Kapitalist dünyada iş ortamında ezilen kadın, maalesef aile ortamında da ezilmiştir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi kadının ruhunun olup olmadığının tartışıldığı bir toplumda, kadın aynı zamanda inanç olarak günahın sembolü olarak görülmektedir.
Havva'nın ilk günahın işlenmesinde elmayı Hz adem'e vererek şeytana yardım ettiğine inanılan bir düşüncede kötülüğe giden yolun başına kadın yerleştirilmiştir. Bu yüzden evlenmeyerek kadından uzak durmak, ulvilik olarak algılanmaktadır. Böyle bir düşünce sisteminde kadının aile ortamında erkek tarafından ezilmesi son derece normaldir.
Cennete giden yol annenin ayakları altındadırMüslüman -Türk'ün inanç ve kültüründe ise, cennete giden yol annenin ayakları altındadır. Elbette ki böyle bir bakış açısında kadın, aile ortamında bırakın esir olmayı, oranın tek yetki ve söz sahibi olacaktır. Feminizm, işte bu aile ortamındaki köle düzenine karşı bir başkaldırıdır. Olympe de Gouge (1748-1793) feminist hareketin önemli isimlerindendir. "Kadına giyotine gitme hakkı tanınıyorsa, kürsüye çıkma hakkı da tanınmalıdır" sözü ile tanınan De Gouge, belki de bu sözünden dolayı giyotinle idam edilmiştir. Fransız devrimiyle birlikte ortaya çıkan özgürlükler hareketinde, kadına özgürlüklerinin verilmesi konusu da gündem edilmiştir. Feminizmin ortaya çıkışı Fransız devrimiyle olmuştur; ancak bu akımın mazisi Antik Çağ'a kadar uzanır.
Feminizm, kadına özgürlük değil, farklı bir kölelik vermiştirKadının erkekle eşit haklara sahip olması gerektiğini vazeden feminist anlayış, kadının ev hayatından kamusal çalışma hayatına geçmesiyle kadınlıktan kurtulup, insanlık mertebesine erişeceğini savunur. Feminizm, bir anlamda kadının erkeğe karşı verdiği özgürlük mücadelesi olarak değerlendirilmiştir. Feminizmin önde gelen yazarlarından Fransız Simone de Beauvoir, evliliği toplumun kadınlara sunduğu geleneksel bir akıbet olarak görmekte; kadınların hayat boyunca yalnızca toza ve kire karşı savaş verdiklerini, kalıcı hiçbir şey yapmadıklarını iddia etmektedir. Kapitalist dünyada aile ortamında ezilen kadın, iş ortamında köleleştirilmiştir. Kadının özgürleşme süreci, yani evden çıkıp üretime katılma süreci, yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktan başka bir şey değildir. Bütün taşların yerine oturması için öncelikle bakış açımızı değiştirmemiz gerekmektedir. İnsana, ekonomiye, aileye bakışımızı değiştirmemiz gerekmektedir.
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET İÇİN NE DEDİLERProf. Dr. Ünal Emiroğlu / Mimar Sinan ÜniversitesiSosyal devlet, Milli Devletle mümkündür200 yıla yakın bir süredir Batı, "sosyal devlet", "sosyal haklar", "sosyal hukuk" gibi kavramlarla uğraşıyor. Bu kavramlar 1960 sonrası Türkiye'sinde sözü en çok edilenlerdendir. 40 yılı aşkın bir süredir ülkemizde bu kavramlar çerçevesinde yürütülen tartışma ve mücadele, demokrasi ve hukuk devleti sorunlarına ilişkin tartışmalar kadar yoğundur. Ne var ki, özellikle sosyal haklarla ilgili olanda göze çarpan, genel ve çözüm üreten çalışmaların yokluğu ya da azlığıdır. İşte Sayın Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın 'Sosyal Devlet, Milli Devlet' başlığını taşıyan kitabı, gerek öğretide gerekse bireysel ve toplumsal yaşamımızda, bu alanda duyulan ihtiyaca büyük ölçüde cevap getirebilmiştir. Sayın BAŞ'ın bu eseri, bu ülkenin evladına, ulusal bilincinin yükselmesinde çok önemli katkıda bulunmuştur. Yeryüzünü kan gölüne çevirip, sömürü düzenini insanlığın yok olması pahasına sürdürmeye çalışan, militanlığı kapitalist sermayenin emrine veren Amerikan gücünün ülkemizdeki uzantılarından ve yerli işbirlikçilerinden Milletimizin hesap sorma gününü olabildiğince çabuklaştıracak bir projeye, bu eseriyle imza atmıştır Sayın BAŞ.
Havva'nın ilk günahın işlenmesinde elmayı Hz adem'e vererek şeytana yardım ettiğine inanılan bir düşüncede kötülüğe giden yolun başına kadın yerleştirilmiştir. Bu yüzden evlenmeyerek kadından uzak durmak, ulvilik olarak algılanmaktadır. Böyle bir düşünce sisteminde kadının aile ortamında erkek tarafından ezilmesi son derece normaldir.
Cennete giden yol annenin ayakları altındadırMüslüman -Türk'ün inanç ve kültüründe ise, cennete giden yol annenin ayakları altındadır. Elbette ki böyle bir bakış açısında kadın, aile ortamında bırakın esir olmayı, oranın tek yetki ve söz sahibi olacaktır. Feminizm, işte bu aile ortamındaki köle düzenine karşı bir başkaldırıdır. Olympe de Gouge (1748-1793) feminist hareketin önemli isimlerindendir. "Kadına giyotine gitme hakkı tanınıyorsa, kürsüye çıkma hakkı da tanınmalıdır" sözü ile tanınan De Gouge, belki de bu sözünden dolayı giyotinle idam edilmiştir. Fransız devrimiyle birlikte ortaya çıkan özgürlükler hareketinde, kadına özgürlüklerinin verilmesi konusu da gündem edilmiştir. Feminizmin ortaya çıkışı Fransız devrimiyle olmuştur; ancak bu akımın mazisi Antik Çağ'a kadar uzanır.
Feminizm, kadına özgürlük değil, farklı bir kölelik vermiştirKadının erkekle eşit haklara sahip olması gerektiğini vazeden feminist anlayış, kadının ev hayatından kamusal çalışma hayatına geçmesiyle kadınlıktan kurtulup, insanlık mertebesine erişeceğini savunur. Feminizm, bir anlamda kadının erkeğe karşı verdiği özgürlük mücadelesi olarak değerlendirilmiştir. Feminizmin önde gelen yazarlarından Fransız Simone de Beauvoir, evliliği toplumun kadınlara sunduğu geleneksel bir akıbet olarak görmekte; kadınların hayat boyunca yalnızca toza ve kire karşı savaş verdiklerini, kalıcı hiçbir şey yapmadıklarını iddia etmektedir. Kapitalist dünyada aile ortamında ezilen kadın, iş ortamında köleleştirilmiştir. Kadının özgürleşme süreci, yani evden çıkıp üretime katılma süreci, yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktan başka bir şey değildir. Bütün taşların yerine oturması için öncelikle bakış açımızı değiştirmemiz gerekmektedir. İnsana, ekonomiye, aileye bakışımızı değiştirmemiz gerekmektedir.
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET İÇİN NE DEDİLERProf. Dr. Ünal Emiroğlu / Mimar Sinan ÜniversitesiSosyal devlet, Milli Devletle mümkündür200 yıla yakın bir süredir Batı, "sosyal devlet", "sosyal haklar", "sosyal hukuk" gibi kavramlarla uğraşıyor. Bu kavramlar 1960 sonrası Türkiye'sinde sözü en çok edilenlerdendir. 40 yılı aşkın bir süredir ülkemizde bu kavramlar çerçevesinde yürütülen tartışma ve mücadele, demokrasi ve hukuk devleti sorunlarına ilişkin tartışmalar kadar yoğundur. Ne var ki, özellikle sosyal haklarla ilgili olanda göze çarpan, genel ve çözüm üreten çalışmaların yokluğu ya da azlığıdır. İşte Sayın Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın 'Sosyal Devlet, Milli Devlet' başlığını taşıyan kitabı, gerek öğretide gerekse bireysel ve toplumsal yaşamımızda, bu alanda duyulan ihtiyaca büyük ölçüde cevap getirebilmiştir. Sayın BAŞ'ın bu eseri, bu ülkenin evladına, ulusal bilincinin yükselmesinde çok önemli katkıda bulunmuştur. Yeryüzünü kan gölüne çevirip, sömürü düzenini insanlığın yok olması pahasına sürdürmeye çalışan, militanlığı kapitalist sermayenin emrine veren Amerikan gücünün ülkemizdeki uzantılarından ve yerli işbirlikçilerinden Milletimizin hesap sorma gününü olabildiğince çabuklaştıracak bir projeye, bu eseriyle imza atmıştır Sayın BAŞ.