Ancak Milli Devlet, bu meseleyi, iki proje ile çözüme kavuşturmaktadır:1- İsteyen ve projesi olan herkese teminatsız, sıfır faizli kredi imkanı,2- Bireylerin eğitim hayatları boyunca masraflarının Milli Devlet tarafından karşılanması.Böylece bireylerin var olan kabiliyetlerinin açığa çıkmasıyla, gerçek adalet elde edilecektir. Bu yaklaşım ile, isteyen her işçi, eğer kabiliyeti ve projesi varsa, işveren olabilecektir. Özetle diyebiliriz ki Milli Devlet'te işçi ya da işveren olmak, bir kader değil, bireylerin tercihi ve kabiliyeti meselesidir.
Öte yandan her birey veya sınıf, hem ihtiyaçlarının karşılanması, hem de devlet tüzel kişiliğinin devamı için birbirlerine muhtaçtır ve destek olmak zorundadırlar. Bu bakış açısı ile değerlendirildiğinde; işçi kesimi de, ekonomik olarak, hem piyasalarda üretimi sağlayan emek gücüdür, hem de piyasaların dengesini teminde etkili bir tüketicidir. Ekonominin dengesi için, devletin üretim ve tüketim arasındaki açığı Sosyal Devlet projeleri ile kapatmak zorunda olduğuna Milli Ekonomi bahsinde değinmiştik. İşte işçilerin tüketim kabiliyetlerinin arttırılması bu gerekçe ile bir devlet yükümlülüğüdür.
En büyük sosyal adaletsizliklerden birisi işsizlik konusudur. Tam istihdamın sağlandığı ve sürekli büyümenin yakalandığı bir ekonomide artık işsizlikten bahsedilemez. İşsizlik probleminin halli, sosyal adaletin sağlanmasında esas olduğu için bir devlet meselesidir. Bunun gerçekleştirilmesinde sadece üretime yönelik yatırımlara önem verilmeyecek, aynı zamanda tüketim de desteklenerek sürekli büyüme sağlanacaktır.
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET İÇİN NE DEDİLERProf. Dr. Mehmet E. PALAMUT / Uludağ Üniv. Hukuk FakültesiMilli Devlet adaletsiz vergileri kaldırıyorBelirgin olan ve gerçek ödeme gücünü simgeleyen dolaysız vergiler adaletli olup, kendilerinden beklenen işlevi yerindelikle gerçekleştiren vergilerdir. Diğerleri, yâni dolaylı olanlar (ki mal ve hizmet harcamaları üzerinden alınırlar), oldukça adaletsizdirler; kişileştirmeden de uzaktırlar. Bunlar, trilyoner bir endüstriyel ile beş çocuklu ve asgarî ücretle çalışan bir işçiye aynı oranda uygulanırlar. Sözgelimi Türkiye'ye baktığımızda, 1980'lerden sonra, özellikle KDV ve ÖTV uygulamalarıyla, dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içendeki payı hızla artmış ve % 70'lerin üstüne çıkmıştır. Bu yüzdendir ki, yalnız ulusunun refahına odaklanan ve ulusal gönenci her şeyin üzerinde tutan Milli Devlet'te dolaylı vergilerin tamamı kaldırılmakta ve salt servet ve gelir üzerinden alınacak dolaysız vergilere hayat hakkı tanınmaktadır. Burada da gelir vergilendirilirken, en az matrah olarak "yıllık 100.000 TL" baz alınmakta ve bu meblağın altında kalan kısım vergi dışı bırakılmaktadır. Bunun açık anlamı, insan onuruyla bağdaşacak asgarî gelir düzeyin yaratılmasında hem uygulanan verginin genel niteliği ve hem de "yüzbin" TL gibi bir gelirin istisna kapsamına alınacak olması, şüphesiz gelir dağılımındaki bozukluğu büyük ölçüde giderecektir.