İnsanı, tabiatı ile, dünya üzerindeki diğer varlıklardan ayıran özelliklerinden birisi de algılama kabiliyetidir. Dünya üzerinde birlikte yaşadığımız insanların farklı inançları olduğu bilinmektedir. Farklı dinler, farklı kültürler dünya üzerinde yaşamlarını sürdürmektedir. Herkesin kendi dinini ya da kültürünü yaşaması o insanların tercihleridir.
Konuyu kendi nefsimize ya da inancımıza indirgersek, yapmamız gereken şeyler elbette vardır. Bizler öncelikle Müslüman olmamız münasebeti ile, inanç ve itikadımızı, diğer insanların ahiretlerini kurtarmak amacı ile tebliğ etme görevimiz vardır. Yani İla-yı Kelimetullah Allah'ın (c.c.) adını, Resûlullah Efendimizi (s.a.a) anlatıp insanların İslam dairesine girmelerini sağlamaya çalışmak öncelikli görevlerimizdendir. Emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker emri ile doğruya çağırıp yanlıştan sakındırmakla emrolunmuşuzdur.
Şöyle dünyanın ahvaline bir bakalım. Küresel ülkeler diğer devletleri sömürge olarak kullanıp emperyalist hedeflerle kaynaklarını kullanarak haklarını gasp etmektedirler. Buna göre tavır ve tutum sergilemesi gereken de, o ülkenin bireylerinden ziyade, ülkeyi yöneten seçilmiş idarecilerin görevleridir. Zira o devlet adamlarının yapacakları işler halkın tümünü olumlu ya da aksi yönde etkileyecektir. Buna göre şu an bizleri yöneten seçilmişlerin yaptıkları icraatler içler acısı haldedir. Ülkemiz toprakları üzerinde emperyalist hedefleri olmayan hatta inancımıza İslam'a girmeleri umulan ülkeler düşman olarak görülmüştür. Bunlarda en önemlisi olan Rusya'nın son yıllarda uyguladığı Milli Ekonomi Modeli ile geldiği nokta ortadadır. Ancak bunu hazmedemeyen batılı güçler sebep yokken ülkemizi Rusya'ya düşman ülke yapmıştır. Bu durum en fazla ekonomik olarak ülkemizi etkilemiş ve etkilemeye de devam edecek gibi görünmektedir.
Yakın bir zamanda Moskova'da cami açılışına giden Sayın Cumhurbaşkanımız kendi sarayını papazla açtığını halkın gözünden ustaca gizlemiştir. Ya da milletimiz olaylara gönül gözüyle bakmaktan mahrum olmuştur. Durum bu kadar açıkken dost ve düşman kavramını yeniden değerlendirmek gerekmektedir. AKP sözcüsü Ömer Çelik'in "İsrail devleti ve halkı dostumuzdur" açıklaması ancak kendine AKP zihniyetine inananları bağlayan bir inanç hatasıdır. Müslüman Filistin halkına zulmeden, evlerini yıkıp insanlarını öldüren bir İsrail devleti nasıl dost olabiliyor sormak lazım kendilerine. Mavi Marmara baskınında öldürülen insanların kanları daha yerdeyken bu ülkenin dost olduğunu millete anlatmak abesle iştigaldir. Daha da yukarı çıkılırsa Cumhurbaşkanı'nın "İsrail'e ihtiyacımız var" demesi ancak ve ancak kendi inançlarının tercümesidir. Hakka ve hakikate inanmış gerçek Müslümanların inancı asla değildir.
Konuyu kendi nefsimize ya da inancımıza indirgersek, yapmamız gereken şeyler elbette vardır. Bizler öncelikle Müslüman olmamız münasebeti ile, inanç ve itikadımızı, diğer insanların ahiretlerini kurtarmak amacı ile tebliğ etme görevimiz vardır. Yani İla-yı Kelimetullah Allah'ın (c.c.) adını, Resûlullah Efendimizi (s.a.a) anlatıp insanların İslam dairesine girmelerini sağlamaya çalışmak öncelikli görevlerimizdendir. Emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker emri ile doğruya çağırıp yanlıştan sakındırmakla emrolunmuşuzdur.
Şöyle dünyanın ahvaline bir bakalım. Küresel ülkeler diğer devletleri sömürge olarak kullanıp emperyalist hedeflerle kaynaklarını kullanarak haklarını gasp etmektedirler. Buna göre tavır ve tutum sergilemesi gereken de, o ülkenin bireylerinden ziyade, ülkeyi yöneten seçilmiş idarecilerin görevleridir. Zira o devlet adamlarının yapacakları işler halkın tümünü olumlu ya da aksi yönde etkileyecektir. Buna göre şu an bizleri yöneten seçilmişlerin yaptıkları icraatler içler acısı haldedir. Ülkemiz toprakları üzerinde emperyalist hedefleri olmayan hatta inancımıza İslam'a girmeleri umulan ülkeler düşman olarak görülmüştür. Bunlarda en önemlisi olan Rusya'nın son yıllarda uyguladığı Milli Ekonomi Modeli ile geldiği nokta ortadadır. Ancak bunu hazmedemeyen batılı güçler sebep yokken ülkemizi Rusya'ya düşman ülke yapmıştır. Bu durum en fazla ekonomik olarak ülkemizi etkilemiş ve etkilemeye de devam edecek gibi görünmektedir.
Yakın bir zamanda Moskova'da cami açılışına giden Sayın Cumhurbaşkanımız kendi sarayını papazla açtığını halkın gözünden ustaca gizlemiştir. Ya da milletimiz olaylara gönül gözüyle bakmaktan mahrum olmuştur. Durum bu kadar açıkken dost ve düşman kavramını yeniden değerlendirmek gerekmektedir. AKP sözcüsü Ömer Çelik'in "İsrail devleti ve halkı dostumuzdur" açıklaması ancak kendine AKP zihniyetine inananları bağlayan bir inanç hatasıdır. Müslüman Filistin halkına zulmeden, evlerini yıkıp insanlarını öldüren bir İsrail devleti nasıl dost olabiliyor sormak lazım kendilerine. Mavi Marmara baskınında öldürülen insanların kanları daha yerdeyken bu ülkenin dost olduğunu millete anlatmak abesle iştigaldir. Daha da yukarı çıkılırsa Cumhurbaşkanı'nın "İsrail'e ihtiyacımız var" demesi ancak ve ancak kendi inançlarının tercümesidir. Hakka ve hakikate inanmış gerçek Müslümanların inancı asla değildir.
H. İbrahim TALAY / diğer yazıları
- Kısır politika ve milli siyaset / 31.05.2020
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018