Şiirlerde en fazla işlenen tema, gurbet ve sıla ikilisidir desek her halde abartmış olmayız.
Halk edebiyatımız ve âşıklık geleneğimiz, gurbetin acılarını, sancılarını, kahırlarını, çekilmezliğini ve acımasızlığını anlatan ve gurbete sitem üstüne sitem eden şiirlerle doludur.
Aynı şekilde sıla özlemi, sılaya ve sıladakilere duyulan hasret de en fazla ve en çarpıcı biçimde işlenen temadır.
Bu sahada yapılan çalışmalar, yayınlanmış ontolojiler var mıdır bilmiyorum ama gayretli bir arkadaşımız çıkar da sırf bu iki temayı işleyen şiirleri bir araya toplarsa çok hacimli bir şiir ontolojisi ortaya çıkacağından şüphe yoktur.
Sılayı, sılaya duyulan özlemi dillendiren şiirlerden ve şairlerden söz açılınca benim aklıma ilk gelen Rıza Tevfik olur ve o meşhur şiiri; "Uçun kuşlar uçun doğduğum yere/Şimdi dağlarında mor sümbül vardır" diye başlayan şiiri gözümün önünde mısralar halinde uçuşur durur.
Söz konusu şiirde yer alan tanımlar, tasvirler, dereler, tepeler, çiçekler ve ormanlar Anadolu'nun hemen hemen bütün köşelerinde rastlayabileceğimiz güzelliklerdir ve bu yüzdendir ki güzel ülkemizin neresinden olursa olsun bu şiiri okuyan ve dinleyen herkes; "tam da bizim köyümüzü anlatmış" demekten kendini alamıyor.
Maddi imkânsızlıktan ve zaman yetersizliğinden ötürü sılaya gidemeyenler, sıkça bu şiirin kanatlarında memleketlerine seyahat edebilirler.
Şairine rahmet, okuyan ve dinleyenlere de en kısa zamanda sıla ziyareti temennisiyle:
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere;
Şimdi dağlarında mor sünbül vardır.
Ormanlar koynunda bir serin dere,
Dikenler içinde sarı gül vardır.
O çay ağır akar, yorgun mu bilmem?
Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem?
Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem?
Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Orda geçti benim güzel günlerim;
O demleri anıp bugün inlerim.
Destan-ı ömrümü okur dinlerim,
İçimde oralı bir bülbül vardır.
Uçun kuşlar, uçun burda vefa yok;
Öyle akarsular, öyle hava yok;
Feryadıma karşı aks-i seda yok;
Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.
Hey Rıza, kederin başından aşkın,
Bitip tükenmiyor elem-i aşkın,
Sende -derya gibi- daima taşkın,
Daima çalkanır bir gönül vardır.
Halk edebiyatımız ve âşıklık geleneğimiz, gurbetin acılarını, sancılarını, kahırlarını, çekilmezliğini ve acımasızlığını anlatan ve gurbete sitem üstüne sitem eden şiirlerle doludur.
Aynı şekilde sıla özlemi, sılaya ve sıladakilere duyulan hasret de en fazla ve en çarpıcı biçimde işlenen temadır.
Bu sahada yapılan çalışmalar, yayınlanmış ontolojiler var mıdır bilmiyorum ama gayretli bir arkadaşımız çıkar da sırf bu iki temayı işleyen şiirleri bir araya toplarsa çok hacimli bir şiir ontolojisi ortaya çıkacağından şüphe yoktur.
Sılayı, sılaya duyulan özlemi dillendiren şiirlerden ve şairlerden söz açılınca benim aklıma ilk gelen Rıza Tevfik olur ve o meşhur şiiri; "Uçun kuşlar uçun doğduğum yere/Şimdi dağlarında mor sümbül vardır" diye başlayan şiiri gözümün önünde mısralar halinde uçuşur durur.
Söz konusu şiirde yer alan tanımlar, tasvirler, dereler, tepeler, çiçekler ve ormanlar Anadolu'nun hemen hemen bütün köşelerinde rastlayabileceğimiz güzelliklerdir ve bu yüzdendir ki güzel ülkemizin neresinden olursa olsun bu şiiri okuyan ve dinleyen herkes; "tam da bizim köyümüzü anlatmış" demekten kendini alamıyor.
Maddi imkânsızlıktan ve zaman yetersizliğinden ötürü sılaya gidemeyenler, sıkça bu şiirin kanatlarında memleketlerine seyahat edebilirler.
Şairine rahmet, okuyan ve dinleyenlere de en kısa zamanda sıla ziyareti temennisiyle:
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere;
Şimdi dağlarında mor sünbül vardır.
Ormanlar koynunda bir serin dere,
Dikenler içinde sarı gül vardır.
O çay ağır akar, yorgun mu bilmem?
Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem?
Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem?
Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Orda geçti benim güzel günlerim;
O demleri anıp bugün inlerim.
Destan-ı ömrümü okur dinlerim,
İçimde oralı bir bülbül vardır.
Uçun kuşlar, uçun burda vefa yok;
Öyle akarsular, öyle hava yok;
Feryadıma karşı aks-i seda yok;
Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.
Hey Rıza, kederin başından aşkın,
Bitip tükenmiyor elem-i aşkın,
Sende -derya gibi- daima taşkın,
Daima çalkanır bir gönül vardır.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024