Bugün Ankara'da, "Atatürk Vatandır Sempozyumu"nun ikincisi yapılacak. Üç oturumda gerçek Atatürk, bütün yönleriyle birçok değerli akademisyen tarafından delillerle, belgelerle anlatılacak. Ve kapanış konuşmasını sempozyumun şeref konuğu; sadece gerçek ve dindar Atatürk'ü önümüze koymakla kalmayan, aynı zamanda Atatürk'ün izini takip ederek, Milli Ekonomi Modeli'yle, Sosyal Devlet Milli Devlet teziyle, birlik ve beraberlik duruşuyla milli çözümler ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş Bey yapacak.
Prof. Dr. Baş'ın ifadesiyle, "Dindar Atatürk, devlet millet kaynaşmasının, hatta asker ve sivil birliğinin harcıdır"; bu sebeple ilki Trabzon'da, bugün de Ankara'da yapılan ve tüm Türkiye'de yapılacak olan Atatürk Vatandır sempozyumları tarihi önemdedir.
Önümüzdeki hafta, 1 Ekim tarihinde de İstanbul'da olacak. Cenab-ı Hak, Ata'mızı ve onu bizi gerçek yönleriyle tanıtan Hoca Atatürk Prof. Dr. Baş'ı anlamayı nasip etsin.
Bugüne kadar, düşmanlarının bile methettiği, sadece askeri dehasını değil, üzerinde manevi bir elin olduğunu fark edip eserlerinde aktardıkları Mustafa Kemal Atatürk'ü "Dinsiz Atatürk" zannettiğimiz için ondaki harikulade halleri hep görmezden geldik. Ta ki Prof. Dr. Haydar Baş gerçek Atatürk'ü önümüze koyana kadar? İşte size bir örnek?
Atatürk'ü kötülediği ve hakaretler yağdırdığı için bazı kitapları Türkiye'de yasaklanan İngiliz H.C. Armstrong, Atatürk'ün Çanakkale'deki kahramanlığını anlatmak zorunda kalmıştır:
"Bir keresinde, yeni kazılmış bir siperi dışında oturuyordu. Bir İngiliz bataryası sipere ateş açtı. Toplar menzili buldukça, şarapneller gitgide daha yakına düşmeye başladı; vurulması matematiksel olarak kesindi. Kurmaylar sipere girmesi için yalvarmaya başladılar.
'Hayır' dedi, 'Saklanmak, adamlarım için daha kötü olur."
İlgisiz ve soğukkanlı bir tavırla kurmaylarıyla konuşurken bir sigara yakıp, gayet sakin onu içti. Bu arada aşağıda siperin güvenliği altında duran adamları, büyülenmiş gibi onu seyrediyorlardı. Düşman topları bir başka hedefe yöneldiler. Patlayan şarapnellerin tozlarına bulanmış olsa da Mustafa Kemal'e yine bir şey olmamıştı.
Bir başka olay da; Gelibolu'ya dönerken bir İngiliz uçağı, bindiği otomobili baştan aşağı taradı. Bombalar arabanın önünde ve arkasındaki yolda patladı, bir tanesi de ön cama çarpıp şoförü öldürdü. Fakat Mustafa Kemal'e hiçbir şey olmadı.
Zaman zaman eline bir tüfek alıp siperden dışarıya uzanıyor, Avustralya siperlerindeki belirli bir hedefe dikkatli ve telaşsız birkaç atış yapıyordu. Açık alanlarda adamlarına cesaret vermek için yavaş yavaş hareket ediyor, kısa menzilde bile, düşman avcıları onu vurmayı başaramıyorlardı. Kesinlikle ve tümüyle hiçbir kurşunun ona rastlamayacağına inanmıştı. Bu inanç, ona olağanüstü korkusuzluk aşılamaktaydı. (H.C. Armstrong, Bozkurt, Çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul, 1997, s.47)
"Tekrar tekrar ateş altına girmekten geri durmuyordu. Kendini hiç sakınmıyor; adamlarının karşı karşıya kaldığı tehlikeleri onlarla paylaşıyor, ama çevresindeki tüm adamlar öldüğü halde ona hiçbir şey olmuyordu." (a.g.e, s.46)
"Ancak bir seferinde az kalsın ölüyordu. Sabaha karşı 03.00'de Mustafa Kemal siperlerden çıktı, yürüyerek ilerledi. İngilizler ateş açtı. Bir kurşun saatini parçaladı; fakat kendisine gene bir şey olmadı. Yaralanmış olsaydı, hücum asla gerçekleşmeyecekti. Türkleri zaferi kazandıran ve yarımada ile İstanbul'u kurtaran, eldeki bu bir avuç asker ile Mustafa Kemal'in olağanüstü kişiliği oldu." (a.g.e, s.53)
Mustafa Kemal'in "olağanüstü kişiliğini", inancından doğan cesaretini ve ölüme karşı korkusuzluğunu, onun en büyük düşmanlarından İngiliz Armstrong görüyor ve ifade ediyor ama bizler yıllardır bu gerçekten gözümüzün önüne konulan "dindiz Atatürk" perdesi sebebiyle uzak kaldık.
Millet olarak ne kadar utansak azdır, liderimiz konusunda ne kadar tövbe etsek azdır; bizi dindar Atatürk'le buluşturan Prof. Dr. Haydar Baş'a da ne kadar teşekkür etsek azdır.
Asıl teşekkürün; sadece tebrik etmek, alkışlamak olmadığını; Prof. Dr. Haydar Baş'ın sadece Atatürk konusunda değil, her konuda haklı olduğunu bilmek ve haklı olduğu bu konularda onu yalnız bırakmamak olduğunu da bilmeliyiz.
Yanlış anlamayın, onun buna ihtiyacı yok, bizim ona ve onun ortaya koyduğu doğrulara, ölçülere, çözümlere ihtiyacımız var.
Prof. Dr. Baş'ın ifadesiyle, "Dindar Atatürk, devlet millet kaynaşmasının, hatta asker ve sivil birliğinin harcıdır"; bu sebeple ilki Trabzon'da, bugün de Ankara'da yapılan ve tüm Türkiye'de yapılacak olan Atatürk Vatandır sempozyumları tarihi önemdedir.
Önümüzdeki hafta, 1 Ekim tarihinde de İstanbul'da olacak. Cenab-ı Hak, Ata'mızı ve onu bizi gerçek yönleriyle tanıtan Hoca Atatürk Prof. Dr. Baş'ı anlamayı nasip etsin.
Bugüne kadar, düşmanlarının bile methettiği, sadece askeri dehasını değil, üzerinde manevi bir elin olduğunu fark edip eserlerinde aktardıkları Mustafa Kemal Atatürk'ü "Dinsiz Atatürk" zannettiğimiz için ondaki harikulade halleri hep görmezden geldik. Ta ki Prof. Dr. Haydar Baş gerçek Atatürk'ü önümüze koyana kadar? İşte size bir örnek?
Atatürk'ü kötülediği ve hakaretler yağdırdığı için bazı kitapları Türkiye'de yasaklanan İngiliz H.C. Armstrong, Atatürk'ün Çanakkale'deki kahramanlığını anlatmak zorunda kalmıştır:
"Bir keresinde, yeni kazılmış bir siperi dışında oturuyordu. Bir İngiliz bataryası sipere ateş açtı. Toplar menzili buldukça, şarapneller gitgide daha yakına düşmeye başladı; vurulması matematiksel olarak kesindi. Kurmaylar sipere girmesi için yalvarmaya başladılar.
'Hayır' dedi, 'Saklanmak, adamlarım için daha kötü olur."
İlgisiz ve soğukkanlı bir tavırla kurmaylarıyla konuşurken bir sigara yakıp, gayet sakin onu içti. Bu arada aşağıda siperin güvenliği altında duran adamları, büyülenmiş gibi onu seyrediyorlardı. Düşman topları bir başka hedefe yöneldiler. Patlayan şarapnellerin tozlarına bulanmış olsa da Mustafa Kemal'e yine bir şey olmamıştı.
Bir başka olay da; Gelibolu'ya dönerken bir İngiliz uçağı, bindiği otomobili baştan aşağı taradı. Bombalar arabanın önünde ve arkasındaki yolda patladı, bir tanesi de ön cama çarpıp şoförü öldürdü. Fakat Mustafa Kemal'e hiçbir şey olmadı.
Zaman zaman eline bir tüfek alıp siperden dışarıya uzanıyor, Avustralya siperlerindeki belirli bir hedefe dikkatli ve telaşsız birkaç atış yapıyordu. Açık alanlarda adamlarına cesaret vermek için yavaş yavaş hareket ediyor, kısa menzilde bile, düşman avcıları onu vurmayı başaramıyorlardı. Kesinlikle ve tümüyle hiçbir kurşunun ona rastlamayacağına inanmıştı. Bu inanç, ona olağanüstü korkusuzluk aşılamaktaydı. (H.C. Armstrong, Bozkurt, Çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul, 1997, s.47)
"Tekrar tekrar ateş altına girmekten geri durmuyordu. Kendini hiç sakınmıyor; adamlarının karşı karşıya kaldığı tehlikeleri onlarla paylaşıyor, ama çevresindeki tüm adamlar öldüğü halde ona hiçbir şey olmuyordu." (a.g.e, s.46)
"Ancak bir seferinde az kalsın ölüyordu. Sabaha karşı 03.00'de Mustafa Kemal siperlerden çıktı, yürüyerek ilerledi. İngilizler ateş açtı. Bir kurşun saatini parçaladı; fakat kendisine gene bir şey olmadı. Yaralanmış olsaydı, hücum asla gerçekleşmeyecekti. Türkleri zaferi kazandıran ve yarımada ile İstanbul'u kurtaran, eldeki bu bir avuç asker ile Mustafa Kemal'in olağanüstü kişiliği oldu." (a.g.e, s.53)
Mustafa Kemal'in "olağanüstü kişiliğini", inancından doğan cesaretini ve ölüme karşı korkusuzluğunu, onun en büyük düşmanlarından İngiliz Armstrong görüyor ve ifade ediyor ama bizler yıllardır bu gerçekten gözümüzün önüne konulan "dindiz Atatürk" perdesi sebebiyle uzak kaldık.
Millet olarak ne kadar utansak azdır, liderimiz konusunda ne kadar tövbe etsek azdır; bizi dindar Atatürk'le buluşturan Prof. Dr. Haydar Baş'a da ne kadar teşekkür etsek azdır.
Asıl teşekkürün; sadece tebrik etmek, alkışlamak olmadığını; Prof. Dr. Haydar Baş'ın sadece Atatürk konusunda değil, her konuda haklı olduğunu bilmek ve haklı olduğu bu konularda onu yalnız bırakmamak olduğunu da bilmeliyiz.
Yanlış anlamayın, onun buna ihtiyacı yok, bizim ona ve onun ortaya koyduğu doğrulara, ölçülere, çözümlere ihtiyacımız var.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024