Sözde stratejik müttefikimiz olan ABD, Türkiye'yi tehdit eden terör örgütlerini müttefik olarak görüyor.
Esasen "dostumun dostu dostumdur" diye meşhur bir söz vardır; dolayısıyla "düşmanımın dostu düşmanımdır", ya da biraz yumuşak bir ifadeyle, "dostum değildir" diye kabul ederek ona göre bir politika belirlememiz lazım ama bu noktada bir adım atıldığı pek söylenemez.
Türkiye, "FETÖ bir terör örgütüdür", "15 Temmuz'da ülkenin güvenliğini tehdit etti, darbe girişiminde bulundu" diyor ama ABD, gönderilen koliler dolusu belgeyi dikkate almayıp FETÖ'nin bir terör örgütü olduğunu kabullenmiyor.
Dahası, onların ABD'deki kurumlarını devlet eliyle destekliyor.
Türkiye, "YPG, PKK'nın Suriye uzantısıdır, terör örgütüdür" diyor ama ABD, YPG'yi "sahadaki en yakın, en iyi müttefik" olarak görüyor.
ABD, YPG'nin bulunduğu yerlere bayraklarını asıyor, zırhlı araç ve ağır silah desteği sağlıyor, Rakka'da beraber operasyon yapıyorlar, helikopterleriyle YPG'lileri naklediyor, YPG'nin Cenevre'de temsil edilmesini istiyor ve şimdi de YPG'yi dünya kamuoyuna kahraman göstermek için Hollywood filmi hazırlıyor.
Yanlış duymadınız, ABD, terör örgütü YPG'nin sözüm ona IŞİD'le başarılı(!) mücadelesini film yapmaya hazırlanıyormuş. Yönetmenliğini Daniel Espinosa'nın yapacağı filmin başrolünde ünlü yıldız Jake Gyllenhaal oynayacakmış.
Doğal olarak ABD'nin kuyruğu olan İngiltere gibi Batılı ülkeler ve de yeni kuyruğuna eklenen Rusya gibi ülkeler de ABD ile aynı tavrı ortaya koyuyorlar.
Peki, bunun sonucu ne olabilir, bu nasıl bir sonuç ortaya çıkarabilir?
Türkiye, FETÖ'yü ve de PKK'yı terör örgütü görüyor ve ona göre operasyonlar yapıyor.
ABD ve Batılı ülkeler ise her ne kadar "PKK terör örgütü" deseler de Suriye uzantısını terör örgütü kabul etmiyor. Yarın PKK için de aynı şeyi söyleyebilirler ve söyleyecekler de?
Neticede kendi ülkelerinde sana söz hakkı vermedikleri halde onlara her türlü eylem hakkı veriyorlar. Yani karşılacağımız manzara; maalesef, yaptığımız terörle mücadelenin uluslararası kuruluşlarda, uluslar arası hukuk nezdinde sorgulanması olacaktır.
Bu konular Birleşmiş Milletler'de tartışılmaya başlandı bile? BM Güvenlik Konseyi'ne Türkiye'nin operasyonlarını sorgulayan, soruşturulmasını isteyen raporlar sunuluyor.
Düne kadar Rusya ve Çin sebebiyle böyle bir girişimde bulunmayanlar, bugün Rusya'nın ABD rayına girmesiyle bu tür aleyhimize olan faaliyetleri hızlandırdılar.
Hatırlarsanız, Prof. Dr. Haydar Baş, 9 Şubat'ta Rus uçaklarının el Bab'da Türk askerlerini şehit etmesiyle başlayan süreçte, "Rusya'nın ABD ile anlaştığını ve ABD'nin rotasına girdiğini" ifade etmişti. Bu rota değişikliği en başta Türkiye'yi tehdit etmektedir. Bakın bunun yansımalarını Rusya'nın YPG'ye yönelik tavırlarında net olarak görüyoruz.
BM'de Türkiye aleyhine bir yaptırım kararı çıksa maalesef daimi üyelerden hiçbirisi bunu veto etmez. Ve her yönüyle Batıya bağımlı olan Türkiye bu tür bir yaptırımdan çok büyük zarar görür.
Avrupa mahkemelerinde senin aleyhinde bir karar çıksa, bu da Türkiye'yi bağlar, çünkü AB hayali güden siyasilerimiz Avrupa mahkemelerini Türk mahkemelerinin üzerine çıkardı.
Farkında mıyız, bugüne kadar yapılan yanlış politikaların faturası tek tek önümüze geliyor. Zamanında yapılan uyarıları dikkate almadık ve bugün yarın çok büyük tazminatlarla, çok büyük sıkıntılarla, belki de BM baskısıyla, uluslar arası hukuk baskısıyla resmi bölünmelerle karşılaşabiliriz. ABD'nin, Batının hedefi de bu zaten?
Yıllardır Prof. Dr. Haydar Baş, "Batının ülkemizi hedef tahtasına koyduğu" konusunda, "Şark Projesi ve BOP'un asıl hedefinin Türkiye olduğu" konusunda, "terörle her yönüyle mücadele edilmesi, özellikle de terörün hedeflediği bölgemize hizmet götürerek, insanlara aş ve iş imkanı sunarak terörün kaynağının kurutulması" konusunda ve daha birçok konuda defalarca uyarılarda bulunmuştu.
Ayrıca bütün bu problemlere milli çözümler de, projeler de sunmuştu.
Prof. Dr. Baş'ı duymazdan ve görmezden gelmek, ona ve çözümlerine sırt dönmek, onu gizlemek, görüyoruz ki, Türkiye'yi daha iyi bir noktaya, daha güvenli ve müreffeh bir geleceğe taşımıyor.
Maalesef battıkça batıyoruz, her geçen gün daha fazla hedefe konuluyoruz, daha fazla yalnızlaşıyoruz. Bu durum ülkemizi Sayın Baş'ın ifadesiyle, daha zifiri bir karanlığa götürüyor.
Esasen "dostumun dostu dostumdur" diye meşhur bir söz vardır; dolayısıyla "düşmanımın dostu düşmanımdır", ya da biraz yumuşak bir ifadeyle, "dostum değildir" diye kabul ederek ona göre bir politika belirlememiz lazım ama bu noktada bir adım atıldığı pek söylenemez.
Türkiye, "FETÖ bir terör örgütüdür", "15 Temmuz'da ülkenin güvenliğini tehdit etti, darbe girişiminde bulundu" diyor ama ABD, gönderilen koliler dolusu belgeyi dikkate almayıp FETÖ'nin bir terör örgütü olduğunu kabullenmiyor.
Dahası, onların ABD'deki kurumlarını devlet eliyle destekliyor.
Türkiye, "YPG, PKK'nın Suriye uzantısıdır, terör örgütüdür" diyor ama ABD, YPG'yi "sahadaki en yakın, en iyi müttefik" olarak görüyor.
ABD, YPG'nin bulunduğu yerlere bayraklarını asıyor, zırhlı araç ve ağır silah desteği sağlıyor, Rakka'da beraber operasyon yapıyorlar, helikopterleriyle YPG'lileri naklediyor, YPG'nin Cenevre'de temsil edilmesini istiyor ve şimdi de YPG'yi dünya kamuoyuna kahraman göstermek için Hollywood filmi hazırlıyor.
Yanlış duymadınız, ABD, terör örgütü YPG'nin sözüm ona IŞİD'le başarılı(!) mücadelesini film yapmaya hazırlanıyormuş. Yönetmenliğini Daniel Espinosa'nın yapacağı filmin başrolünde ünlü yıldız Jake Gyllenhaal oynayacakmış.
Doğal olarak ABD'nin kuyruğu olan İngiltere gibi Batılı ülkeler ve de yeni kuyruğuna eklenen Rusya gibi ülkeler de ABD ile aynı tavrı ortaya koyuyorlar.
Peki, bunun sonucu ne olabilir, bu nasıl bir sonuç ortaya çıkarabilir?
Türkiye, FETÖ'yü ve de PKK'yı terör örgütü görüyor ve ona göre operasyonlar yapıyor.
ABD ve Batılı ülkeler ise her ne kadar "PKK terör örgütü" deseler de Suriye uzantısını terör örgütü kabul etmiyor. Yarın PKK için de aynı şeyi söyleyebilirler ve söyleyecekler de?
Neticede kendi ülkelerinde sana söz hakkı vermedikleri halde onlara her türlü eylem hakkı veriyorlar. Yani karşılacağımız manzara; maalesef, yaptığımız terörle mücadelenin uluslararası kuruluşlarda, uluslar arası hukuk nezdinde sorgulanması olacaktır.
Bu konular Birleşmiş Milletler'de tartışılmaya başlandı bile? BM Güvenlik Konseyi'ne Türkiye'nin operasyonlarını sorgulayan, soruşturulmasını isteyen raporlar sunuluyor.
Düne kadar Rusya ve Çin sebebiyle böyle bir girişimde bulunmayanlar, bugün Rusya'nın ABD rayına girmesiyle bu tür aleyhimize olan faaliyetleri hızlandırdılar.
Hatırlarsanız, Prof. Dr. Haydar Baş, 9 Şubat'ta Rus uçaklarının el Bab'da Türk askerlerini şehit etmesiyle başlayan süreçte, "Rusya'nın ABD ile anlaştığını ve ABD'nin rotasına girdiğini" ifade etmişti. Bu rota değişikliği en başta Türkiye'yi tehdit etmektedir. Bakın bunun yansımalarını Rusya'nın YPG'ye yönelik tavırlarında net olarak görüyoruz.
BM'de Türkiye aleyhine bir yaptırım kararı çıksa maalesef daimi üyelerden hiçbirisi bunu veto etmez. Ve her yönüyle Batıya bağımlı olan Türkiye bu tür bir yaptırımdan çok büyük zarar görür.
Avrupa mahkemelerinde senin aleyhinde bir karar çıksa, bu da Türkiye'yi bağlar, çünkü AB hayali güden siyasilerimiz Avrupa mahkemelerini Türk mahkemelerinin üzerine çıkardı.
Farkında mıyız, bugüne kadar yapılan yanlış politikaların faturası tek tek önümüze geliyor. Zamanında yapılan uyarıları dikkate almadık ve bugün yarın çok büyük tazminatlarla, çok büyük sıkıntılarla, belki de BM baskısıyla, uluslar arası hukuk baskısıyla resmi bölünmelerle karşılaşabiliriz. ABD'nin, Batının hedefi de bu zaten?
Yıllardır Prof. Dr. Haydar Baş, "Batının ülkemizi hedef tahtasına koyduğu" konusunda, "Şark Projesi ve BOP'un asıl hedefinin Türkiye olduğu" konusunda, "terörle her yönüyle mücadele edilmesi, özellikle de terörün hedeflediği bölgemize hizmet götürerek, insanlara aş ve iş imkanı sunarak terörün kaynağının kurutulması" konusunda ve daha birçok konuda defalarca uyarılarda bulunmuştu.
Ayrıca bütün bu problemlere milli çözümler de, projeler de sunmuştu.
Prof. Dr. Baş'ı duymazdan ve görmezden gelmek, ona ve çözümlerine sırt dönmek, onu gizlemek, görüyoruz ki, Türkiye'yi daha iyi bir noktaya, daha güvenli ve müreffeh bir geleceğe taşımıyor.
Maalesef battıkça batıyoruz, her geçen gün daha fazla hedefe konuluyoruz, daha fazla yalnızlaşıyoruz. Bu durum ülkemizi Sayın Baş'ın ifadesiyle, daha zifiri bir karanlığa götürüyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024