AB büyük bir medeniyet projesidir. Avrupa; Hıristiyan dini, Yunan medeniyeti ve Roma'nın hukukuyla şekillenmiş büyük bir kültürdür.
AB'ye üyelik de, eğer bu kültüre özünüzde sahip değilseniz aslında imkânsızdır.
Zira, tarihten süzülüp gelen bir birikim olan bu büyük medeniyete adaptasyon yoluyla dahil olmaya uğraşmak, onu kabule zorlanmak asla kesin bir netice vermez.
Yaşanılan sadece kimlik bunalımı olacağı gibi; taklit edilen tarafın da, adaptasyon sonucu oluşan yeniyi reddetmesi tabiîdir.
Türk milletinin şu anda yaşadığı durum işte bu adaptasyon dönemidir. Büyük bir geçiş yaşıyoruz.
Tevhid akidesiyle şekillenmiş, tarihi başka kültürleri taklitle değil, hakimiyetindeki her topluma örnek olarak geçmiş bir milletin, değerlerini, en önemlisi kimliğini bırakarak bir başka medeniyete ayak uydurma sürecindeyiz.
Bu dönem uzun yıllar sürdürülen misyonerlik faaliyetlerinin bir neticesidir.
Batı hayranlığı, gelişmişliğin simgesi olarak Avrupa ile, onun bu başarısının mimarı olarak gösterilen Hıristiyanlık, Osmanlı'nın son zamanlarından itibaren milletimize özendirilmiş ve bu ikisi olmadan Türklerin hiçbir şey yapamayacağı fikri empoze edilmiştir.
Neticede önemli bir yol da katedilmiş durumdadır. Yoksa, AB gibi kültürü, dini, farklı bir medeniyete bu kadar ısrarla dahil olma arzusunun bir izahı olamaz.
Bugün AB uyum yasalarının veya üyelik müzakerelerine ne zaman başlanacağının tartışması değil, asıl bu kimlik problemimiz konuşulmalıdır.
AB eğer refah seviyesinin yükseltilmesi için isteniyorsa, gerekli düzenlemelerin yapılması üyelik şartına bağlı kalınmadan, yetkililerimizce de sağlanabilir.
Üye ülkelerin vatandaşlarıyla yapılan anketlerde % 80'lere varan oranlarda ciddi bir kesim Türkiye'nin aralarına katılmasını istememektedir.
Pek çok defa ifade ettiğimiz gibi, AB Parlamentosundaki yetkililer de farklı düşüncede değildir.
Bu noktada yapılması gereken farklı bir medeniyete uyarlanarak dinini ve kimliğini yitirmiş insanı değil; kendi dili, dini, tarihiyle yoğrulmuş bir milleti yetiştirmek için çalışmaktır.
Dışarıdaki görüşler ve şahsiyetler değil, insanımıza kendi liderleri örnek olmalıdır.
Bu sebeple Bağımsız Türkiye Partisi'nin programında yer alan, sorunların çözümünde seçilen "önce insan" ifadesine dikkat çekmek istiyorum.
"Çözümler insana hizmete yönelik olmalıdır. İnsanın kendi yararına kazanılması ve çalışmaların bu yönde yapılması gerektiğine inanıyoruz."
İnsanımızın kendi yararına kazanılması, dünya sahnesinde diğer devletlere başlık yapacak bir milleti yetiştirmektir.
Bu da ancak ulusal kimliği korumakla olabilir. Programı baştan itibaren milli kimliğin onurla temsil edilmesi, milli ve manevi değerlerimize uygun olarak çağdaş standartların yakalanması üzerine kurulmuş.
Bence, "önce insan" diyen bu tez BTP'nin diğer partilerin kat be kat önünde oluşunun anahtarıdır.
Millet menfaatleri üzerine kurulu tek parti programına sahip Bağımsız Türkiye, millet olarak bizden beklediği desteği görecektir.
AB'ye üyelik de, eğer bu kültüre özünüzde sahip değilseniz aslında imkânsızdır.
Zira, tarihten süzülüp gelen bir birikim olan bu büyük medeniyete adaptasyon yoluyla dahil olmaya uğraşmak, onu kabule zorlanmak asla kesin bir netice vermez.
Yaşanılan sadece kimlik bunalımı olacağı gibi; taklit edilen tarafın da, adaptasyon sonucu oluşan yeniyi reddetmesi tabiîdir.
Türk milletinin şu anda yaşadığı durum işte bu adaptasyon dönemidir. Büyük bir geçiş yaşıyoruz.
Tevhid akidesiyle şekillenmiş, tarihi başka kültürleri taklitle değil, hakimiyetindeki her topluma örnek olarak geçmiş bir milletin, değerlerini, en önemlisi kimliğini bırakarak bir başka medeniyete ayak uydurma sürecindeyiz.
Bu dönem uzun yıllar sürdürülen misyonerlik faaliyetlerinin bir neticesidir.
Batı hayranlığı, gelişmişliğin simgesi olarak Avrupa ile, onun bu başarısının mimarı olarak gösterilen Hıristiyanlık, Osmanlı'nın son zamanlarından itibaren milletimize özendirilmiş ve bu ikisi olmadan Türklerin hiçbir şey yapamayacağı fikri empoze edilmiştir.
Neticede önemli bir yol da katedilmiş durumdadır. Yoksa, AB gibi kültürü, dini, farklı bir medeniyete bu kadar ısrarla dahil olma arzusunun bir izahı olamaz.
Bugün AB uyum yasalarının veya üyelik müzakerelerine ne zaman başlanacağının tartışması değil, asıl bu kimlik problemimiz konuşulmalıdır.
AB eğer refah seviyesinin yükseltilmesi için isteniyorsa, gerekli düzenlemelerin yapılması üyelik şartına bağlı kalınmadan, yetkililerimizce de sağlanabilir.
Üye ülkelerin vatandaşlarıyla yapılan anketlerde % 80'lere varan oranlarda ciddi bir kesim Türkiye'nin aralarına katılmasını istememektedir.
Pek çok defa ifade ettiğimiz gibi, AB Parlamentosundaki yetkililer de farklı düşüncede değildir.
Bu noktada yapılması gereken farklı bir medeniyete uyarlanarak dinini ve kimliğini yitirmiş insanı değil; kendi dili, dini, tarihiyle yoğrulmuş bir milleti yetiştirmek için çalışmaktır.
Dışarıdaki görüşler ve şahsiyetler değil, insanımıza kendi liderleri örnek olmalıdır.
Bu sebeple Bağımsız Türkiye Partisi'nin programında yer alan, sorunların çözümünde seçilen "önce insan" ifadesine dikkat çekmek istiyorum.
"Çözümler insana hizmete yönelik olmalıdır. İnsanın kendi yararına kazanılması ve çalışmaların bu yönde yapılması gerektiğine inanıyoruz."
İnsanımızın kendi yararına kazanılması, dünya sahnesinde diğer devletlere başlık yapacak bir milleti yetiştirmektir.
Bu da ancak ulusal kimliği korumakla olabilir. Programı baştan itibaren milli kimliğin onurla temsil edilmesi, milli ve manevi değerlerimize uygun olarak çağdaş standartların yakalanması üzerine kurulmuş.
Bence, "önce insan" diyen bu tez BTP'nin diğer partilerin kat be kat önünde oluşunun anahtarıdır.
Millet menfaatleri üzerine kurulu tek parti programına sahip Bağımsız Türkiye, millet olarak bizden beklediği desteği görecektir.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002