'Benden sonra imam oğlum Ali'dir'
"Ebû Ca'fer (a.s.) -iki kere gittiği Bağdat'a ilk gidişinde- Medine'den ayrılınca, şehirden çıkmak üzere iken ona dedim ki: 'Sana fedâ olayım, bu cihete doğru gidişinden dolayı senin için endişe ediyorum. Senden sonra bu görev kimindir?'
Gülerek yüzünü bana çevirdi ve şöyle dedi: 'Bu seneki ayrılık senin zannettiğin gibi sonuçlanmayacaktır.'
Daha sonra ikinci kez Medine'den çıkarılıp Halife Mu'tasım'ın yanına götürülünce dedim ki: 'Sana fedâ olayım, senden sonra imamet görevi kimindir?' dedim.
Sakalları ıslanıncaya kadar ağladı, sonra bana döndü ve şöyle dedi: 'Bu seferki gidişimde başıma bir şeyin gelmesinden korkulur. Benden sonra imamet görevi oğlum Ali'nindir.'" (el-Kâfî, 1/323).
Muhammed b. Hüseyin el-Vasıtî, Ebû Ca'fer'in (a.s.) azadlısı Ahmed b. Ebû Hâlid'den Ebû Ca'fer'in, kendisini aşağıdaki yazılı vasiyete şahit tuttuğunu duyduğunu şöyle rivayet etmiştir:
"Ebû Ca'fer'in (a.s.) azadlısı Ahmed b. Ebû Hâlid şahitlik etti ki: Ebû Ca'fer Muhammed b. Ali b. Mûsâ b. Ca'fer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebû Tâlib (hepsine selâm olsun) beni şahit tuttu ki, kendisinin ve kızkardeşlerinin işlerinin yönetimini, yürütülmesini oğlu Ali'ye vasiyet ediyor. Buluğ çağına erinceye kadar Mûsâ'nın (Maksadı, Muberka lakabıyla bilinen ve Kum kentinde defnolunan oğludur) işlerini de ona vasiyet ediyor. Abdullah b. Musâvir'i de terekesinin, mallarının, nafakalarının ve hizmetçilerinin başına memur ediyor. Ali b. Muhammed buluğ çağına erinceye kadar bunların yönetimi onun elindedir. Ali buluğ çağına erince, Abdullah b. Musâvir bunların tümünü ona geri verecektir. Artık kendisi işlerini, kızkardeşlerinin işlerini yönetir. Mûsâ'nın velâyeti de ona geçer. O da o ikisinin (babasının ve İbn Musâvir'in) ölümünden sonra (Mûsâ'nın buluğa ermesiyle) işlerinin yürütmesini kendisine devreder ama sadaka olarak verdiği sadakalar konusunda babalarının emrine bağlı olmak şartıyla. Bu vasiyet yazıldığında, tarih 220 senesinin Zilhicce ayının üçüne tekabül eden pazar gününü gösteriyordu.
Ahmed b. Ebû Hâlid şahitliğini kendi el yazısıyla yazdı. Hasan b. Muhammed b. Abdullah b. Hasan b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebû Tâlib (hepsine selâm olsun), yani el-Cevvanî de şahitliğini Ahmed b. Ebû Hâlid gibi mektubun baş tarafına yazdı. O da şahitliğini kendi el yazısıyla yazdı. Yine hizmetçi Nasr da şahitlik etti ve kendi eliyle şahitliğini yazdı." (el-Kâfî, 1/261).
Tabersî, bu üç nassı/açıklamayı ve rivâyeti naklettikten sonra şu değerlendirmeyi yapar:
"Bu konuyla ilgili birçok rivâyet vardır. Bütün Ehl-i Beyt takipçileri topluluğun onun imamlığının üzerinde ittifak etmiş olması, ayrıca onun dışında kimsenin imamlık iddiasında bulunmamış olması, başka rivâyetleri aktarmaya gerek bırakmayacak kadar başlı başına açık bir delildir. Diğer taraftan Ehl-i Beyt İmamları'nın yaşadığı dönemlerin özellikleri olan düşmanlarından korkmaları ve takiyye ile onlardan korunmaya çalışmaları, taraftarlarını kendilerinden sonraki İmamları gösteren açıklamalarını (nasslarını) öğrenmeye çalışmaya ve bundan, işaret ettiğimiz gibi çıkarsamada bulunmaya zorlamıştır. Öyle ki Ehl-i Beyt dostlarının bu hususa ilişkin üç tane güçlü delili vardı: İmameti gerekli kılan aklî deliller, rivâyetler gereği İmamların İmam Hüseyin'in (a.s.) soyundan olması ve bâtıl yollara sahip kimselerin görüşlerinin bâtıllığı. Başarı Allah'tandır." (İ'lâmu'l-Vera, s. 339).