Bugün size, Türkiye gerçekleriyle benzeşen bir hikâye anlatmak istiyorum.
"Hasan Efendi zengin, yaşadığı bölgede halk tarafından saygı duyulan, sevilen bir insandı. Görüşlerine itibar edilir, tavsiyeleri dinlenirdi.
Bir sabah Hasan Efendi müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. Öyle ki konuşacak, ayağı kalkacak takati bile yoktur.
Doktorlar gelir, muayene, ilaç vs. derken baş ağrısı bir türlü geçmez. Üstelik baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar Hasan Efendi'nin.
Tedavi için İstanbul'a gelirler. Birçok doktor, muayene derken bir türlü hastalığına derman bulamaz. Sonra çare yurt dışına gitmek olduğu düşünülür ve giderler.
Kontrol, muayene, ilaç vs. ama bir türlü Hasan Efendi'nin hastalığına teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Hasan Efendi'ye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp "dinlenmesi", daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Hasan Efendi bitkin, aile perişan. "Kader" denilir ve dönülür.
Artık Hasan Efendi ölümü beklemektedir. Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Hasan Efendi'nin eski berberi Berber Mehmet çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Hasan Efendi'yi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.
Berber Mehmet bir an düşünür; "Beyim!" der, "Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın." Bir bakar, "Hah işte kıl dönmüş" der.
Hasan Efendi'nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı, Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Hasan Efendi'nin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir. Hasan Efendi'nin kanayan burnuna pansumanlar yapılır tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah Hasan Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp, gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Hasan Efendi, Berber Mehmet'i çağırtır ve ona bir servet bağışlar?"
Hasan Efendi'nin hikâyesi böyle? Gel gelelim Türkiye'nin bu baş ağrısının hikâyesine.
Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, dost ülkelere güven veren, kin besleyenlerin ise çekindiği bir devletti. Ayrıca dost ve düşman olan bütün devletler Atatürk'ün Türkiye'sine saygı duyardı.
Atatürk'ün vefatından sonra ne yapacağını şaşıran Türkiye, ABD ve Avrupa ülkelerinden ortaya çıkan ülke sorunlarına çare aramaya başladı.
Gün geçtikçe sinirlerimizi daha da rahatsız eden 'burun kılı' gibi Türkiye'nin sorunları da milletimizi rahatsız etmeye başladı.
Son yıllarda yaşadığımız ekonomik istikrarsızlık Türkiye'nin başını daha çok ağrıtmaya başladı. Devleti yönetenlerin, para problemine çözüm bulma konusunda ABD ve İngiltere ziyaretlerini biliyoruz.
Bana göre Türkiye'ye aynen yukarıda anlattığım gibi eski dost Berber Mehmet Efendi gerekli.
Bu ülkede herkesin bildiği Haydar Baş gerçeği var. 40 yıldan beri Sayın Baş ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda Türk Milletine olması gerekenleri açık bir şekilde anlattı. Bunun gereği olarak insan boyunu aşan eserler ortaya koydu.
Şu an Türkiye doların yükselişi karşısında ne yapsa çözüm bulamıyor. Çaresizce kapı kapı para arıyor. Onu da bulamıyor, bulamaz da!
Oysa kendi içimizden yetişen vatan evladına başvurması, kapısını çalması bütün baş ağrılarının geçmesine, gözyaşlarının dinmesine tek çare olacaktı.
Şu bir gerçek ki, bu kapı çalınmadıkça baş ağrınız daha da artacak, gözyaşlarınız dinmeyecektir. Bizden söylemesi.
"Hasan Efendi zengin, yaşadığı bölgede halk tarafından saygı duyulan, sevilen bir insandı. Görüşlerine itibar edilir, tavsiyeleri dinlenirdi.
Bir sabah Hasan Efendi müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. Öyle ki konuşacak, ayağı kalkacak takati bile yoktur.
Doktorlar gelir, muayene, ilaç vs. derken baş ağrısı bir türlü geçmez. Üstelik baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar Hasan Efendi'nin.
Tedavi için İstanbul'a gelirler. Birçok doktor, muayene derken bir türlü hastalığına derman bulamaz. Sonra çare yurt dışına gitmek olduğu düşünülür ve giderler.
Kontrol, muayene, ilaç vs. ama bir türlü Hasan Efendi'nin hastalığına teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Hasan Efendi'ye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp "dinlenmesi", daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Hasan Efendi bitkin, aile perişan. "Kader" denilir ve dönülür.
Artık Hasan Efendi ölümü beklemektedir. Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Hasan Efendi'nin eski berberi Berber Mehmet çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Hasan Efendi'yi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.
Berber Mehmet bir an düşünür; "Beyim!" der, "Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın." Bir bakar, "Hah işte kıl dönmüş" der.
Hasan Efendi'nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı, Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Hasan Efendi'nin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir. Hasan Efendi'nin kanayan burnuna pansumanlar yapılır tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah Hasan Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp, gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Hasan Efendi, Berber Mehmet'i çağırtır ve ona bir servet bağışlar?"
Hasan Efendi'nin hikâyesi böyle? Gel gelelim Türkiye'nin bu baş ağrısının hikâyesine.
Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, dost ülkelere güven veren, kin besleyenlerin ise çekindiği bir devletti. Ayrıca dost ve düşman olan bütün devletler Atatürk'ün Türkiye'sine saygı duyardı.
Atatürk'ün vefatından sonra ne yapacağını şaşıran Türkiye, ABD ve Avrupa ülkelerinden ortaya çıkan ülke sorunlarına çare aramaya başladı.
Gün geçtikçe sinirlerimizi daha da rahatsız eden 'burun kılı' gibi Türkiye'nin sorunları da milletimizi rahatsız etmeye başladı.
Son yıllarda yaşadığımız ekonomik istikrarsızlık Türkiye'nin başını daha çok ağrıtmaya başladı. Devleti yönetenlerin, para problemine çözüm bulma konusunda ABD ve İngiltere ziyaretlerini biliyoruz.
Bana göre Türkiye'ye aynen yukarıda anlattığım gibi eski dost Berber Mehmet Efendi gerekli.
Bu ülkede herkesin bildiği Haydar Baş gerçeği var. 40 yıldan beri Sayın Baş ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda Türk Milletine olması gerekenleri açık bir şekilde anlattı. Bunun gereği olarak insan boyunu aşan eserler ortaya koydu.
Şu an Türkiye doların yükselişi karşısında ne yapsa çözüm bulamıyor. Çaresizce kapı kapı para arıyor. Onu da bulamıyor, bulamaz da!
Oysa kendi içimizden yetişen vatan evladına başvurması, kapısını çalması bütün baş ağrılarının geçmesine, gözyaşlarının dinmesine tek çare olacaktı.
Şu bir gerçek ki, bu kapı çalınmadıkça baş ağrınız daha da artacak, gözyaşlarınız dinmeyecektir. Bizden söylemesi.
Osman Baş / diğer yazıları
- EMPATİ (Buram buram merhamet) / 15.08.2020
- Rusya ekonomik bağımsızlığını nasıl kazandı? / 16.01.2020
- ABD’li profesörün itirafı / 15.01.2020
- İslam ve Mevlana - 2 / 12.01.2020
- İslam ve Mevlana -1- / 11.01.2020
- Ehl-i Beyt’i sevenlerin özellikleri / 12.12.2019
- Vatan müdafaası / 10.12.2019
- İmam Seccad; Namaz / 05.12.2019
- İmam Zeynelabidin (a.s) / 04.12.2019
- Gadir-i Hum’u inkâr edemezsiniz / 26.11.2019
- Rusya ekonomik bağımsızlığını nasıl kazandı? / 16.01.2020
- ABD’li profesörün itirafı / 15.01.2020
- İslam ve Mevlana - 2 / 12.01.2020
- İslam ve Mevlana -1- / 11.01.2020
- Ehl-i Beyt’i sevenlerin özellikleri / 12.12.2019
- Vatan müdafaası / 10.12.2019
- İmam Seccad; Namaz / 05.12.2019
- İmam Zeynelabidin (a.s) / 04.12.2019
- Gadir-i Hum’u inkâr edemezsiniz / 26.11.2019