Hükümet Kandil'e operasyonun düğmesine bastı.
Genel kuraldır savaş insanların normalde yapmayacaklarını yaptırır ve hele seçime gidildiği bir dönemde normal şartlarda vermeyecekleri oyu verdirir.
Bilmem dikkatinizi çekiyor mu AK Parti hükümetinde bugüne kadarki seçimlerinin hiç birisinde görülmemiş bir panik havası hakim.
İktidar cenahında kimse ağzına almasa da kaybetme korkusu gözlerinden okunabiliyor, sözlerindeki titreklik dikkat çekiyor.
Normal şartlar altında demokrasilerde kazanmak da var, kaybetmek de?
Kazanırsanız, icraat ortaya koyarsınız, kaybederseniz muhalefet görevinizi yerine getirirsiniz. Her ikisi de normaldir.
Ancak burada bir fark var.
Bana göre bu hesaplaşma endişesi, yani kaybetme korkusu.
Evet, iktidarda korku artık somut bir hal almış durumda.
Muhalefetin ajandasında iktidara sorulmak üzere not edilmiş onlarca madde var. Bundan dolayıdır ki hesap vermemek ve iktidar nimetini elinden kaçırmamak için akla gelen her şeyin yapılabileceği bir dönemden geçiyoruz.
İşte tam bu dönemde Kandil operasyonu başlatıldı.
Seçimlere bu kadar yaklaşmışken normal şartlar altında böyle bir askeri operasyon -çok zaruri değilse- yeni hükümette bırakılması gereken bir karardır.
Zira bugün AK Parti hükümetinin aldığı Kandil'e operasyon kararının sonuçlarına yeni hükümet katlanmak zorunda kalabilir.
Yeni hükümet nasıl olsa AK Parti'nin olacak diye düşünmek doğru değil, çünkü buna millet karar verecek.
Ayrıca yeni sistemde Cumhurbaşkanı AK Partili olabilir ama Meclis'teki çoğunluk muhalefet partilerinden teşkil edilirse o zaman bu karar Meclis'ten onay almayabilir.
Dolayısıyla acele verilmiş, hangi tarafından bakarsanız bakın yaklaşan seçim kaygısından dolayı alınmış bir karardır.
Ayrıca Kandil'e operasyon konusunda ne acelemiz var?
Bugüne kadar beklettik neden şimdi, neden seçime 12 gün kala böyle bir hamleye giriyoruz? Bugüne kadar bekleyen Kandil operasyonu, 24 Haziran'dan sonraya kadar da bekleyemez miydi?
Elbette bekleyebilirdi, ancak beklemeyecek bir şey var, o da kaybedilen oyların bir an önce Ak Parti'ye yönlendirilmesi gerekiyor?
Burada şunu da ifade etmek lazım; AK Parti'deki kaybetme korkusu yüzünden yaşanan panik havası göz önünde tutulursa görülecektir ki, muhalefet partileri birlik olabilme iradesini ortaya koyabilselerdi iktidar partisinin korktuğu başına büyük ihtimalle gelecekti.
Ancak maalesef 'sıfır baraj' söylemi ve Millet İttifakı içi boş ve fos çıkmıştır.
Bu muhalefet dağınıklığı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan seçilemezse muhalefetin başarısından değil, kendi yaptığı yanlışlarından dolayı olacaktır.
Ama gelin görün ki 25 Haziran'dan veya ikinci turdan sonra Beştepe'de koltuğa kim oturursa otursun, TBMM aritmetiği nasıl oluşursa olursun vatandaşların belini büken açlık, yoksulluk, fukaralık ve muhtaçlık artarak devam edecektir.
Zira çözüm adına ne iktidarının ne de muhalefetin millete diyecek sözü yoktur.
Türkiye'nin sorunlarının çözüm anahtarını Milli Ekonomi Modeli ile elinde tutan Prof. Dr. Haydar Baş ise tek çözüm sahibi olduğu halde maalesef milletin yaptığı yanlışlıklardan dolayı seçimleri boykot kararı almıştır.
Bu durum, içinde çözümü olmayan bir basit dairede Türkiye'nin bir o yana bir bu yana savrulup oyalandığının göstergesidir.
Çözüm kapısına erişebilmek, sorunları çözecek anahtarı deliğine yerleştirmek Prof. Dr. Haydar Baş adresinde buluşulmadan asla mümkün olmayacaktır.
Genel kuraldır savaş insanların normalde yapmayacaklarını yaptırır ve hele seçime gidildiği bir dönemde normal şartlarda vermeyecekleri oyu verdirir.
Bilmem dikkatinizi çekiyor mu AK Parti hükümetinde bugüne kadarki seçimlerinin hiç birisinde görülmemiş bir panik havası hakim.
İktidar cenahında kimse ağzına almasa da kaybetme korkusu gözlerinden okunabiliyor, sözlerindeki titreklik dikkat çekiyor.
Normal şartlar altında demokrasilerde kazanmak da var, kaybetmek de?
Kazanırsanız, icraat ortaya koyarsınız, kaybederseniz muhalefet görevinizi yerine getirirsiniz. Her ikisi de normaldir.
Ancak burada bir fark var.
Bana göre bu hesaplaşma endişesi, yani kaybetme korkusu.
Evet, iktidarda korku artık somut bir hal almış durumda.
Muhalefetin ajandasında iktidara sorulmak üzere not edilmiş onlarca madde var. Bundan dolayıdır ki hesap vermemek ve iktidar nimetini elinden kaçırmamak için akla gelen her şeyin yapılabileceği bir dönemden geçiyoruz.
İşte tam bu dönemde Kandil operasyonu başlatıldı.
Seçimlere bu kadar yaklaşmışken normal şartlar altında böyle bir askeri operasyon -çok zaruri değilse- yeni hükümette bırakılması gereken bir karardır.
Zira bugün AK Parti hükümetinin aldığı Kandil'e operasyon kararının sonuçlarına yeni hükümet katlanmak zorunda kalabilir.
Yeni hükümet nasıl olsa AK Parti'nin olacak diye düşünmek doğru değil, çünkü buna millet karar verecek.
Ayrıca yeni sistemde Cumhurbaşkanı AK Partili olabilir ama Meclis'teki çoğunluk muhalefet partilerinden teşkil edilirse o zaman bu karar Meclis'ten onay almayabilir.
Dolayısıyla acele verilmiş, hangi tarafından bakarsanız bakın yaklaşan seçim kaygısından dolayı alınmış bir karardır.
Ayrıca Kandil'e operasyon konusunda ne acelemiz var?
Bugüne kadar beklettik neden şimdi, neden seçime 12 gün kala böyle bir hamleye giriyoruz? Bugüne kadar bekleyen Kandil operasyonu, 24 Haziran'dan sonraya kadar da bekleyemez miydi?
Elbette bekleyebilirdi, ancak beklemeyecek bir şey var, o da kaybedilen oyların bir an önce Ak Parti'ye yönlendirilmesi gerekiyor?
Burada şunu da ifade etmek lazım; AK Parti'deki kaybetme korkusu yüzünden yaşanan panik havası göz önünde tutulursa görülecektir ki, muhalefet partileri birlik olabilme iradesini ortaya koyabilselerdi iktidar partisinin korktuğu başına büyük ihtimalle gelecekti.
Ancak maalesef 'sıfır baraj' söylemi ve Millet İttifakı içi boş ve fos çıkmıştır.
Bu muhalefet dağınıklığı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan seçilemezse muhalefetin başarısından değil, kendi yaptığı yanlışlarından dolayı olacaktır.
Ama gelin görün ki 25 Haziran'dan veya ikinci turdan sonra Beştepe'de koltuğa kim oturursa otursun, TBMM aritmetiği nasıl oluşursa olursun vatandaşların belini büken açlık, yoksulluk, fukaralık ve muhtaçlık artarak devam edecektir.
Zira çözüm adına ne iktidarının ne de muhalefetin millete diyecek sözü yoktur.
Türkiye'nin sorunlarının çözüm anahtarını Milli Ekonomi Modeli ile elinde tutan Prof. Dr. Haydar Baş ise tek çözüm sahibi olduğu halde maalesef milletin yaptığı yanlışlıklardan dolayı seçimleri boykot kararı almıştır.
Bu durum, içinde çözümü olmayan bir basit dairede Türkiye'nin bir o yana bir bu yana savrulup oyalandığının göstergesidir.
Çözüm kapısına erişebilmek, sorunları çözecek anahtarı deliğine yerleştirmek Prof. Dr. Haydar Baş adresinde buluşulmadan asla mümkün olmayacaktır.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Oyları hunharca bölün… / 23.03.2024
- Siyasette devrimi millet yapmalı / 22.03.2024
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Siyasette devrimi millet yapmalı / 22.03.2024
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023