Bugün 4 Haziran, "Dünya Uluslararası Çatışma Kurbanı Masum Çocuklar Günü". Aslında bütün çocuklar masum? Masum olmayan dünyayı bu hale getirenlerdir.
Çocuklar yetişkinliğe giden yolda ciddi risk altındalar. Türkiye'de bir milyondan fazla Suriyeli konuk çocuk yanında ülkemizin yazık ki acı ve sıkıntılar içinde yaşayan, taşıyamayacakları yüklerin altında ezilen çocuklarımız var; Hasta ve sakat çocuklar, kimsesiz çocuklar, sokakta yaşayan çocuklar, aile ve toplum tarafından kötü muamele gören çocuklar, ceza ve ıslah evlerinde acımasızca örselenen çocuklar.
Dünya ölçeğinde ise, çatışma, yoksulluk ve baskıcı rejim korkusuyla insanlığın yaşadığı göç travmasından yara alan çocukların sayısı ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Uluslararası örgütlerin raporlarına göre yüz milyonun çok üstünde çocuk, her gün ölüp ölüp dirilmekte, bir karabasan yaşamaktadır.
Bunları görmezden gelmek insanlığın büyük ayıbıdır ve onursuzluktur. Küresel güçlerin kendi çıkarları uğruna sebep oldukları çatışmalar ve beraberinde getirdiği yoksulluklar önce çocukları vurmaktadır. Çatışmaları çıkaranların ise bu umurlarında olmadığı gibi, dertleri de hiç değildir.
Çocuk kavramına bakalım;
Uluslararası metinlerde çocuk kavramı benzer şekillerde tanımlanmıştır. Çocuk hakları konusundaki temel belge olan BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 1.maddesine göre:
"Bu sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır".
Peki, 18 yaşından önce kişi reşit (ergin) olabilir mi? Medeni Kanun'umuza (MK) göre evlenme yaşı 17'dir (MK, madde: 124). Yine aynı yasanın 11.maddesine göre, "Evlenme kişiyi ergin kılar".
Ergin kılınmanın bir başka durumu da, MK 12.maddede düzenlenen hükümdür: "Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir".
Evlenme ve yargı kararıyla kişi ergin kılınmamışsa 18 yaşına kadar çocuktur, bizim yasalarımıza göre.
Soykırımın Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme ise, çocuk kelimesinin ne anlama geldiği konusunda bir açıklık taşımamaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü'nün (UCM) Suçun Unsurları Metninde "nakledilen kişi veya kişilerin 18 yaşından küçük olmaları" gerektiği açıklanarak Mahkemenin yargı yetkisine giren soykırım suçunda, nakledilen kişilerin 18 yaşından küçük olmaları gereği vurgulanmış, böylece BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ile uyum sağlanmıştır.
Çatışma kurbanı çocuklar, uluslararası suçların mağdurlarıdır. Basit bir fikir ayrılığından savaşlara kadar geniş bir eylem ve durum yelpazesini kapsayan çatışma, insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçlarının yani uluslararası suçların kaynağı da olabilmektedir.
Çatışmayı önlemektir ve barışı konuşmaktır arzulanan? Önlenemiyorsa; çatışmayı, savaş hukukunu ihlâl etmeyecek, insanlığa karşı suça meydan vermeyecek şekilde yönetmeyi becerelim.
Dünyaya sığınamayan mültecilerin çocukları ise en acımasız şekliyle göç travması yaşamaktadır. Göçün ikiz kardeşi yoksulluk da başka trajedi.
İnsan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan uygar(!) ülkelerin, kendilerine yer ve gelecek arayan sığınmacıların ve çocuklarının insan olduklarını hatırlamalarını, insan hakları hukukuna dayalı bir politika izlemelerini beklemek hayal midir acaba!?
Çocuklar yetişkinliğe giden yolda ciddi risk altındalar. Türkiye'de bir milyondan fazla Suriyeli konuk çocuk yanında ülkemizin yazık ki acı ve sıkıntılar içinde yaşayan, taşıyamayacakları yüklerin altında ezilen çocuklarımız var; Hasta ve sakat çocuklar, kimsesiz çocuklar, sokakta yaşayan çocuklar, aile ve toplum tarafından kötü muamele gören çocuklar, ceza ve ıslah evlerinde acımasızca örselenen çocuklar.
Dünya ölçeğinde ise, çatışma, yoksulluk ve baskıcı rejim korkusuyla insanlığın yaşadığı göç travmasından yara alan çocukların sayısı ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Uluslararası örgütlerin raporlarına göre yüz milyonun çok üstünde çocuk, her gün ölüp ölüp dirilmekte, bir karabasan yaşamaktadır.
Bunları görmezden gelmek insanlığın büyük ayıbıdır ve onursuzluktur. Küresel güçlerin kendi çıkarları uğruna sebep oldukları çatışmalar ve beraberinde getirdiği yoksulluklar önce çocukları vurmaktadır. Çatışmaları çıkaranların ise bu umurlarında olmadığı gibi, dertleri de hiç değildir.
Çocuk kavramına bakalım;
Uluslararası metinlerde çocuk kavramı benzer şekillerde tanımlanmıştır. Çocuk hakları konusundaki temel belge olan BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 1.maddesine göre:
"Bu sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır".
Peki, 18 yaşından önce kişi reşit (ergin) olabilir mi? Medeni Kanun'umuza (MK) göre evlenme yaşı 17'dir (MK, madde: 124). Yine aynı yasanın 11.maddesine göre, "Evlenme kişiyi ergin kılar".
Ergin kılınmanın bir başka durumu da, MK 12.maddede düzenlenen hükümdür: "Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir".
Evlenme ve yargı kararıyla kişi ergin kılınmamışsa 18 yaşına kadar çocuktur, bizim yasalarımıza göre.
Soykırımın Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme ise, çocuk kelimesinin ne anlama geldiği konusunda bir açıklık taşımamaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü'nün (UCM) Suçun Unsurları Metninde "nakledilen kişi veya kişilerin 18 yaşından küçük olmaları" gerektiği açıklanarak Mahkemenin yargı yetkisine giren soykırım suçunda, nakledilen kişilerin 18 yaşından küçük olmaları gereği vurgulanmış, böylece BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ile uyum sağlanmıştır.
Çatışma kurbanı çocuklar, uluslararası suçların mağdurlarıdır. Basit bir fikir ayrılığından savaşlara kadar geniş bir eylem ve durum yelpazesini kapsayan çatışma, insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçlarının yani uluslararası suçların kaynağı da olabilmektedir.
Çatışmayı önlemektir ve barışı konuşmaktır arzulanan? Önlenemiyorsa; çatışmayı, savaş hukukunu ihlâl etmeyecek, insanlığa karşı suça meydan vermeyecek şekilde yönetmeyi becerelim.
Dünyaya sığınamayan mültecilerin çocukları ise en acımasız şekliyle göç travması yaşamaktadır. Göçün ikiz kardeşi yoksulluk da başka trajedi.
İnsan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan uygar(!) ülkelerin, kendilerine yer ve gelecek arayan sığınmacıların ve çocuklarının insan olduklarını hatırlamalarını, insan hakları hukukuna dayalı bir politika izlemelerini beklemek hayal midir acaba!?
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023