'Benden başkasını aldatın!'
Hz. Ali, "Adalet sahibi imama, halkın en yoksulu gibi yaşamak gerektir, ta ki yoksul, yoksulluğundan şikayet etmesin, zengin, zenginliğine mağrur olmasın" buyurdu.
Rivayetlerde vardır ki: Hz. Ali'nin yaralandığı gece Kûfe'de üç yüz ev aç kalmıştı.
Sıffin savaşına giderken düşürdüğü zırhını, dönünce bir Hıristiyanın elinde gördü; onu Kûfe kadısı Şurayh'ın yanına götürdü davacı oldu. Hıristiyan, "benimdir" dedi. Kadı, Hz. Ali'den şahit istedi. Oğulları Hasan ve Hüseyin'le azadlı kölesi Kanber'i şahit getirdi. Kadı, hiçbirinin yalan söylemesine imkân olmamakla beraber şer'an yakınlıkları dolayısıyla bunlardan başka şahit istedi. Başka şahit bulunmayınca davaya bakmadı. Hz. Ali, hiç müteessir olmadı, bilakis gülümsedi. Hıristiyan bu hali görünce şaşırdı, Kadı'nın huzurundan çıktı, fakat dayanamayıp geri döndü, "Bu, peygamberlerin hükmü ancak" deyip Müslüman oldu, zırhın Hz. Ali'ye ait olduğunu söyleyip ona verdi. Hz. Ali, zırhı, bu yeni Müslümana bağışladı, ayrıca bir de at verdi.
Bir gun bir yere giderken birisi, Hz. Ali'den bir parça ekmek istedi. Hz. Ali, Kanber'e "ver" dedi. Kanber, "Ey Mü'minlerin Emiri, ekmek hurçta" dedi. Hz. Ali, "hurcuyla ver" dedi. Kanber, "hurç devede" dedi. "Deveyle ver" dedi. Kanber, "deve katara bağlı" deyince, Hz. Ali, "katarla ver" dedi. Kanber derhal yuları elinden atıp Hz. Ali'nin eteğine sarıldı, "Ey Mü'minlerin Emiri, ip elimde desem beraber git dersin de hizmetinden mahrum kalırım diye korktum" dedi.
Hz. Ali, Kûfe'de hurmacılıkla geçinen ve bu yüzden Temmar diye anılan Meysem'in satış yerine oturur, bazı kere ondan hurma alıp satar, geçimini böyle sağlar, Beytülmalden aldığını gene Beytülmale verirdi.
Bir gün hazinenin dolduğunu haber verdiler. Tellallar çıkartıp hak ve ihtiyaç sahiplerini çağırttı. Kendisi de hazineye vardı. Yığılı gümüş ve altınlara bakıp, "Ey sarılar ve ey beyazlar, benden başkasını aldatın" dedi. Sonra memura adaletle dağıtmasını emretti. Kendisi namaza durdu. Hazinede bulunanlar dağıtılıncaya dek namazını uzattı. Sonra namazını bitirdi de yanındakilere, uzaktan bakan kızı Ümmü Külsüm'ü işaret ederek, "Gözü gelen mallar arasındaki bir inci gerdanlığa takılmıştı, onu isteyecekti az kalsın" dedi.
Giydiği elbise dizlerinden biraz aşağıya kadardı. Kollarını da dirseklerinden kestirir, kısa kollu libas giyerdi. Elbisesi yama içindeydi. Bir gün, bir yırtığı göstererek "Yamatacağım ama yamacıdan utanıyorum artık" buyurdu.
Elinde bir küçük değnek olduğu halde çarşıda, pazarda dolaşır, halka Allah'tan korkup çekinmeyi, iyi alış?veriş etmeyi, arşını, tartıyı doğru ölçüp tartmayı emrederdi.
Kendisi ne yer, ne giyerse adamlarına da onu yedirir, onu giydirirdi. Ebu Navvar adlı bezciden rivayet edilmiştir, demiştir ki: Bir gün geldi, kölesi de yanındaydı. İki gömlek satın aldıktan sonra ikisini de kölesine gösterip "Hangisini istersin, hangisini beğendiysen al" dedi. Köle birisini aldı, öbürünü kendisi giydi.