Darbeyi ilk darb'edenler!..

 Sözlük anlamıyla ve gerçek yaşantımızda OLAĞANÜSTÜ haller yaşıyoruz!
Resmen OHAL ilan edildi. 45 günde tamamlanması düşünülüyor ama gerekirse üç ay daha uzatılması da düşüncelerde ve açıkça ifade ediliyor..
Adı üstünde OLAĞANÜSTÜ HAL ve adıyla müsemma resmî uygulama safhada...
Şahsen, olağanüstü hallerde hiç; "Kim ne yapıyor, kim ne yapacak?" diye düşünmek aklıma gelmez!
Fevrî bir adamım ve olağanüstü hallerde, kendime has davranışlar sergilerim.
İyi mi, kötü mü bilmem ama beni ben yapan bu davranışlarımdır.
Yıllarca kendilerine "Cemaatçi" denildikçe itiraz eden, "Cemaat değiliz" diyen ve nüve kadrolarının tamamının cebinde "osuruktan üfürüklü 1 dolar" taşıyan, kahpeler gürûhunun kalkışması ânında, ekranlardan ve sosyal medyadan gördüklerimden hareketle sorgulamaya ve tavrımı ortaya koymaya başlamıştım.
Kahpe kalkışmanın aklıma yatmayan yerleri vardı ve sorguluyordum ve tabi Devlet Gemisi'nin Kaptan Köşkü'nü de, hissiyatımı devredışı bırakarak aklımla sorgulamaya çalışıyordum.
Öncelikle kendimi korumam adına bazı öneriler aldım ve 2-3 paylaşımımı kaldırdım yani sildim, eyvah! Geri getirmek adına yapabileceğim bir şey varsa da ben bilmiyorum! Bir anormallik olduğunu bilgisayarımdan anladım! İnternet iletişimim tamamen kesildi. Bilgisayar ekranımda 1 doların arka yüzündeki piramit ve içinde ters bir üçgen vardı. Ekranda İngilizce bir şeyler yazıyordu. O ekranı kopyalama şansımda yoktu veya ben bilmiyorum.
Ama bir şeyi, bizzat fiziken yaptığım bir şeyi dakika-dakika hatırlıyor ve biliyorum, galiba anlatmam gerek.
Aklımı seveyim; sosyal medyadaki belirsizlik yüzünden, kendimi hemen sokağa, Konak-Kordon-Gündoğdu Meydanı'na attım. Kimsenin hiç bir şeyden haberi yok. Körfezi koklayan Cafelerde herkes; "Lay lay lom!" da, hem de hafta sonu ya!
Selam verdim; "Afiyet olsun, yarasın!" dedim hiç tanımadığım masalara. Selamımı alan da oldu almayan da, sakalımdan dolayı istihza ile gülümseyenler de!
Sonra aynı masalara sesimi yükselterek; "Haram zıkkım olsun! İstanbul'da, Ankara'da yer yerinden oynuyor, darbe yapılıyor diyenler var! İzmir olarak biz darbe ile harbe girmezsek, İzmir'in adına, Efelerin şânına yakışır mı?" ve benzeri şeyler söyledim! Cafe sahibi olsa gerek bir kişi; "Arkadaşlar! Dükkanı kapattım! Hepinize afiyet olsun." dedi ve Kordon, kaynamaya başladı.
İzmir'in sosyal kalkışmalardaki bilinen adresi Gündoğdu Meydanı'nda hemen her etkinlikte herkesten önce orada olan kadınlı-erkekli gurup yine oradaydı. O guruptan beni tanıyan bir Hanımefendi; "Hocam Hoş geldiniz." le karşıladı ve cep telefonlarından, haber akışı başladı. Kalabalık dakikalar içinde meydandan taştı!
Bütün İzmir Gündoğdu Meydanı'na akmaya başlamıştı. 
Ses düzeni falan da kuruldu. Beni karşılayan Hanımefendi; "Hocam mikrofon alın!" diye teklif etti ama ne yalan söyleyim -olan bitenden emin olamadığım için- çekindim!
Kendimden değil mensup olduğum camiaya benden kaynaklı bir töhmet gelmesinden korktum! Keşke korkmasaymışım ama korktum işte!
Olan olduuu, ölen öldü! Ülke birliği-dirliği uruna can verenlere Allah rahmet eylesin! Yaralı Gâzilere acil şifalar diliyorum.
Bugün itibarı ile en prim yapan yalakalık tavrı; "Reyisçilik!" Şükürler olsun ki, benBAŞ'çıyım.. "Baş, başa bağlı; baş da BAŞ'a.." diyeli dört seneyi geçti hamd ederim, şükr'ederim...
Başkalarını bilmem ama ben bu alanlardaki Demokrasi nöbetlerinden sıkıldım artık!
OHAL ilan edildi mi? Edildi...
Görülen veya hissedilen her tehlikeye ânında müdahale şansı var mı? Var!
Kanun Hükmünde Kararname'nin çıkarılması sadece bir-kaç dakika ve kimsenin de buna hem itiraz edeceği yok, hem de itiraz hakkı var mı? O da yok!...
O zaman bu nöbet, ne nöbeti? Ne bu?
Ankara'da ikamet eden Ağabeyim ve Eşi; dünyamıza yeni gelen Torunları Elçibey Aslan'ın sevincini yaşayabilmek için, Ankara'da kilometrelerce yürüyor çünkü Kızılay Meydanı'nda İ.Melih Gökçek'in doyurduğu kalabalık, güya Demokrasi Nöbeti tutuyor!
Ağabeyim ve Yengem'in şikâyetleri yoktu, yanlış anlaşılmasın ama o yaşta Ağabeyim ve Eşinin kilometrelerce yürüyüp, eziyet çekmelerine benim, oturduğum yerden itirazım oldu!
Bu saatten itibaren gördüğüm şu ki; ne Cumhurbaşkanı, ne de Hükümet üyeleri, çekirdek kadrolarından emîn değiller!
Hatta, AKP içindeki "Paralel Yapı"yı temizleyemediklerini ve işlerinin bayağı zor olduğunu düşünüyorum! Çünkü; Kabinedilerden hemen hepsinin, Pensilvanya methiyelerini ne yapsam unutamıyorum!
Ne demek; ne Cumhurbaşkanının, ne de Başbakanın saat 23.00'e kadar MİT Müsteşarına ulaşamaması?
Ne demek, kamuya yapılan açıklamada; "Açık bir istihbarat zaafiyeti var. Darbeyi eniştemden duydum!" deyip, MİT Müsteşarının görevden el çektirilmemesi?
Ne demek, bir Bakan Müşaviri'nin; "Artık bana Bakanım diye hitap edin!" kostaklanması?
Biri kamuya söyleyebilir mi, ABDullah Gül'ün yetkiliyken Y.A.Ş.' da muhalefet şerhi koyduğu General ve rütbelilerden kaçı, bu kahpe kalkışma içindeler?
Ne demek, şu ân itibarı ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesinin belirsizliği, ne demek?
İkinci Vak'a-i Hayriye mi yaşıyoruz? Muhteşem Türk Atatürk'ün yapılandırdığı Gâzi Ordu lağvedildi ve milletten mi saklanıyor? Türk Silahlı Kuvvetleri'ne Özel Güvenlik Şirketi tavrı takınmak, hangi siyasinin haddine düşer?
Bana göre, gerçekten muktedir bir Cumhurbaşkanı varsa; Ergenekon ve benzeri uyduruk davalarla FETÖ'cülere linç ettirilen Paşaları ve rütbelileri, Muhalefetin de desteğini alarak, 
-en azından- OHAL süresince, göreve çağırsınlar.
Onlar Orduyu resetleyip fabrika ayarlarına çevirince, siyasi irade de ne yapacaksa yapsın!
Herkesin gölgesinden korktuğu bir zaman ve zeminde asayiş mi olur? Asayişin olmadığı yerde can-mal güvenliği mi olur?
Sayın Cumhurbaşkanının kahpe kalkışmayı haber aldığı ândan itibaren, üzerine-üzerine yürümesi elbette takdire şayandır ama bütüne yakın elebaşı kahpeler der-dest edilmişken, bir kaç firari kahpeden veya yeraltına çekilmiş köstebeklerden korku görüntüsü, şahsen beni incitiyor!
Bilmediğimiz bir şeyler ve haller varsa, bu millet bilmeyecek de, kim bilecek? 
Tanklardan, helikopterlerden, bazukalardan, sniperlerden (keskin nişancı) yılmayan korkmayan; darbecileri darp eden bu Yiğit Millet, neden korkar ki?
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...