ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildi, sonra da Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'yla görüştü. Çavuşoğlu, 'normelleşme için mutabakata vardık' dedi. İki ülke arasındaki sorunların çözümü için ortak mekanizma kurulması kararlaştırıldı.
Bu nasıl bir normalleşme?
Her şeyden önce ABD bu normalleşme için ne yapacak!
1- PYD'ye YPG'ye giydirdiği ABD üniformalarını mı çıkartacak.
2- PYD ve YPG'ye verdiği füze ve silahları mı geri toplayacak.
3- Yoksa Fırat'ın doğusunda kalıp batısında kullandığı örgütlerle başımızı belaya sokarak mı adım atmış olacak...
4- Ya peki Fırat'ın doğusunda yani bizim güneydoğu sınırımızda ABD bizim için güvenli mi?
5- Bölgede Huzur Operasyonu adıyla Çekiç Güç'le PKK'yı ülkemizde böyle büyük bir sorun haline getiren zaten ABD'nin kendisi değil mi?
6- Ve sadece PKK'yı değil, FETÖ'yü de koruyup kollayan ABD değil mi?
O zaman tekrar soruyorum; bu normalleşme için ABD hangi adımları atacak?
Ve yine aklıma takılan koskocaman bir soru daha:
MHP neden ABD'den hiç rahatsız olmuyor?
"Milliyetçiyiz" deyip yola çıkanlar, sanki ABD'nin çıkarlarını bu ülkede kollamak için mecliste gibiler.
Bu deli sorular da aklıma Sait Nursi'yi getiriyor?
Sait Nursi diyor ki: "Dünyanın şu anki en büyük devleti Amerika, bütün dini hakikatlere sahip çıkıyor. Amerika, Asya ve Afrika'ya İslamiyet'le huzur ve saadet geleceğine karar verdi. Yeni doğan İslam devletlerini okşadı ve onlarla ittifak etti."
ABD'nin okşadığı bütün İslam devletlerinde akan Müslüman kanının haddi hesabı yok.
Yine Sait Nursi'nin izinden giden Fetullah Gülen, 9 Şubat 1998 günü Papa'yı ziyaretinde sunduğu mektubunda, "Papalık misyonunun bir parçası olmak üzere huzurda bulunduğunu" ilan etti.
Açtığı okullar ve bütün faaliyetleri ile misyonerlere çanak tutarken, ABD'nin âli menfaatlerini gözetmeyi de ihmal etmedi, son durak olarak da yine ABD limanına sığındı.
İdarecilerimiz Papa'yı ziyaret edip ondan medet bekliyor, ABD ile mutabakat sağlanmaya çalışılıyor...
Yoksa idarecilerimiz hala FETÖ ve Sait Nursi zihniyeti mi taşıyor?
Şimdi şu soruya cevap vermemiz lazım:
ABD bizim tabi müttefikimiz olabilir mi?
Bir radyo kanalındaki ABD taşeronları bayram havasında "Türkiye'nin de atması gereken adımlar var" derken, "İran ve Rusya ile içinde bulunduğumuz ittifaka zoraki bir birliktelik" diyordu.
Binlerce km ötedeki ABD'nin bu coğrafyadaki varlığı nasıl tabii görülebilir ve bu nasıl bir tabii müttefikliktir?
İnşaallah iktidarımız hiç tabii olmayan ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tek taraflı özverileriyle bu günlere gelen, sözde stratejik ortaklığı sürdürebilmek için tabii sınır komşularını ve Suriye devletini karşısına almaz. Ve taşeron aşiret liderleri ile tekrar iş tutmaz.
Bu nasıl bir normalleşme?
Her şeyden önce ABD bu normalleşme için ne yapacak!
1- PYD'ye YPG'ye giydirdiği ABD üniformalarını mı çıkartacak.
2- PYD ve YPG'ye verdiği füze ve silahları mı geri toplayacak.
3- Yoksa Fırat'ın doğusunda kalıp batısında kullandığı örgütlerle başımızı belaya sokarak mı adım atmış olacak...
4- Ya peki Fırat'ın doğusunda yani bizim güneydoğu sınırımızda ABD bizim için güvenli mi?
5- Bölgede Huzur Operasyonu adıyla Çekiç Güç'le PKK'yı ülkemizde böyle büyük bir sorun haline getiren zaten ABD'nin kendisi değil mi?
6- Ve sadece PKK'yı değil, FETÖ'yü de koruyup kollayan ABD değil mi?
O zaman tekrar soruyorum; bu normalleşme için ABD hangi adımları atacak?
Ve yine aklıma takılan koskocaman bir soru daha:
MHP neden ABD'den hiç rahatsız olmuyor?
"Milliyetçiyiz" deyip yola çıkanlar, sanki ABD'nin çıkarlarını bu ülkede kollamak için mecliste gibiler.
Bu deli sorular da aklıma Sait Nursi'yi getiriyor?
Sait Nursi diyor ki: "Dünyanın şu anki en büyük devleti Amerika, bütün dini hakikatlere sahip çıkıyor. Amerika, Asya ve Afrika'ya İslamiyet'le huzur ve saadet geleceğine karar verdi. Yeni doğan İslam devletlerini okşadı ve onlarla ittifak etti."
ABD'nin okşadığı bütün İslam devletlerinde akan Müslüman kanının haddi hesabı yok.
Yine Sait Nursi'nin izinden giden Fetullah Gülen, 9 Şubat 1998 günü Papa'yı ziyaretinde sunduğu mektubunda, "Papalık misyonunun bir parçası olmak üzere huzurda bulunduğunu" ilan etti.
Açtığı okullar ve bütün faaliyetleri ile misyonerlere çanak tutarken, ABD'nin âli menfaatlerini gözetmeyi de ihmal etmedi, son durak olarak da yine ABD limanına sığındı.
İdarecilerimiz Papa'yı ziyaret edip ondan medet bekliyor, ABD ile mutabakat sağlanmaya çalışılıyor...
Yoksa idarecilerimiz hala FETÖ ve Sait Nursi zihniyeti mi taşıyor?
Şimdi şu soruya cevap vermemiz lazım:
ABD bizim tabi müttefikimiz olabilir mi?
Bir radyo kanalındaki ABD taşeronları bayram havasında "Türkiye'nin de atması gereken adımlar var" derken, "İran ve Rusya ile içinde bulunduğumuz ittifaka zoraki bir birliktelik" diyordu.
Binlerce km ötedeki ABD'nin bu coğrafyadaki varlığı nasıl tabii görülebilir ve bu nasıl bir tabii müttefikliktir?
İnşaallah iktidarımız hiç tabii olmayan ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tek taraflı özverileriyle bu günlere gelen, sözde stratejik ortaklığı sürdürebilmek için tabii sınır komşularını ve Suriye devletini karşısına almaz. Ve taşeron aşiret liderleri ile tekrar iş tutmaz.
Seçil Mumcuoğlu / diğer yazıları
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu ve Çanakkale Destanı… / 29.08.2023
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu / 21.07.2023
- Özlemle / 14.04.2023
- Asgari ücret müjde mi, hayal kırıklığı mı? / 26.12.2022
- Kader / 18.10.2022
- Şaka değil, kapıdaki açlık / 25.07.2022
- Allah’ım afetsiz ver / 11.07.2022
- Haydar Baş Üniversitesi -II- / 23.04.2022
- Haydar Baş üniversitesi / 14.04.2022
- Ata’nın huzurunda / 25.03.2022
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu / 21.07.2023
- Özlemle / 14.04.2023
- Asgari ücret müjde mi, hayal kırıklığı mı? / 26.12.2022
- Kader / 18.10.2022
- Şaka değil, kapıdaki açlık / 25.07.2022
- Allah’ım afetsiz ver / 11.07.2022
- Haydar Baş Üniversitesi -II- / 23.04.2022
- Haydar Baş üniversitesi / 14.04.2022
- Ata’nın huzurunda / 25.03.2022