Sosyo-politik temeli "sınır esası"na dayalı olan millet mutlakiyetçiliğine; sosyo-ekonomik temeli ise ticari kapitalizme dayanan bu yapılanma, 19. yüzyılda Hegel felsefesi ile "devlet, ahlaki idealin gerçekliğidir" tanımını almıştır. Batının çizdiği bu millet-devlet yapılanmasında önemli olan, belli sınırlar içinde yaşayan insan topluluğunun ortak iradelerini aksettirici hakimiyetten kaynaklanan siyasi bir örgütlenme oluşturmasıdır. Devletin yasama, yürütme ve yargı fonksiyonları bu ortak irade ve hakimiyet esası ile meşruiyet kazanır. Yukarıdaki millet-devlet tarifinde devlet, bir siyasi örgütlenme olarak kabul edilmektedir. Millet ise, bu örgütlenmenin meydana gelmesinde olmazsa olmaz şarttır. Batının, "kurumlar için insan" yaklaşımı, devletin yapılanmasında da vardır. Halbuki uçsuz-bucaksız kainatta mevcut olan her şey insan içindir. İnsan bu zengin malzemeyi şekilden şekle sokacak kabiliyete ve bilgiye sahiptir. Denilebilir ki, insanlık tarihi, insanın maddeye şekil vermesi, icatlar yapması, bilimsel, sosyal, kültürel, iktisadi her sahada gelişme ve tekâmül vücuda getirme sürecidir. Tarih boyunca insanlar hep topluluk halinde hayatlarını sürdürmüşlerdir. Fertler kendileriyle barışık olduğu, başka bir ifade ile kendi yararına kazanıldığı dönemlerde toplumlar da mükemmelliği yakalamıştır. En mükemmel cemiyet, insanın kendisine ve topluma en faydalı olduğu zaman vücuda gelmiştir.
İnsanları bir araya getiren ana unsur inanç birliğidir"Tarih şahittir ki, insanları, cemiyetleri biraraya getiren ana unsur inanç birliğidir. Diğer bütün unsurlar buna bağlı olarak kendiliğinden gelişir ve yerini alır"."İnanç birliği insan topluluklarını birbirine bağlayan en önemli harçtır. İnsanları ve cemiyetleri bir araya getiren temel unsurlardan ikincisi kültür birliğidir". Kültür, inanç ve ideolojinin bir tezahürüdür. Ve inanç birliğine bağlı bir olgu olarak ortaya çıkar. İnanç ve kültür birliğinden sonraki en önemli faktör güç birliğidir. Bütün bu faktörler devlet kavramıyla yerine oturur. Devlet, insan topluluklarının kurumsallaşmış şeklidir. Devlet, halkın tamamını kucaklayan bir konumda olmalıdır. İşte bizim Sosyal Devlet anlayışımızın hareket noktası da budur.
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET İÇİN NE DEDİLERProf. Dr. Ömer EYERCİO?LU / Gaziantep ÜniversitesiKapitalizm ve Marksisizm insanı tanımıyorProf. Dr. Haydar Baş'ın sosyal devlet/milli devlet anlayışı, kapitalizmin sermayeye dayalı mutlak kazanç ve dolayısıyla bunları elinde bulunduran mutlu bir azınlığın devlet mekanizmalarındaki tahakkümünü kabul etmediği gibi, marksizmin özel mülkiyetleri tamamen reddeden ve bireylerin özgürleşmesi için devletin ortadan kalkması gerektiği fikirlerini de kabul etmez. Çağımıza damgasını vuran her iki sistemin sonuçları, kan, gözyaşı, huzursuzluk vs. olarak ortadadır. Prof. Dr. Haydar Baş'a göre her iki sitemin (kapitalizm ve marksizm) ve bunları temel alan düzenlenmiş modellerin başarısızlıklarının kaynağı, insan gerçeğini doğru tanımlayamamaktan kaynaklanmaktadır.Prof. Dr. Baş'a göre "toplumu meydana getiren fertler arasında farklılıklar olması kaçınılmazdır. Bu durum doğuştan getirilen özellikler noktasında olduğu gibi, iktisadi sosyal, kültürel vb gibi alanlarda da böyledir. Burada devlete düşen görev, toplumu oluşturan fertlerin tamamına devletin imkanlarını sunmak, bütün sınıfları kucaklamaktır." Farklığın getirdiği çeşitliliğin, kişi ve toplum açısından değerlendirilmesi halinde, verimliliğin ve zenginliğin artacağı açıktır.