Kalbin atması mıdır, hissetmesi midir yaşadığını belli eden? Peki insanı insan yapan hesap şuuru değil midir? Daha büyük evlerde oturmak, daha çok hırs, daha çok şeye sahip olmak için mi gönderildik? Yoksa Bezm-i Elest'te verdiğimiz sözü tutmak için mi? İki kapılı handa çıkışa yaklaşırken bu yolculuğumuzun sadece bir rüya olduğunun ne kadar farkındayız?
İlk emir, malumunuz "Oku!" Ne kadar okuyoruz? Savunduklarımız, inancımız, kavramlarımız; kulaktan dolma mı, bardaktaki kaşığı dahi doğru göremeyen sınırlı aklın doğruları mı, yoksa Ehl-i Beyt'in ölçüsü mü?
İnancımız; iddialarımızın mı, yaşadıklarımızın mı tezahürü? Bizi her an kontrol ve murakabe eden Mutlak Kudreti ve bize emrettiklerini ne kadar hatırlıyoruz?
Sorgulamamız, sorularımız kimin mikyasıyla? Ya da soru sorabiliyor muyuz? Hz. İbrahim gibi sorgulayabiliyor muyuz mesela? Güneşin battığını, ayın kaybolduğunu görebiliyor muyuz?
"Ehl-i Beyt'im, Nuh'un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, binmeyen helak olur" buyuruyor Yüce Peygamberimiz (s.a.v). Peki, biz o geminin içinde miyiz? Yaklaşan veya içinde bulunduğumuz büyük tufanın ne kadar farkındayız?
Evet, bu satırları yazan kendisine de sormalı bu soruları ama yazdırandan şüpheniz olmasın.
Geçenlerde bir vatandaşa, "Sadece Kur'an-ı Kerim'in yeterli olduğunu söylüyorsunuz. Yanlış anlamayın ama ben bu iddiayı öne süren hiçbir insanın düzenli olarak Kur'an-ı Kerim okuduğuna şahit olmadım" dedim. Cevaben, "Açık konuşayım, ben de okumuyorum kardeş" dedi.
Bu ve buna benzer cevapları aldıkça "yaşayan Kur'an'a" ne kadar yabancı olduğumuzu daha iyi idrak ettim. Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali adlı eserinde İslam'ın mücerret mefhumlar (soyut kavramlar) yığını olmadığını, bilakis yaşanan bir hayat olduğundan bahseder. Bu hayatın yaşanan ve yaşayan özünün Ehl-i Beyt olduğunu söyler. Bugün bu ölçüden yoksun olduğumuz için teslim olduk ve çarkların içinde dönmeyi kabul ettik.
O yüzden İmam Ali gibi bir devlet adamı olamadık. İmam Hasan gibi akıllı olamadık. İmam Hüseyin gibi cesaretli olamadık. Küresel sistemin içinde özümüzü kaybettik. Onları tanımayı ve tanıtanı kabul etmediğimiz için bâtıla râm olduk. Ehl-i Beyt'in meltemini arkamıza alınca kıtalara ve denizlere hükmettik, O'na ve sevenlerine sırtımızı dönünce acı ama haklı bir inkıraza şahit olduk.
Peki, bugün ne yapmalıyız? Önce Ehl-i Beyt'i tanımalıyız. Onlar gibi yaşamaya; cömert olmaya, cesur olmaya gayret etmeliyiz. Yani önce kendi bağımsızlığımızı temin etmeliyiz. Sonra Hacı Bektaş Veli'nin ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün milliyetçilik anlayışıyla, bize bahşedilen bu cennet coğrafyanın kaynaklarından istifade ederek tam bağımsız bir çizgiye gelmeli ve dünya sisteminin iplerini para imparatorlarından kurtarmalıyız.
Belki de bunu yapan veya yapmakta olan birileri vardır. İşte her şeyden önce o birilerinin, hayali kurulanları gerçekleştirenlerin yanında olmalıyız çünkü unutmayın ki onlar Ehl-i Beyt'in yanındadır.
İlk emir, malumunuz "Oku!" Ne kadar okuyoruz? Savunduklarımız, inancımız, kavramlarımız; kulaktan dolma mı, bardaktaki kaşığı dahi doğru göremeyen sınırlı aklın doğruları mı, yoksa Ehl-i Beyt'in ölçüsü mü?
İnancımız; iddialarımızın mı, yaşadıklarımızın mı tezahürü? Bizi her an kontrol ve murakabe eden Mutlak Kudreti ve bize emrettiklerini ne kadar hatırlıyoruz?
Sorgulamamız, sorularımız kimin mikyasıyla? Ya da soru sorabiliyor muyuz? Hz. İbrahim gibi sorgulayabiliyor muyuz mesela? Güneşin battığını, ayın kaybolduğunu görebiliyor muyuz?
"Ehl-i Beyt'im, Nuh'un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, binmeyen helak olur" buyuruyor Yüce Peygamberimiz (s.a.v). Peki, biz o geminin içinde miyiz? Yaklaşan veya içinde bulunduğumuz büyük tufanın ne kadar farkındayız?
Evet, bu satırları yazan kendisine de sormalı bu soruları ama yazdırandan şüpheniz olmasın.
Geçenlerde bir vatandaşa, "Sadece Kur'an-ı Kerim'in yeterli olduğunu söylüyorsunuz. Yanlış anlamayın ama ben bu iddiayı öne süren hiçbir insanın düzenli olarak Kur'an-ı Kerim okuduğuna şahit olmadım" dedim. Cevaben, "Açık konuşayım, ben de okumuyorum kardeş" dedi.
Bu ve buna benzer cevapları aldıkça "yaşayan Kur'an'a" ne kadar yabancı olduğumuzu daha iyi idrak ettim. Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali adlı eserinde İslam'ın mücerret mefhumlar (soyut kavramlar) yığını olmadığını, bilakis yaşanan bir hayat olduğundan bahseder. Bu hayatın yaşanan ve yaşayan özünün Ehl-i Beyt olduğunu söyler. Bugün bu ölçüden yoksun olduğumuz için teslim olduk ve çarkların içinde dönmeyi kabul ettik.
O yüzden İmam Ali gibi bir devlet adamı olamadık. İmam Hasan gibi akıllı olamadık. İmam Hüseyin gibi cesaretli olamadık. Küresel sistemin içinde özümüzü kaybettik. Onları tanımayı ve tanıtanı kabul etmediğimiz için bâtıla râm olduk. Ehl-i Beyt'in meltemini arkamıza alınca kıtalara ve denizlere hükmettik, O'na ve sevenlerine sırtımızı dönünce acı ama haklı bir inkıraza şahit olduk.
Peki, bugün ne yapmalıyız? Önce Ehl-i Beyt'i tanımalıyız. Onlar gibi yaşamaya; cömert olmaya, cesur olmaya gayret etmeliyiz. Yani önce kendi bağımsızlığımızı temin etmeliyiz. Sonra Hacı Bektaş Veli'nin ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün milliyetçilik anlayışıyla, bize bahşedilen bu cennet coğrafyanın kaynaklarından istifade ederek tam bağımsız bir çizgiye gelmeli ve dünya sisteminin iplerini para imparatorlarından kurtarmalıyız.
Belki de bunu yapan veya yapmakta olan birileri vardır. İşte her şeyden önce o birilerinin, hayali kurulanları gerçekleştirenlerin yanında olmalıyız çünkü unutmayın ki onlar Ehl-i Beyt'in yanındadır.
Cihan Erdoğan Yılmaz / diğer yazıları
- YKS’nin öne alınması üzerine / 09.05.2020
- ‘Baş’ınız sağ olsun’ diyenlere… / 23.04.2020
- Uzay savaşları ve MEM / 30.12.2019
- İki büyük dâhiyle gurur duymalıyız / 13.12.2019
- Kocatepe’den Malazgirt’e / 30.08.2019
- Seçimin matematiksel bağıntılarını açıklıyorum / 30.03.2019
- Ehl-i Beyt’e tuzak kurmaya çalışan zavallılar / 17.01.2019
- Ey Türk gençliği var mısınız? / 06.01.2019
- Sahi niye soruyoruz ki… / 19.11.2018
- Peygamberimiz (s.a.v), teknik ve sosyal bilimler / 28.10.2018
- ‘Baş’ınız sağ olsun’ diyenlere… / 23.04.2020
- Uzay savaşları ve MEM / 30.12.2019
- İki büyük dâhiyle gurur duymalıyız / 13.12.2019
- Kocatepe’den Malazgirt’e / 30.08.2019
- Seçimin matematiksel bağıntılarını açıklıyorum / 30.03.2019
- Ehl-i Beyt’e tuzak kurmaya çalışan zavallılar / 17.01.2019
- Ey Türk gençliği var mısınız? / 06.01.2019
- Sahi niye soruyoruz ki… / 19.11.2018
- Peygamberimiz (s.a.v), teknik ve sosyal bilimler / 28.10.2018