Millet olarak artık boyumuzu aşan sorunlar ve siyasi çalkantılar ile yaşadığımızın farkında mısınız?
Filistin, Kudüs, ABD, AB, yolsuzluk, rüşvet, fuhuş, çöken ekonomi ve aile birliğimiz?
Gerek birey olarak gerekse millet olarak bu konularda ne savunduğumuz bir tezimiz ne fikrimiz ne de bir çözümümüz var!
Bizi idare eden Hükümetin ya da Sayın Cumhurbaşkanımızın dün savunduklarına, bugün ise dövündüklerine bakıyorum da bazı meselelerin, millet nazarında artık içinden çıkılmaz bir hal aldığını düşünüyorum.
Sandıkta iktidar olanların ne ekonomide ne siyasette ne de sosyal adalette muktedir olamadıklarını göremeyeniniz var mı çok merak ediyorum!
Bu kadar gaflet ve delaleti omuzlarınız daha ne kadar taşır?
Kendinizi birer Naim Süleymanoğlu mu zannediyorsunuz!
O da öldü ya, Allah gani gani rahmet eylesin.
Hangi meseleyi ağızlarına aldılar ise birer sakız yapıp çiğnemekten öteye gidemeyen sözde siyasilerimiz; iktidarından muhalefetine her türlü kutsalımızı dünya âleme rezil rüsva etmekten başka ne yapıyorlar!
Birbirleri arasındaki üsluba bakar mısınız? Sözde iki tarafta bu milletin vekili!
Hayır! Bunlar son nefesleri için değil, nefisleri için siyaset yapıyorlar. Görmeyene aşk olsun!
Sizin veya benim bir derdimin münazarası değil ağızlarındaki âşık atışması!
"O gitsin de nasıl giderse gitsin" frekansında borazan çalan bir muhalefet ve her meseleye, şahsına yapılan bir "kumpas" kabilinden yaklaşan bir iktidar.
Hadi ortaya bir iddia atın ki, o konuda dünyada veya ülkemizde yüzümüz ak, başımız dik olsun!
Birilerinin ihtiraslarından başka bir şey kalmadı kucağımızda!
- Trump denilen son çağın gazozcusu bir imza ile İslam dünyasının üç kutsal mekânından biri olan Kudüs'e el koyuyor!
- ABD askeri teröristlerin halay başı oluyor!
- Muhterem Bakanlarımızın, "İhracat Ödülü" verdiği Reza bir anda rezalet bir adam oluyor!
- Bakanlarımızın kolundaki saatten tutun da, daha bilmem nelerine kadar rüşvet olduğu iddiaları dünya basınında alay konusu oluyor!
- Devlet Bankalarımızdan birinin Genel Müdür Yardımcısı, sözde müttefikimiz ve model ortağımız olan (!) bir ülkede tutuklu! (?)
Ne bileyim; sapından samanına, ineğinden tohumuna kadar ithal etmediğimiz bir şeyin kalmadığı şu günlerde her birimiz kafamıza bir huni giyip gezsek bize deli diyen biri çıkar mı çok merak ediyorum!
Ama şunu iyi bil ki ey millet veya bu millete iktidar olmuş zillet!
Ne ithal edersen et; ahlak, şan ve şeref gibi insani ve ahlaki değerleri asla ithal edemezsiniz!
İhtiyaçların ihtiraslara devşirildiği, ekonomik bir değer biçilerek, onun bunun ağzından; çarşıda pazarda alınıp satılanların çar çaput değil de dini, milli ve ahlaki değerlerimiz olduğunu, akan kanın Müslüman kanı olduğunu ve çiğnediğinizin bir sakız değil de Hakk'ın rızası olduğunun ne zaman farkına varacaksınız!
Kaybettin hacı amca! Senin yatacak yerin var mı çok merak ediyorum!
Kişiliğini, kimliğini, aidiyetini? kaybettin ey millet!
Bu kaybettiklerini ne zaman ve nasıl bulacaksın geri, hiç düşünüyor musun?
Eğer lütfederseniz, biraz inanarak, biraz da iman ederek şöyle bir soru sorarsanız eğer; "Tamam! Peki, nereden başlayalım düzelmeye?" derseniz eğer, gelin önce bir ve beraber olalım deriz!
Türkmen olan bir Suriyeliye bir zaman şöyle bir soru sormuştum; "Neden savaşmadınız, terk ettiniz ülkenizi? Bak gençsin, güçlü, kuvvetlisin, elin silah tutmaz mıydı? Neden sahip çıkmadın vatanına? Bak, sana bir Çanakkale destanı anlatayım da dinle! Orada 9?10 yaşında şehitlerimiz var bizim. Biz o şehitlerin dökülen kanlarının yeşerttiği bir nesiliz! Siz ise burada vatancüda, can, mal ve de namus emniyetiniz olmadan, üstelik birçoğunun gözünde de onursuz bir şekilde yaşıyorsunuz!"
Suriyeli Türkmen kardeşimizin cevabı beni derinden yaraladı. Ne cevap verdi biliyor musunuz; "Çok doğru söylüyorsunuz ama atladığınız bir mesele var abi, sizin Çanakkale'de Mustafa Kemal gibi bir komutanınız vardı. Bizim ise Suriye'de bir Mustafa Kemal'imiz yok ki! Kimin komutasında, kime karşı, nasıl savaşalım?"
Hak verin ya da vermeyin, bundan yüz yıl önce ensesine şamar attığımız emperyalizm bugün bütün bir dünyayı ele geçirdikten sonra, en son bizim karşımıza çıktı ya da çıkacak!
Bugün bütün bir insanlık yeniden, yeryüzüne can emniyetini, mal emniyetini, namus emniyetini doya doya yaşatacak bir Mustafa Kemal bekliyor. Ve o Mustafa Kemal yine bu milletin içinden çıkacak!
Tabii olarak bütün bir insanlık gibi bu millet de son çağın Mustafa Kemal'ini arıyor!
O halde aramaya taklitlerinden değil de aslından başlamak gerekmiyor mu?
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in kaleme aldığı "Hoş Geldin Atatürk" eseri öncelikle bizim kendi içimizdeki Mustafa Kemal'i ortaya çıkarmamız için çok önemli, muhabbetli ve kerametli bir başlangıç noktasıdır.
Kutb'ul Aktab olan Gazi Paşamızın şu sözü çok manidar değil mi; "19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığım vakit, benim elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız, milletimin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu kuvvete ve Türk milletine dayanarak işe başladım."
İmanı ve mücadelesi ile O hazret çok bize çok şey öğretti aslında!
Ama biz, millet olarak ona kulak vermedik, anlamadık ve dersimize hiç çalışmadık.
Hakaret ederek, ötekileştirerek, Alevi-Sünni, Türk-Kürt? diyerek, bölük pörçük ederek bir yerlere varabileceğimizi sandık!
Emperyalizmin oyununa geldik!
Çare ne mi; Atatürk!
Filistin, Kudüs, ABD, AB, yolsuzluk, rüşvet, fuhuş, çöken ekonomi ve aile birliğimiz?
Gerek birey olarak gerekse millet olarak bu konularda ne savunduğumuz bir tezimiz ne fikrimiz ne de bir çözümümüz var!
Bizi idare eden Hükümetin ya da Sayın Cumhurbaşkanımızın dün savunduklarına, bugün ise dövündüklerine bakıyorum da bazı meselelerin, millet nazarında artık içinden çıkılmaz bir hal aldığını düşünüyorum.
Sandıkta iktidar olanların ne ekonomide ne siyasette ne de sosyal adalette muktedir olamadıklarını göremeyeniniz var mı çok merak ediyorum!
Bu kadar gaflet ve delaleti omuzlarınız daha ne kadar taşır?
Kendinizi birer Naim Süleymanoğlu mu zannediyorsunuz!
O da öldü ya, Allah gani gani rahmet eylesin.
Hangi meseleyi ağızlarına aldılar ise birer sakız yapıp çiğnemekten öteye gidemeyen sözde siyasilerimiz; iktidarından muhalefetine her türlü kutsalımızı dünya âleme rezil rüsva etmekten başka ne yapıyorlar!
Birbirleri arasındaki üsluba bakar mısınız? Sözde iki tarafta bu milletin vekili!
Hayır! Bunlar son nefesleri için değil, nefisleri için siyaset yapıyorlar. Görmeyene aşk olsun!
Sizin veya benim bir derdimin münazarası değil ağızlarındaki âşık atışması!
"O gitsin de nasıl giderse gitsin" frekansında borazan çalan bir muhalefet ve her meseleye, şahsına yapılan bir "kumpas" kabilinden yaklaşan bir iktidar.
Hadi ortaya bir iddia atın ki, o konuda dünyada veya ülkemizde yüzümüz ak, başımız dik olsun!
Birilerinin ihtiraslarından başka bir şey kalmadı kucağımızda!
- Trump denilen son çağın gazozcusu bir imza ile İslam dünyasının üç kutsal mekânından biri olan Kudüs'e el koyuyor!
- ABD askeri teröristlerin halay başı oluyor!
- Muhterem Bakanlarımızın, "İhracat Ödülü" verdiği Reza bir anda rezalet bir adam oluyor!
- Bakanlarımızın kolundaki saatten tutun da, daha bilmem nelerine kadar rüşvet olduğu iddiaları dünya basınında alay konusu oluyor!
- Devlet Bankalarımızdan birinin Genel Müdür Yardımcısı, sözde müttefikimiz ve model ortağımız olan (!) bir ülkede tutuklu! (?)
Ne bileyim; sapından samanına, ineğinden tohumuna kadar ithal etmediğimiz bir şeyin kalmadığı şu günlerde her birimiz kafamıza bir huni giyip gezsek bize deli diyen biri çıkar mı çok merak ediyorum!
Ama şunu iyi bil ki ey millet veya bu millete iktidar olmuş zillet!
Ne ithal edersen et; ahlak, şan ve şeref gibi insani ve ahlaki değerleri asla ithal edemezsiniz!
İhtiyaçların ihtiraslara devşirildiği, ekonomik bir değer biçilerek, onun bunun ağzından; çarşıda pazarda alınıp satılanların çar çaput değil de dini, milli ve ahlaki değerlerimiz olduğunu, akan kanın Müslüman kanı olduğunu ve çiğnediğinizin bir sakız değil de Hakk'ın rızası olduğunun ne zaman farkına varacaksınız!
Kaybettin hacı amca! Senin yatacak yerin var mı çok merak ediyorum!
Kişiliğini, kimliğini, aidiyetini? kaybettin ey millet!
Bu kaybettiklerini ne zaman ve nasıl bulacaksın geri, hiç düşünüyor musun?
Eğer lütfederseniz, biraz inanarak, biraz da iman ederek şöyle bir soru sorarsanız eğer; "Tamam! Peki, nereden başlayalım düzelmeye?" derseniz eğer, gelin önce bir ve beraber olalım deriz!
Türkmen olan bir Suriyeliye bir zaman şöyle bir soru sormuştum; "Neden savaşmadınız, terk ettiniz ülkenizi? Bak gençsin, güçlü, kuvvetlisin, elin silah tutmaz mıydı? Neden sahip çıkmadın vatanına? Bak, sana bir Çanakkale destanı anlatayım da dinle! Orada 9?10 yaşında şehitlerimiz var bizim. Biz o şehitlerin dökülen kanlarının yeşerttiği bir nesiliz! Siz ise burada vatancüda, can, mal ve de namus emniyetiniz olmadan, üstelik birçoğunun gözünde de onursuz bir şekilde yaşıyorsunuz!"
Suriyeli Türkmen kardeşimizin cevabı beni derinden yaraladı. Ne cevap verdi biliyor musunuz; "Çok doğru söylüyorsunuz ama atladığınız bir mesele var abi, sizin Çanakkale'de Mustafa Kemal gibi bir komutanınız vardı. Bizim ise Suriye'de bir Mustafa Kemal'imiz yok ki! Kimin komutasında, kime karşı, nasıl savaşalım?"
Hak verin ya da vermeyin, bundan yüz yıl önce ensesine şamar attığımız emperyalizm bugün bütün bir dünyayı ele geçirdikten sonra, en son bizim karşımıza çıktı ya da çıkacak!
Bugün bütün bir insanlık yeniden, yeryüzüne can emniyetini, mal emniyetini, namus emniyetini doya doya yaşatacak bir Mustafa Kemal bekliyor. Ve o Mustafa Kemal yine bu milletin içinden çıkacak!
Tabii olarak bütün bir insanlık gibi bu millet de son çağın Mustafa Kemal'ini arıyor!
O halde aramaya taklitlerinden değil de aslından başlamak gerekmiyor mu?
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in kaleme aldığı "Hoş Geldin Atatürk" eseri öncelikle bizim kendi içimizdeki Mustafa Kemal'i ortaya çıkarmamız için çok önemli, muhabbetli ve kerametli bir başlangıç noktasıdır.
Kutb'ul Aktab olan Gazi Paşamızın şu sözü çok manidar değil mi; "19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığım vakit, benim elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız, milletimin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu kuvvete ve Türk milletine dayanarak işe başladım."
İmanı ve mücadelesi ile O hazret çok bize çok şey öğretti aslında!
Ama biz, millet olarak ona kulak vermedik, anlamadık ve dersimize hiç çalışmadık.
Hakaret ederek, ötekileştirerek, Alevi-Sünni, Türk-Kürt? diyerek, bölük pörçük ederek bir yerlere varabileceğimizi sandık!
Emperyalizmin oyununa geldik!
Çare ne mi; Atatürk!
Mustafa Doğan / diğer yazıları
- Algı yönetimi / 04.05.2023
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021
- Türk olun! / 12.06.2021
- İnsanı kazanmak! / 21.03.2021
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021
- Türk olun! / 12.06.2021
- İnsanı kazanmak! / 21.03.2021