'İşte ehil olmayanı seçtiniz'
Hz. Ali (a.s.) bir hutbesinde buyurdu ki: "İşte ehil olmayanı seçtiniz; işi kaynağından başka yere götürdünüz. Allah'ın yiyeceklerini zakkum, içeceklerini zehir ve acı kılarak lokmaya karşılık lokmayla, yuduma karşılık yudumla zalimlerden intikam alması pek yakındır"
13.06.2016 00:00:00
İmam Ali (a.s.), bu hutbesinde, Hz. Peygamber'in ve Kur'an'ın azametini beyan etmekte ve Ümeyyeoğullarının durumunu haber vermektedir:
"Onu, (Hz. Muhammed'i) resullerin yollanmasına ara verildiği, ümmetlerin uzun gaflet uykusuna dalıp gittiği, sağlamlığın çözüldüğü bir zamanda gönderdi. O, onlara kendilerinde bulunanı tasdik eden, uyulması gereken nur ile geldi. Bu Kur'an'dır, onu konuşturmaya çalışın ama o konuşmaz. Lakin ben ondan haber vereyim size; geleceğin bilgisi, geçmişe ait haberler, derdinizin ilacı, aranızdaki düzenin gerektirdiği her şey ondadır.
Bu zamanda, zalimlerin dertlendirmediği, işkencelerin zulmünün girmediği, kerpiçten yapılmış yahut kilimden kurulmuş hiç bir ev ve çadır kalmaz. Ama o günde (hesap gününde) ise zalimler için ne gökte şefaat dileyen, ne de yerde yardımcılar kalır. İşte ehli olmayanı seçtiniz; işi kaynağından başka yere götürdünüz. Allah'ın yiyeceklerini zakkum, içeceklerini zehir ve acı kılarak lokmaya karşılık lokmayla, yuduma karşılık yudumla zalimlerden intikam alması pek yakındır, içerden korkuyu, dışarıdan ise kılıcı onlara hâkim kılacak. Onlar suçları yüklenmiş merkepler, günahları taşıyan develerdir.
Yemin üstüne yemin ederim, Ümeyyeoğulları benden sonra bu devleti, balgamı ağızlarından atar gibi atacaklar. Zaman ilerledikçe, gece gündüzü kovaladıkça onu bir daha ebediyen tadamayacaklardır."
Allah'ın azameti hakkında ise şöyle buyurdu:
"O'nun hükmü kesin ve hikmet esasıncadır. O'nun rızası eman ve rahmettir. İlimle hüküm verir, hilmle affeder.
Ya Rabbi! Aldığın ve verdiğin şeylere hamd olsun. Verdiğin afiyet ve belalara hamd olsun. Seni en güzel şekilde razı edecek, sana en sevimli gelecek, senin katında en makbul olacak hamdle Sana hamd ederim. Yarattığın şeyleri dolduracak, istediğin makama ulaşacak bir hamd! Senden gizli kalmayacak ve katında hiçbir kusur taşımayacak bir hamdle hamd ediyorum. Sayısı kesilmeyecek, uzunluğu bitmeyecek bir hamdle! Çünkü biz Senin azametinin künhünü hakkıyla bilemeliyiz. Ancak biz, Hay ve Kayyum olduğunu, uyku ve uyuklamanın Seni tutmadığını biliyoruz. Sana hiçbir bakış ulaşamaz. Hiçbir göz Seni idrak edemez. Sen bütün gözleri idrak eder, bütün amelleri sayar; 'perçem ve ayaklarından' (Alak: 15-16) yakalar, alırsın. Hakeza sadece Senin yarattıklarından gördüğümüz, kudretinden hayrete düştüğümüz, saltanatının büyüklüğünden niteleyebildiğimiz sıfatlarını bilebiliriz. Bizim haberdar olmadığımız, gözlerimizin göremediği, akıllarımızın ulaşamadığı, aramıza perde gerdiğin o gayb âlemi ise çok büyük!
Arş'ını nasıl diktiğini, mahlûkatını nasıl yarattığını, gökleri havaya nasıl astığını, ırmakları ve su dalgalarını yeryüzüne nasıl yaydığını öğrenebilmek için bakışlarını yönelten, fikrini çalıştıran bir kimsenin gözleri yorulur, aklı karışır, şuuru bulanır, fikri hayrete düşer, şaşakalır.
(Birisi) Allah'a ümit bağladığını iddia ediyor. Allah'ın azametine yemin olsun ki yalan söylüyor. Ümit ediyor da niçin ümidi, ameli ile ortaya çıkmıyor? Her kim ümit ederse ümidi amelinde ortaya çıkar. Onun ise Allah'a ümitten başka her ümidi amelinde gözükür. Allah'a ümidi ise kusurludur. Allah korkusu hariç her korkusu yerindedir. Allah korkusu ise amellerine yansımadığı için gerçek değildir."
(Nehcü'l-Belağa'dan?)
"Onu, (Hz. Muhammed'i) resullerin yollanmasına ara verildiği, ümmetlerin uzun gaflet uykusuna dalıp gittiği, sağlamlığın çözüldüğü bir zamanda gönderdi. O, onlara kendilerinde bulunanı tasdik eden, uyulması gereken nur ile geldi. Bu Kur'an'dır, onu konuşturmaya çalışın ama o konuşmaz. Lakin ben ondan haber vereyim size; geleceğin bilgisi, geçmişe ait haberler, derdinizin ilacı, aranızdaki düzenin gerektirdiği her şey ondadır.
Bu zamanda, zalimlerin dertlendirmediği, işkencelerin zulmünün girmediği, kerpiçten yapılmış yahut kilimden kurulmuş hiç bir ev ve çadır kalmaz. Ama o günde (hesap gününde) ise zalimler için ne gökte şefaat dileyen, ne de yerde yardımcılar kalır. İşte ehli olmayanı seçtiniz; işi kaynağından başka yere götürdünüz. Allah'ın yiyeceklerini zakkum, içeceklerini zehir ve acı kılarak lokmaya karşılık lokmayla, yuduma karşılık yudumla zalimlerden intikam alması pek yakındır, içerden korkuyu, dışarıdan ise kılıcı onlara hâkim kılacak. Onlar suçları yüklenmiş merkepler, günahları taşıyan develerdir.
Yemin üstüne yemin ederim, Ümeyyeoğulları benden sonra bu devleti, balgamı ağızlarından atar gibi atacaklar. Zaman ilerledikçe, gece gündüzü kovaladıkça onu bir daha ebediyen tadamayacaklardır."
Allah'ın azameti hakkında ise şöyle buyurdu:
"O'nun hükmü kesin ve hikmet esasıncadır. O'nun rızası eman ve rahmettir. İlimle hüküm verir, hilmle affeder.
Ya Rabbi! Aldığın ve verdiğin şeylere hamd olsun. Verdiğin afiyet ve belalara hamd olsun. Seni en güzel şekilde razı edecek, sana en sevimli gelecek, senin katında en makbul olacak hamdle Sana hamd ederim. Yarattığın şeyleri dolduracak, istediğin makama ulaşacak bir hamd! Senden gizli kalmayacak ve katında hiçbir kusur taşımayacak bir hamdle hamd ediyorum. Sayısı kesilmeyecek, uzunluğu bitmeyecek bir hamdle! Çünkü biz Senin azametinin künhünü hakkıyla bilemeliyiz. Ancak biz, Hay ve Kayyum olduğunu, uyku ve uyuklamanın Seni tutmadığını biliyoruz. Sana hiçbir bakış ulaşamaz. Hiçbir göz Seni idrak edemez. Sen bütün gözleri idrak eder, bütün amelleri sayar; 'perçem ve ayaklarından' (Alak: 15-16) yakalar, alırsın. Hakeza sadece Senin yarattıklarından gördüğümüz, kudretinden hayrete düştüğümüz, saltanatının büyüklüğünden niteleyebildiğimiz sıfatlarını bilebiliriz. Bizim haberdar olmadığımız, gözlerimizin göremediği, akıllarımızın ulaşamadığı, aramıza perde gerdiğin o gayb âlemi ise çok büyük!
Arş'ını nasıl diktiğini, mahlûkatını nasıl yarattığını, gökleri havaya nasıl astığını, ırmakları ve su dalgalarını yeryüzüne nasıl yaydığını öğrenebilmek için bakışlarını yönelten, fikrini çalıştıran bir kimsenin gözleri yorulur, aklı karışır, şuuru bulanır, fikri hayrete düşer, şaşakalır.
(Birisi) Allah'a ümit bağladığını iddia ediyor. Allah'ın azametine yemin olsun ki yalan söylüyor. Ümit ediyor da niçin ümidi, ameli ile ortaya çıkmıyor? Her kim ümit ederse ümidi amelinde ortaya çıkar. Onun ise Allah'a ümitten başka her ümidi amelinde gözükür. Allah'a ümidi ise kusurludur. Allah korkusu hariç her korkusu yerindedir. Allah korkusu ise amellerine yansımadığı için gerçek değildir."
(Nehcü'l-Belağa'dan?)