'O ikisi Allah'ın sağlam ipidirler'
İmam Zeynelâbidin (a.s.) şöyle buyurdu: "Kur'an, Ehl-i Beyt iledir, Ehl-i Beyt ise Kur'an ile. O ikisi Allah'ın sağlam ipidirler. Tıpkı Resûlullah'ın da buyurduğu gibi birbirlerinden ayrılmazlar"
25.12.2017 00:00:00
Ali bin Hüseyin (aleyhisselam) şöyle buyurdu:
Bir gün Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlih) ashabı ile birlikte mescitte oturmuştu. Buyurdu ki: "Biraz sonra cennetlik biri bu kapıdan içeriye girerek bazı sorular soracak."
Sonra tıpkı Muzâr kabilesinin adamları gibi uzun boylu bir adam içeriye girdi. İlerleyerek Resûlullah'a selam verdi, oturdu. Sonra dedi ki:
"Ya Resûlallah! Allah nazil ettiği bir ayette buyuyor ki: 'Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılmayın!' Sımsıkı sarılarak asla ayrılmamamız emredilen bu ipi açıklar mısın?"
Resûlullah bir süre başını öne eğdikten sonra mübarek başını kaldırdı. Sonra Ali bin Ebi Tâlib'i gösterip şöyle buyurdu: "İşte bu Allah'ın ipidir ki; kim ona sarılırsa dünyasında kurtulur, ahiretinde de dalâlete uğramaz."
O adam ayağa kalkarak Hz. Ali'ye sarıldı ve dedi ki: "Allah'ın ve Resûlü'nün ipine sarıldım." Sonra arkasını dönerek gitti.
O sırada ashabdan biri ayağa kalkarak dedi ki: "Ya Resûlallah! Onun yanına giderek Allah'tan beni affetmesi için dua etmesini isteyebilir miyim?"
Resûlullah buyurdu ki: "Eğer onu bulabilirsen iste."
O adam onu bularak kendisi için Allah'a dua etmesini istedi. O ise dedi ki: "Resûlullah'ın bana ne dediğini ve benim de O'na ne dediğimi anladın mı?"
Dedi ki: "Evet."
Dedi ki: "Eğer o ipe sarılırsan Allah seni bağışlar, aksi halde asla seni bağışlamaz."
Eğer Allah'ın sarılıp ayrılmamamızı emrettiği bu ipin ne olduğunu Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlih) bizlere açıklamasaydı ve onun Hz. Ali aleyhisselam olduğunu bildirmeseydi, inatçı olanlar onu başkalarına yorumlayacaklardı. Ama Resûlullah, Veda haccında iken Hayf mescidindeki meşhur hutbesinde buyurdu ki:
"Ben sizin rehberinizim. Ve sizler bana Havz'ın başında ulaşacaksınız. O havuzun genişliği San'â ile Basra arasındaki mesafe kadardır. Gökteki yıldızların sayısınca orada kadehler vardır. İşte ben sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Büyük emanet Kur'andır. Ve küçük emanet ise ıtretim ve Ehl-i Beyt'imdir. O ikisi Allah ile sizin aranızda; Allah'ın uzattığı iptir. Ona sarıldığınız sürece sapıtmazsınız. Onun bir ucu sizde bir diğer ucu ise Allah'tadır. Her şeyden haberdâr ve lütuf sahibi olan Allah o ikisinin asla birbirinden ayrılmadan bana ulaşacaklarını bildirdi. Tıpkı bu iki parmağım gibi -işaret parmaklarını gösterdi- sonra işaret ve orta parmağını göstererek dedi ki: İşte böyle! Bunu ondan üstün kıldı."
Evet Kur'an, Ehl-i Beyt iledir, Ehl-i Beyt ise Kur'an ile. O ikisi Allah'ın sağlam ipidirler. Tıpkı Resûlullah'ın da buyurduğu gibi birbirlerinden ayrılmazlar. İşte bu, Allah'ın, gözünü ve kalbini açtığı bir adama açık bir delildir ki: Eğer birisi Kur'an ilmini, tevilini, tenzilini, muhkem ve müteşabihini, helâl ve haramını, özel ve genelini Allah'ın ve Resûlü'nün emrettiği bu Ehl-i Beyt'ten değil de başkasından öğrenebileceğini zannederse hem kendisi dalâlete düşer, hem de başkalarını sapıttırıp helâk olmalarına neden olur. (Gaybet-i Numanî, Şeyh Muhammed bin İbrahim-i Numanî) (bu bahis devam edecek?)
OKAN EGESEL
Bir gün Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlih) ashabı ile birlikte mescitte oturmuştu. Buyurdu ki: "Biraz sonra cennetlik biri bu kapıdan içeriye girerek bazı sorular soracak."
Sonra tıpkı Muzâr kabilesinin adamları gibi uzun boylu bir adam içeriye girdi. İlerleyerek Resûlullah'a selam verdi, oturdu. Sonra dedi ki:
"Ya Resûlallah! Allah nazil ettiği bir ayette buyuyor ki: 'Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılmayın!' Sımsıkı sarılarak asla ayrılmamamız emredilen bu ipi açıklar mısın?"
Resûlullah bir süre başını öne eğdikten sonra mübarek başını kaldırdı. Sonra Ali bin Ebi Tâlib'i gösterip şöyle buyurdu: "İşte bu Allah'ın ipidir ki; kim ona sarılırsa dünyasında kurtulur, ahiretinde de dalâlete uğramaz."
O adam ayağa kalkarak Hz. Ali'ye sarıldı ve dedi ki: "Allah'ın ve Resûlü'nün ipine sarıldım." Sonra arkasını dönerek gitti.
O sırada ashabdan biri ayağa kalkarak dedi ki: "Ya Resûlallah! Onun yanına giderek Allah'tan beni affetmesi için dua etmesini isteyebilir miyim?"
Resûlullah buyurdu ki: "Eğer onu bulabilirsen iste."
O adam onu bularak kendisi için Allah'a dua etmesini istedi. O ise dedi ki: "Resûlullah'ın bana ne dediğini ve benim de O'na ne dediğimi anladın mı?"
Dedi ki: "Evet."
Dedi ki: "Eğer o ipe sarılırsan Allah seni bağışlar, aksi halde asla seni bağışlamaz."
Eğer Allah'ın sarılıp ayrılmamamızı emrettiği bu ipin ne olduğunu Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlih) bizlere açıklamasaydı ve onun Hz. Ali aleyhisselam olduğunu bildirmeseydi, inatçı olanlar onu başkalarına yorumlayacaklardı. Ama Resûlullah, Veda haccında iken Hayf mescidindeki meşhur hutbesinde buyurdu ki:
"Ben sizin rehberinizim. Ve sizler bana Havz'ın başında ulaşacaksınız. O havuzun genişliği San'â ile Basra arasındaki mesafe kadardır. Gökteki yıldızların sayısınca orada kadehler vardır. İşte ben sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Büyük emanet Kur'andır. Ve küçük emanet ise ıtretim ve Ehl-i Beyt'imdir. O ikisi Allah ile sizin aranızda; Allah'ın uzattığı iptir. Ona sarıldığınız sürece sapıtmazsınız. Onun bir ucu sizde bir diğer ucu ise Allah'tadır. Her şeyden haberdâr ve lütuf sahibi olan Allah o ikisinin asla birbirinden ayrılmadan bana ulaşacaklarını bildirdi. Tıpkı bu iki parmağım gibi -işaret parmaklarını gösterdi- sonra işaret ve orta parmağını göstererek dedi ki: İşte böyle! Bunu ondan üstün kıldı."
Evet Kur'an, Ehl-i Beyt iledir, Ehl-i Beyt ise Kur'an ile. O ikisi Allah'ın sağlam ipidirler. Tıpkı Resûlullah'ın da buyurduğu gibi birbirlerinden ayrılmazlar. İşte bu, Allah'ın, gözünü ve kalbini açtığı bir adama açık bir delildir ki: Eğer birisi Kur'an ilmini, tevilini, tenzilini, muhkem ve müteşabihini, helâl ve haramını, özel ve genelini Allah'ın ve Resûlü'nün emrettiği bu Ehl-i Beyt'ten değil de başkasından öğrenebileceğini zannederse hem kendisi dalâlete düşer, hem de başkalarını sapıttırıp helâk olmalarına neden olur. (Gaybet-i Numanî, Şeyh Muhammed bin İbrahim-i Numanî) (bu bahis devam edecek?)
OKAN EGESEL