Yönetim biçimlerinin hepsinden diktatörlüğe dönüşüm söz konusu olabilir. O bakımdan "demokrasilerde diktatörlük olmaz" sözü, gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü demokrasilerde de diktatörlüğe, özellikle de çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşümler sıkça görülmektedir.
Demokrasilerin çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşümünü sağlayan, çoğunluğun oyunun hak ölçüsü kabul edilmesidir. Bu kabule dayalı uygulamalar, hakka ve azınlığa karşı yapılan en büyük haksızlıktır.
Demokrasilerin çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşümünü engelleyen de uzlaşmadır. Onun içindir ki, "demokrasilerde uzlaşma kültürü esastır" denilmektedir.
Siyasi partilerin belli konularda ortak bir payda bulup uzlaşma yoluna gitmeleri kaçınılmazdır. Aksi durumda siyasi partilerin taraftarları birbirlerine küser, iş karşıtlık ve düşmanlığa kadar varır. Dahası demokrasilerin bu şekilde işlemesi bireylerin ahlâkını bozar ve toplumları fesada sürükler.
Aslında çeşitli yol ve yöntemlerle seçmenin iradesine ipotek konulduğu, seçmenin bunun idrakinde olmadığı demokrasiler, diktatörlükten daha tehlikelidir. Bu durum, günümüzde ziyadesiyle yaşanmaktadır.
Şöyle ki, geliştirilen tekniklerle seçmenlerin bilinçaltı işgal ediliyor ve istenilen tarafa yönlendiriliyorlar. Ne yazık ki, demokratik olmakla övünen bazı ülkeler, böyle bir aldatmaca ve tehlike ile karşı karşıyadırlar.
Esasen her zaman doğru ve adil işleyen bir sistem olamaz. Buna demokrasiler de dâhildir. Hangi sistem olursa olsun, iyi insanların yönetiminde iyi, kötülerinkinde kötü sonuç verir. Bir başka deyişle asıl olan sistem değil, insandır.
Demokrasinin en eski ve en mükemmel örneği olarak Atina demokrasisi gösterilir. Ancak birçok Batılı tarihçi, Yunan devletinin yıkılışına, Atina demokrasisinin neden olduğunu söyler. Ayni tarihçiler, bütün halkların temsilcilerinden oluşan Plebler Meclisi'nin, Roma İmparatorluğuna bağlanmasıyla, imparatorluğun da yıkıldığını iddia ederler.
Görülen o ki, Batılılar da demokrasiyi ideal bir sistem olarak görmüyor ve onun tehlikelerinden söz ediyorlar. Demokrasinin tehlikelerinin yanında, birçok yanılgıları da bulunmaktadır. Bunlardan biri vekilden asıl gibi davranmasını beklemektir. Bu, ne mümkün, ne de haklı bir beklentidir. J.J. Rousseau şöyle diyor: "Halk, vekilini seçtiği andan itibaren o artık yoktur."
Demokrasilerde siyasi partilerin amacı, ne pahasına olursa olsun, iktidara gelmek olmamalıdır. Siyasi partiler, bir dünya görüşünün ve bir zihniyetin iktidarını gerçekleştirmek için uğraşmalıdırlar. Bugün bunu tek Bağımsız Türkiye Partisi'nin yaptığına şahit oluyoruz.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, hükümete, sürekli kendine ait olan Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet tezlerini tavsiye etmektedir. Buna rağmen hükümet, dediğim dedik, çaldığım düdük tavrında ısrar etmektedir. Maalesef, böyle bir tavır, demokrasiye yakışmamaktadır.
Demokrasilerin çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşümünü sağlayan, çoğunluğun oyunun hak ölçüsü kabul edilmesidir. Bu kabule dayalı uygulamalar, hakka ve azınlığa karşı yapılan en büyük haksızlıktır.
Demokrasilerin çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşümünü engelleyen de uzlaşmadır. Onun içindir ki, "demokrasilerde uzlaşma kültürü esastır" denilmektedir.
Siyasi partilerin belli konularda ortak bir payda bulup uzlaşma yoluna gitmeleri kaçınılmazdır. Aksi durumda siyasi partilerin taraftarları birbirlerine küser, iş karşıtlık ve düşmanlığa kadar varır. Dahası demokrasilerin bu şekilde işlemesi bireylerin ahlâkını bozar ve toplumları fesada sürükler.
Aslında çeşitli yol ve yöntemlerle seçmenin iradesine ipotek konulduğu, seçmenin bunun idrakinde olmadığı demokrasiler, diktatörlükten daha tehlikelidir. Bu durum, günümüzde ziyadesiyle yaşanmaktadır.
Şöyle ki, geliştirilen tekniklerle seçmenlerin bilinçaltı işgal ediliyor ve istenilen tarafa yönlendiriliyorlar. Ne yazık ki, demokratik olmakla övünen bazı ülkeler, böyle bir aldatmaca ve tehlike ile karşı karşıyadırlar.
Esasen her zaman doğru ve adil işleyen bir sistem olamaz. Buna demokrasiler de dâhildir. Hangi sistem olursa olsun, iyi insanların yönetiminde iyi, kötülerinkinde kötü sonuç verir. Bir başka deyişle asıl olan sistem değil, insandır.
Demokrasinin en eski ve en mükemmel örneği olarak Atina demokrasisi gösterilir. Ancak birçok Batılı tarihçi, Yunan devletinin yıkılışına, Atina demokrasisinin neden olduğunu söyler. Ayni tarihçiler, bütün halkların temsilcilerinden oluşan Plebler Meclisi'nin, Roma İmparatorluğuna bağlanmasıyla, imparatorluğun da yıkıldığını iddia ederler.
Görülen o ki, Batılılar da demokrasiyi ideal bir sistem olarak görmüyor ve onun tehlikelerinden söz ediyorlar. Demokrasinin tehlikelerinin yanında, birçok yanılgıları da bulunmaktadır. Bunlardan biri vekilden asıl gibi davranmasını beklemektir. Bu, ne mümkün, ne de haklı bir beklentidir. J.J. Rousseau şöyle diyor: "Halk, vekilini seçtiği andan itibaren o artık yoktur."
Demokrasilerde siyasi partilerin amacı, ne pahasına olursa olsun, iktidara gelmek olmamalıdır. Siyasi partiler, bir dünya görüşünün ve bir zihniyetin iktidarını gerçekleştirmek için uğraşmalıdırlar. Bugün bunu tek Bağımsız Türkiye Partisi'nin yaptığına şahit oluyoruz.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, hükümete, sürekli kendine ait olan Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet tezlerini tavsiye etmektedir. Buna rağmen hükümet, dediğim dedik, çaldığım düdük tavrında ısrar etmektedir. Maalesef, böyle bir tavır, demokrasiye yakışmamaktadır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018