Son günlerde herkes ekonomi konuşuyor. Anlayan da anlamayan da.. Yorumlar yapılıyor, yorumlar saçma bulunuyor, sen ne anlarsın diye birbirine laf edenler falan, ortalık toz duman. Dolar çıktı, Euro indi, faizler yükselmemeliydi, Amerikan ürünleri boykot edilmeli, iphone kırma videoları, bu millet bir şeyden anlamıyor, siz sanki çok anlıyorsunuz?
Evet, ekonomiden anlamak çok kolay değil belki. Hele ki günümüz dünyasında bu kadar değişkenle, zincirleme olarak birbirine bağlı ülke ekonomilerinin adeta bir başkanın öksürmesiyle bu kadar etkilenmesi, kur dengelerini bozması, borsaları alt üst etmesi falan sıradan vatandaşın anlaması gereken şeyler de değil zaten. Makro ekonomi ekonomistlerin alanı, onlar kafa yorsun diyelim. Ama bir ülkede yaşayan, oy veren, olan biten her şeyin sonuçlarından etkilenen vatandaşlar olarak da aslında çok basit düşünerek birçok şeyi anlayabilmemiz mümkün.
Bir aile düşünün ki babanın çok köklü -ona da babasından kalmış- ciddi kazanç getiren bir şirketi var. Aslında iyi çalıştırılsa, yenilikler de takip edilerek emek harcansa çok daha da kârlı bir işletme olur ve torunlarını bile geçindirir. Fakat bu baba, bu şirketin işletmesini yabancı bir ortağa vermiş, yıllık olarak çok az bir kâr payına razı olmuş, ne alıyorlar, ne satıyorlar ilgilenmiyor. Anne bütün gün evde son model cep telefonundan oyun oynuyor, TV'de dizi izliyor, hizmetçiler evi temizliyor, kendisi yemek bile yapmıyor, sürekli dışarıdan sipariş veriyorlar. İki oğulları var, üniversiteyi bitirmişler ama çalışmak yerine hazır yemeyi tercih etmişler. Hiçbir şey yapmadıkları gibi ha bire araba değiştirip, gezip tozuyorlar. Babanın bu harcamalara geliri yetmediği için sürekli kredi çekiyor, ya da kredi kartlarına yüklenmiş ve bir kartın borcunu diğer karttan çekerek kapatır hale gelmiş.
Şimdi soru: Sizce bu aile daha ne kadar böyle idare edebilir? Tahmin etmesi zor değil, değil mi? Belki bir yıl, belki sadece 1-2 ay. Üretmeden tüketerek, sürekli borç alıp borç kapatmaya çalışarak hayat devam etmez. Bunu birçoğumuz yaşamıyor muyuz zaten? Bu ailenin durumu kadar olmasa da hepimiz kredi kartlarıyla yaşıyoruz. Yani aslında cebimizde olmayan bir parayı harcıyoruz ve yürümüyor. Bir yerde patlak veriyor. Hacizle sonuçlanan durumlar oluyor. Sırf bu yüzden yıkılan yuvalar görüyoruz.
İşte ülkelerin durumu da aslında çok benzer. Üretmeyen, israf eden, sürekli borç alıp açıkları kapatmaya çalışan, sonra o borcu ödeyemeyince öteleyen ve daha çok faize giren, ya da başka bir yerden borç alıp borcu borçla kapatmaya çalışan bir ülke nereye kadar dayanabilir? Evet, ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar aşikâr, eskiden beri de hep olmuş, olmaya da devam edecek. Hele ki şimdi kaynakların tükenmeye başladığı, küresel ısınma ile beraber iklimlerin değiştiği, buzulların eridiği, dolayısıyla başta ABD olmak üzere birçok ülkenin kendilerine yeni vatan aradığı şu yıllarda bu cennet vatanımız üzerindeki hesaplar daha da artacak. Bu kesin. O yüzden de her zamankinden daha dikkatli olmamız, dış etkilere daha da hazırlıklı olmamız gerekmez mi?
Bunun yolu da üretimden geçer. Tarımı, hayvancılığı yeniden destekleyip, ama kendi sağlıklı tohumunla üretip kendi kendine yetebilmekten geçer. Sanayii geliştirmekten, fabrikalarımızı -örneğin şeker fabrikalarını, Sümerbank dokuma fabrikalarını- yeniden açmaktan, ülkeyi kalkındırmaktan geçer, madenlerini yabancı şirketlerin elinden geri alıp, kendin çıkarmaya, kendin işlemeye başlamaktan geçer, yollarını, köprülerini kendi mühendislerinle, kendi işçilerinle, kendi kumunla, çimentonla, asfaltınla yapmaktan geçer.
Bilimi ve teknolojiyi teşvik etmekten geçer. Üretim desteklenince başta işsizlik olmak üzere birçok sorun zaten kendiliğinden hallolur. İşte o zaman, kendi kendine yeten bir ülke olduğumuzda, borç almak zorunda olmadığımızda, samanı bile ithal etmediğimiz, aksine ihraç ettiğimiz günler geldiğinde kimse bizimle de ekonomimizle de uğraşamaz. Bize zarar veremez. Atatürk o yüzden dışarıdan gelen tüm yardım tekliflerini reddetmişti, o yüzden İzmir İktisat Kongresini düzenletmişti, o yüzden "Köylü milletin efendisidir" demişti.
Şu an hükümetimizin aldığı önlemlerle dövizin ateşi düştü. Herkes biraz rahatladı ama daha kalıcı çözümlere ihtiyacımız var. Üretmeye, kendi kendimize yetmeye ihtiyacımız var. Dışa bağımlılığı minimize etmemiz lazım. Çok şükür topraklarımız verimli, yeraltı, yerüstü kaynaklarımız dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar fazla, insan gücümüz, yetişmiş elemanımız, yenilerini yetiştirecek kabiliyetimiz, her şeyimiz var. Yani un, yağ, şeker meselesi. E ne duruyoruz o zaman?
Evet, ekonomiden anlamak çok kolay değil belki. Hele ki günümüz dünyasında bu kadar değişkenle, zincirleme olarak birbirine bağlı ülke ekonomilerinin adeta bir başkanın öksürmesiyle bu kadar etkilenmesi, kur dengelerini bozması, borsaları alt üst etmesi falan sıradan vatandaşın anlaması gereken şeyler de değil zaten. Makro ekonomi ekonomistlerin alanı, onlar kafa yorsun diyelim. Ama bir ülkede yaşayan, oy veren, olan biten her şeyin sonuçlarından etkilenen vatandaşlar olarak da aslında çok basit düşünerek birçok şeyi anlayabilmemiz mümkün.
Bir aile düşünün ki babanın çok köklü -ona da babasından kalmış- ciddi kazanç getiren bir şirketi var. Aslında iyi çalıştırılsa, yenilikler de takip edilerek emek harcansa çok daha da kârlı bir işletme olur ve torunlarını bile geçindirir. Fakat bu baba, bu şirketin işletmesini yabancı bir ortağa vermiş, yıllık olarak çok az bir kâr payına razı olmuş, ne alıyorlar, ne satıyorlar ilgilenmiyor. Anne bütün gün evde son model cep telefonundan oyun oynuyor, TV'de dizi izliyor, hizmetçiler evi temizliyor, kendisi yemek bile yapmıyor, sürekli dışarıdan sipariş veriyorlar. İki oğulları var, üniversiteyi bitirmişler ama çalışmak yerine hazır yemeyi tercih etmişler. Hiçbir şey yapmadıkları gibi ha bire araba değiştirip, gezip tozuyorlar. Babanın bu harcamalara geliri yetmediği için sürekli kredi çekiyor, ya da kredi kartlarına yüklenmiş ve bir kartın borcunu diğer karttan çekerek kapatır hale gelmiş.
Şimdi soru: Sizce bu aile daha ne kadar böyle idare edebilir? Tahmin etmesi zor değil, değil mi? Belki bir yıl, belki sadece 1-2 ay. Üretmeden tüketerek, sürekli borç alıp borç kapatmaya çalışarak hayat devam etmez. Bunu birçoğumuz yaşamıyor muyuz zaten? Bu ailenin durumu kadar olmasa da hepimiz kredi kartlarıyla yaşıyoruz. Yani aslında cebimizde olmayan bir parayı harcıyoruz ve yürümüyor. Bir yerde patlak veriyor. Hacizle sonuçlanan durumlar oluyor. Sırf bu yüzden yıkılan yuvalar görüyoruz.
İşte ülkelerin durumu da aslında çok benzer. Üretmeyen, israf eden, sürekli borç alıp açıkları kapatmaya çalışan, sonra o borcu ödeyemeyince öteleyen ve daha çok faize giren, ya da başka bir yerden borç alıp borcu borçla kapatmaya çalışan bir ülke nereye kadar dayanabilir? Evet, ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar aşikâr, eskiden beri de hep olmuş, olmaya da devam edecek. Hele ki şimdi kaynakların tükenmeye başladığı, küresel ısınma ile beraber iklimlerin değiştiği, buzulların eridiği, dolayısıyla başta ABD olmak üzere birçok ülkenin kendilerine yeni vatan aradığı şu yıllarda bu cennet vatanımız üzerindeki hesaplar daha da artacak. Bu kesin. O yüzden de her zamankinden daha dikkatli olmamız, dış etkilere daha da hazırlıklı olmamız gerekmez mi?
Bunun yolu da üretimden geçer. Tarımı, hayvancılığı yeniden destekleyip, ama kendi sağlıklı tohumunla üretip kendi kendine yetebilmekten geçer. Sanayii geliştirmekten, fabrikalarımızı -örneğin şeker fabrikalarını, Sümerbank dokuma fabrikalarını- yeniden açmaktan, ülkeyi kalkındırmaktan geçer, madenlerini yabancı şirketlerin elinden geri alıp, kendin çıkarmaya, kendin işlemeye başlamaktan geçer, yollarını, köprülerini kendi mühendislerinle, kendi işçilerinle, kendi kumunla, çimentonla, asfaltınla yapmaktan geçer.
Bilimi ve teknolojiyi teşvik etmekten geçer. Üretim desteklenince başta işsizlik olmak üzere birçok sorun zaten kendiliğinden hallolur. İşte o zaman, kendi kendine yeten bir ülke olduğumuzda, borç almak zorunda olmadığımızda, samanı bile ithal etmediğimiz, aksine ihraç ettiğimiz günler geldiğinde kimse bizimle de ekonomimizle de uğraşamaz. Bize zarar veremez. Atatürk o yüzden dışarıdan gelen tüm yardım tekliflerini reddetmişti, o yüzden İzmir İktisat Kongresini düzenletmişti, o yüzden "Köylü milletin efendisidir" demişti.
Şu an hükümetimizin aldığı önlemlerle dövizin ateşi düştü. Herkes biraz rahatladı ama daha kalıcı çözümlere ihtiyacımız var. Üretmeye, kendi kendimize yetmeye ihtiyacımız var. Dışa bağımlılığı minimize etmemiz lazım. Çok şükür topraklarımız verimli, yeraltı, yerüstü kaynaklarımız dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar fazla, insan gücümüz, yetişmiş elemanımız, yenilerini yetiştirecek kabiliyetimiz, her şeyimiz var. Yani un, yağ, şeker meselesi. E ne duruyoruz o zaman?
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020