Bölücü mektuplar 2

Yıl 2003. TBMM'de 04.06.2003 tarihli oturumda AKP, CHP ve MHP'nin "evet"i ile 4867 ve 4868 no.lu BM'nin iki sözleşmesini onaylayan iki yasa kabul edilir. Lozan'daki haklarımız için düşünceler ifade edilmişse de bu yasalarla, "Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahip" olduğu ilkesi kabul edilmiştir. Ki BM'nin bu sözleşmeleri Türkiye tarafından ulus devlete yönelik tehditler oluşturacağı düşüncesiyle onaylanmamıştı. Artık bölünmenin yasal temeli de hazırlanmış oldu. Şimdi bu yasaların Dinlerarası Diyalog mektupları ile ne ilgisi var diyeceksiniz. O zaman devam edelim.  
Yıl 2008. Napoli Dinlerarası Diyalog programında Vatikan adına söz alan kardinal Martino: "Türkiye, Suriye, İran ve Irak bölgelerindeki Kürtlere kendini ifade etme hakkı tanınmalıdır." demiştir. Bu açıklama ile aslında Dinlerarası Diyalog çalışmasının Türkiye'yi bir bölme çalışması olduğunu resmi ağızdan da öğrenmiş olduk. Mektupla başlayan süreç meğer Türkiye'yi bölme çalışmasıymış. Meğer hizmet hareketi aslında bölücülüğe hizmet ediyormuş. Hizmet hareketinin önünü açanlar da kendi sonlarını hazırlıyormuş.  
Yıl 2009. Avustralya'da toplanan dünya dinler parlamentosu Said Nursi'nin ve FETÖ'nün mektupla yaptığı çağrı gündemin ana maddesi olarak ele alınır. 
Daha bilmediğimiz gizli mektuplarda kimler neyi sattı bilmiyoruz. Ama yukarıda yazdığımız papaya gönderilen mektuplar nihayetinde Türkiye'nin bölünmesi hizmet hareketine hizmet ettiğini görüyoruz. Bunun karşısında durmak devlet politikası olması gerekirken bunlarla tek mücadele eden de  sivil inisiyatif olarak 81 vilayette 200'ü aşkın yerde düzenlenen Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt panelleri ile Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu olmuştur.  Keşke siyasiler de en başından beri Papaya mektup taşıyanlara gerek aşk mesajları ile gerekse de ne istedilerse vererek destek olmak yerine; dini ve milli bütünlük hassasiyeti ile bunlarla mücadele eden Prof. Dr. Haydar Baş'ın yanında yer alsalardı. Son pişmanlık fayda etmiyor çünkü.