Küçük bir araştırma, şüphelerimin haklılığını ortaya koyunca şaşırmadım. George Bush ve Vladimir Putin arasında imzalanan anlaşma atom başlıklarının imha edilmesi ya da en azından sökülmesi değil yalnızca depolara kaldırılmasını içeriyor. On bine yakın başlığın depolardan tekrar dünyayı tehdit eder hale gelmesi ise birkaç saatlik iş. Bu haliyle nükleer silah indirimi anlaşması sanıldığının aksine bir uyum değil karşılıklı şüphenin belgesi olarak ortaya çıkıyor. Çünkü 70'lerde salt ile başlayıp 1991'de start ile devam eden süreç, 2002 yılında her iki tarafın nükleer başlık sayısını üç binlere çekmesi ve geri kalanları tasfiye etmesini gerektiriyordu. Oysa bugünkü anlaşma başlık sayısını kabartırken onları yalnızca depoya kaldırarak günü kurtarıyor. Böylesi bir manevranın tek izahı iki taraf arasında start 3'ü uygulamaya koyacak güvenin henüz tesis edilememesi. Bunun için nedenler ortada, Rusya, ABD'nin hem Orta Asya'ya yerleşmesi hem de füze kalkanı ile başkalarının aleyhine sınırsız güvenlik iştahı yüzünden rahatsız. Anlaşmanın günlük hayatta tek faydası depolara konacak füzelerin daha sıkı takibe alınabilmesi ve bir çılgınlık ya da kaçakçılık ihtimalini düşürmek. Bu ise güvensizliğin başlıbaşına bir belgesi. Rusya'nın sık sık dile getirdiği bir çıkarı, imzasının hemen yanı başında sırıtıyor, Amerikan NMD ulusal füze savunma sistemini engelleyemese bile ortak çıkmak. Bütün bunlara rağmen ille de bir indirim, ille de bir anlaşma ısrarı. Dünya kamuoyunda Rusya ve ABD'nin binlerce füzesi öylesine bir rahatsızlık uyandırıyor ki artık süper güçler de bu baskıyı görmezden gelmiyor. Nükleer silahların yayılmaması için anlaşmaya imza okyumş ülkelerde çeşitil kademelerden sıkça yükselen soru, "Niçin bize yasaklanan bir silaha bazı ülkeler gönlünün dilediği kadar sahip olabiliyor, hiçbir sınırlama olmaksızın istediği ülkeleri vurmaktan söz edebiliyor."
George Bush'un Rusya ziyaretinde yeni dünya dengelerinin sanıldığı kadar basit olmadığını gösterir tek başlık, nükleer silah indirimi anlaşması değil. Rusya ile İran arasındaki yakınlaşma ve Rusya'nın bu ülkeye gittikçe daha ileri teknoloji aktarması, ipleri iyice geriyor. ABD dışişleri, konuyu doğrudan gündem etmek yerine Rusya'yı daha cazip seçenekler sunarak özellikle de dünya silah ticareti pastasından iştah açıcı bir dilimle hizaya getirmek niyetinde. Bunun temelinde çok önemli bir kaygı var, Rus-İran işbirliğini yaptırım ve tehditlerle sona erdirme girişimleri daha önce beklenmedik biçimde geri tepmişti: Rusya, tek kutuplu dünyaya ve ikinci sınıf güç olmaya ses çıkarmasa bile kendisine zorlamada bulunulmasını "sindiremiyor" hâlâ. Çin ve Avrupa'nın da desteğine sahip bu konuda. Ancak Rusya'yı tatlılıkla yola getirmekte sanıldığı kadar kolay değil. İran başta olmak üzere sakıncalı ülkelerden Rusya'ya milyarlarca dolar para akıyor her yıl ve ABD savunma sanayi lobileri, uluslararası silah pazarından Rusya'ya pay bırakmak gibi fikirleri latife olarak dahi kabul edecek havada değil. Bu çevrelerin çözüm senaryosu İran ve Rusya arasında hazar havzası petrollerinin paylaşılamamasını kullanmak. George Bush, Moskova'da İran'ı hiç gündeme getirmez hele bir de Orta Asya'daki ABD varlığı konusunda Rusya'ya ağırlıklı güvenceler verirse silah lobilerini "Bırakın kendi kavgalarıyla dağılsınlar" görüşü ağırlık kazanmış demektir. Türkiye'de bir ara tartışılan daha doğrusu tartışalamayan Türkiye-İran-Rusya stratejisinin mantığı da burada bir kez daha göz önüne çıkıyor. Almanya'yı "Bize uydu devletmiş gibi davranamazsınız" dedirten Fransız dış işleri bakın Hubret Vedrine "ABD saldırgan ve basit düşünüyor" dedirten siyasi dalga, İran-Rusya ilişkisinde odaklanıyor çünki. Türkiye ağırlığını koymadığı için bu ilişki koparsa, ABD Orta Asya'ya gönlünce yerleşebilecek ve dünyanın bütün güç merkezleri tam bir kuşatamya alınmış olacak. Tabiî belkide Kılınç Paşa'ya dudak bükenlerin istediği bundan başkası değil. Hiç kamuoyunu iknaya dolambaçlı yollara girmeden en kısa yoldan Amerikan usulü globalleşme.