Cumhurbaşkanı yürürlükteki Anayasaya göre tek başına yaptığı işlemlerden dolayı sorumsuzdur ve yargı denetimi dışındadır (madde: 125).
Başbakan ve diğer bakanlarla birlikte imzaladığı işlemlerde de sorumsuzdur; sorumluluk Başbakan ve imzası bulunan bakanlara aittir.
Sorumsuzluğun kökeni cumhurbaşkanının yetkisiz ve sembolik bir makam olduğu varsayımıdır. Ancak cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi hususundaki anayasa değişikliği sonrasında Tayyip Erdoğan, beni halk seçti diyerek görev ve yetkilerini fiilen genişletmiştir. Oysa anayasanın cumhurbaşkanlığının sorumsuz ve sembolik bir makam olduğuna dair hükümlerinde bir değişiklik olmamıştır. Erdoğan'ın kafasındaki "Başkanlık" ya da yarı başkanlık rejimi, referandum sonucu kabul edilen, 2019'da yürürlüğe girecek anayasa değişikliği ile gerçekleşecektir.
Yürürlükteki sistemde cumhurbaşkanının sorumluluğu yoktur. Sorumluluk başbakan ve bakanların sırtındadır.
Gelelim asıl meseleye? 696 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile darbe girişiminin devamı niteliğindeki eylemler ve terör eylemlerinin bastırılması için halkımız yetkili kılınmış ve de bu amaçla her ne yapmışlarsa ya da yapacaklarsa cezai, hukuki ve idari sorumlulukları bulunmayacaktır. Ne ceza yiyecekler ne de meydana getirdikleri zararları tazmin edeceklerdir.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, KHK'daki ifadenin muğlak olduğunu söylemiş; Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü düzenlemenin açık olduğunu, 15 Temmuz darbe girişimiyle sınırlı olduğunu belirtirken, Cumhurbaşkanı'nın danışmanlarından, TBMM Anayasa Komisyonu eski başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu, KHK'nın 15 Temmuz'dan sonraki zamanları da kapsadığını açıklamıştır.
Anlaşılan bir belirsizlik vardır. Oysa hangi eylemlerin suç olduğunun net olarak yasada yer alması anayasa, ceza kanunu ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerin emredici hükmüdür.
Tartışma konusu KHK baştan sakattır; kanunla düzenlenmesi gereken "suç"u kararname ile geçiştirmiştir. Böylece evrensel hukukun ve ceza hukukunun olmazsa olmaz temel ilkesi: "Suçların ve Cezaların Yasallığı" ihlâl edilmiştir.
Kafa karışıklığının ve hukuksuzluğun giderilmesi için kararname koyucularının bir düzeltme yaparak, düzenlemenin 15 Temmuz darbe girişimi ile sınırlı olduğunu belirtmeleri her şeyden önce bir görev namusu olacaktır.
Aksi halde herkes herkese, KHK arkasına sığınarak şiddet uygulayabilecek, ahali birbirine girecek, iç savaşın eşiğine gelinecektir.
Başbakan Binali Yıldırım'ın, bu KHK'yı eleştirenlerin darbe yanlısı ve vatan haini olduklarını öne sürmesi ise bir akıl tutulmasıdır. Aynı zamanda suçtur. Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "Kamu Barışına Karşı" suçlar kapsamında gözükmektedir; Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit (TCK madde: 213).
Aynı zamanda nefret söylemidir başbakanın ifadeleri.
Ülkenin içinde bulunduğu sancılı durum bu tür ayrıştırıcı davranışları ve söylemleri kaldıracak halde değildir.
Anayasasına "Hukuk Devleti" olduğunu yazan ülkenin sayın politikacıları, hukuk ve adaleti hatırlayınız, milli iradenin fikir ve düşünce odaklarını cezalandırarak demokrasiyi hukuksuz bırakmayınız!
Başbakan ve diğer bakanlarla birlikte imzaladığı işlemlerde de sorumsuzdur; sorumluluk Başbakan ve imzası bulunan bakanlara aittir.
Sorumsuzluğun kökeni cumhurbaşkanının yetkisiz ve sembolik bir makam olduğu varsayımıdır. Ancak cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi hususundaki anayasa değişikliği sonrasında Tayyip Erdoğan, beni halk seçti diyerek görev ve yetkilerini fiilen genişletmiştir. Oysa anayasanın cumhurbaşkanlığının sorumsuz ve sembolik bir makam olduğuna dair hükümlerinde bir değişiklik olmamıştır. Erdoğan'ın kafasındaki "Başkanlık" ya da yarı başkanlık rejimi, referandum sonucu kabul edilen, 2019'da yürürlüğe girecek anayasa değişikliği ile gerçekleşecektir.
Yürürlükteki sistemde cumhurbaşkanının sorumluluğu yoktur. Sorumluluk başbakan ve bakanların sırtındadır.
Gelelim asıl meseleye? 696 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile darbe girişiminin devamı niteliğindeki eylemler ve terör eylemlerinin bastırılması için halkımız yetkili kılınmış ve de bu amaçla her ne yapmışlarsa ya da yapacaklarsa cezai, hukuki ve idari sorumlulukları bulunmayacaktır. Ne ceza yiyecekler ne de meydana getirdikleri zararları tazmin edeceklerdir.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, KHK'daki ifadenin muğlak olduğunu söylemiş; Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü düzenlemenin açık olduğunu, 15 Temmuz darbe girişimiyle sınırlı olduğunu belirtirken, Cumhurbaşkanı'nın danışmanlarından, TBMM Anayasa Komisyonu eski başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu, KHK'nın 15 Temmuz'dan sonraki zamanları da kapsadığını açıklamıştır.
Anlaşılan bir belirsizlik vardır. Oysa hangi eylemlerin suç olduğunun net olarak yasada yer alması anayasa, ceza kanunu ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerin emredici hükmüdür.
Tartışma konusu KHK baştan sakattır; kanunla düzenlenmesi gereken "suç"u kararname ile geçiştirmiştir. Böylece evrensel hukukun ve ceza hukukunun olmazsa olmaz temel ilkesi: "Suçların ve Cezaların Yasallığı" ihlâl edilmiştir.
Kafa karışıklığının ve hukuksuzluğun giderilmesi için kararname koyucularının bir düzeltme yaparak, düzenlemenin 15 Temmuz darbe girişimi ile sınırlı olduğunu belirtmeleri her şeyden önce bir görev namusu olacaktır.
Aksi halde herkes herkese, KHK arkasına sığınarak şiddet uygulayabilecek, ahali birbirine girecek, iç savaşın eşiğine gelinecektir.
Başbakan Binali Yıldırım'ın, bu KHK'yı eleştirenlerin darbe yanlısı ve vatan haini olduklarını öne sürmesi ise bir akıl tutulmasıdır. Aynı zamanda suçtur. Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "Kamu Barışına Karşı" suçlar kapsamında gözükmektedir; Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit (TCK madde: 213).
Aynı zamanda nefret söylemidir başbakanın ifadeleri.
Ülkenin içinde bulunduğu sancılı durum bu tür ayrıştırıcı davranışları ve söylemleri kaldıracak halde değildir.
Anayasasına "Hukuk Devleti" olduğunu yazan ülkenin sayın politikacıları, hukuk ve adaleti hatırlayınız, milli iradenin fikir ve düşünce odaklarını cezalandırarak demokrasiyi hukuksuz bırakmayınız!
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023