi var?
Siz de biz insanoğlu gibi, köyü var köylüsü yok, tarlası var ekeni yok, çayırı var biçeni yok, yaylası-ovası var hayvanı yok, eti Sırbistan'dan ithal, samanı Gürcistan'dan ithal bir acayip durumlara mı düştünüz?
Bin bir dertle kuşatılmış, gafleti yüzünden, umursamazlığı yüzünden başına bin türlü bela sarılmış olduğu halde hala "vur patlasın çal oynasın" havasında gününü gün eden hemcinslerin mi var senin de?
Seher vakitlerinin sessizliğini bozan bu feryadın niyedir ey bülbül?
"Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!" (Mehmet Akif Ersoy, Safahat, 7. Kitap)
Güllerin renksiz ve kokusuz bir hal almasından mı şikayet edersin, bağların viran olmasına mı yanarsın?
Baçevanın ilgisizliğinden, viran bağlardan bihaber oluşundan ve senin feryadına karşı sağır kesilmesinden mi bîzarsın?
Hemcinslerin, kuş neslinin başka diyarlara göç etmesine ve yalnız kalışına mı dertlenirsin?
Yoksa feryadına kulak verecek, namelerinden anlayacak, bülbül sedasına tercüman olacak edebiyatçıların, şairlerin bu dünyadan el-etek çekmiş olmasına mı yanar-yakılırsın?
Bencileyin derdin mi var?
Senin de benim gibi sesini duyuramamak, derdini anlatamamak şeklinde müzmin bir derdin mi var?
Bülbül soyunu çepeçevre kuşatan bütün olumsuzluklara, seslerinizi bastıran tüm gürültü kirliliğine rağmen sesine ses verecek hemcinslerin tükenişinden mi şikayetçisin?
Bencileyin derdin mi var?
Siz de biz insanoğlu gibi, köyü var köylüsü yok, tarlası var ekeni yok, çayırı var biçeni yok, yaylası-ovası var hayvanı yok, eti Sırbistan'dan ithal, samanı Gürcistan'dan ithal bir acayip durumlara mı düştünüz?
Bin bir dertle kuşatılmış, gafleti yüzünden, umursamazlığı yüzünden başına bin türlü bela sarılmış olduğu halde hala "vur patlasın çal oynasın" havasında gününü gün eden hemcinslerin mi var senin de?
Seher vakitlerinin sessizliğini bozan bu feryadın niyedir ey bülbül?
"Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!" (Mehmet Akif Ersoy, Safahat, 7. Kitap)
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024