'Sabır bedende baş gibidir'
Birisi, İmam Ali'ye, "Şam'a sefer edişimiz Allah'ın kaza ve kaderinden değil midir?" diye sordu. İmam (a.s) uzun bir konuşmadan sonra şunları buyurdu: "Yazıklar olsun sana! İhtimalen sen gerekli ve kesin olan kaza ve kaderi zannetmişsin. Eğer bu iş, bu şekilde olsaydı, sevap ve ceza bÂtıl olur, vaat ve vaid (müjdeleme ve tehdit) saçma olurdu. Münezzeh olan Allah, kullarına irade ve ihtiyar ile emretti; onları korkutarak nehyetti; onlara kolay olanı teklif etti; zor olanla yükümlü tutmadı; aza, çok şeyle karşılık verdi; mağlup olduğundan O'na karşı isyan edilememiş; icbarla da emrine uyulmamış; peygamberleri oyun olsun diye göndermemiş; Kitab'ı kullarına abes olarak indirmemiş; gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları da boş yere yaratmamıştır, 'İşte bu kâfir olanların zannıdır; ateşten (görecekleri azaptan) dolayı vay kâfirlerin haline!' (Sa'd: 27)."
Hz. Ali (a.s.) buyurdu ki:
"Hikmeti nereden olursa al. Hikmet münafığın kalbinde de olabilir. Ama çıkıncaya ve arkadaşlarıyla mü'minin göğsünde yer edinceye kadar, orada ıstırap ve şaşkınlık içinde olur."
"Hikmet, mü'minin yitiğidir; nifak ehlinden de olsa hikmeti al."
"Her insanın değeri, güzel yaptığı iş (ilim ve uzmanlığı) miktarıncadır."
"Size beş şey vasiyet ediyorum; onlar için develerin (çabuk koşsunlar diye) tabanlarınızla vursanız da değer mi değer. Hiçbiriniz Rabbinden başkasından bir şey ummasın; günahından başka bir şeyden korkmasın; kendisinden bilmediği bir şey sorulduğunda 'bilmiyorum' demekten utanmasın; bilmediği bir şeyi öğrenmekten de çekinmesin. Sabırlı olun; çünkü sabır imana nispetle cesette baş gibidir; başla birlikle olmayan cesette hayır olmadığı gibi, sabırla beraber olmayan imanda da hayır yoktur."
(Nehcü'l-Belağa'dan?)