Milli Takımımızın mini dünya kupasında şu ana kadar futbolun gerekleri olan butün unsurları yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Bir şey hariç. O da savunma futbolu. Bir türlü beceremedik. Çünkü micazımıza, hayat felsefemize uygun değil.
Avrupa futbolundan ayrıldığımız en temel nokta hırslı, mücadeleci, aksiyon üreten takım olmamız. Onlar oynatmadan oynamadan kazanmayı becerebiliyorlar. Ama biz aynı role soyunduğumuz zaman yetersiz kalıyoruz. Daha doğrusu bu işi beceremiyoruz.
Avrupa futbolu, Güney Amerika futbolunun en güçlü altarnatifi. Fakat hiç bir zaman o seyir zevkine, o estetiğe ulaşamadı, ulaşamaz da. Şimdi kendine yeni bir soluk arıyor. İşte bu süreçte yükselen Türk Futbolu yeni bir sentez olarak kabul görmeye başladı. Futbol mantalitesi ve becerisi olarak bu misyonu üstlenebilecek güçteyiz. Fakat şu an o kıvamda olduğumuz söylenemez.
Brezilya maçına gelince; ilk yarı tam bir işkenceydi. Sanki tek kale maç oynandı. Tek forvetle oynayan takımımıza karşın Brezilya, savunması da dahil olmak üzere 7-8 adamla savunmamızı uzun menzilli nokta paslarla delik deşik ediyor, aradan bir Ronaldinho fırlıyor, İlan defansın arkasına sızıyor, Kaptan Emerson üç kişilik pres halkasını delip geçiyor. Brezilya başka bir takımla sahaya çıksa yine aynı futbolu oynardı. Onları oynatmamaya çalışmak harakiriden başka bir şey değil.
Şenol Güneş, kalemiz sayısız tehlikeler yaşadıktan sonra maçın 35. dakikasında Volkan'ı çıkartıp yerine Okan'ı sahaya sürdü.
Ergün'ü ortaya, İbrahim Üzülmez'i sol tarafa çekerek forveti ikiledi. Bu değişikliler ikici yarıda semeresini verdi. Ayrıca Şenol Güneş soyunma odasında talebelerine hücum emri vermiş olmalı ki, ikinci yarıya fırtına gibi başladık. Tempoyu artırıp oyunun kontorolünü elimize aldık. Gökdeniz'in klas golüyle beraberliği yakaladık. Oyunun üstünlüğünü iyice elimize aldık. Gol üstüne gol kaçırıyorduk. Yıllardır hayalini kurduğumuz galibiyet golüne, Yıldıray'ın mükemmel pasına Okan'ın harika dokunuşu ile kavuşuyorduk. Uzatma anlarında yediğimiz golle üzüldük ancak bir üst tura çımanın sevincini yaşadık.
Bu takımın çok iyi işler başardığı bir gerçek. Hemen hemen her maça iki stat arasında mekik dokuyarak yorgun çıkan takımımızı yürekten kutluyorum. Aleyhinde yapılan yoğun eleştirilere rağmen işini yapmaya çalışan Şenol Güneş'i yürekten tebrik ediyorum. Bu kadar olumsuzluklara göğüs gerebilmek adına başarılı olması gerektiğini bilen Sayın Güneş, fazlasını da yaparak bunu başarıyor. Bu istikrarı yakalamak her babayiğidin harcı değil sanırım. Köstek değil, destek olma zamanıdır.
Avrupa futbolundan ayrıldığımız en temel nokta hırslı, mücadeleci, aksiyon üreten takım olmamız. Onlar oynatmadan oynamadan kazanmayı becerebiliyorlar. Ama biz aynı role soyunduğumuz zaman yetersiz kalıyoruz. Daha doğrusu bu işi beceremiyoruz.
Avrupa futbolu, Güney Amerika futbolunun en güçlü altarnatifi. Fakat hiç bir zaman o seyir zevkine, o estetiğe ulaşamadı, ulaşamaz da. Şimdi kendine yeni bir soluk arıyor. İşte bu süreçte yükselen Türk Futbolu yeni bir sentez olarak kabul görmeye başladı. Futbol mantalitesi ve becerisi olarak bu misyonu üstlenebilecek güçteyiz. Fakat şu an o kıvamda olduğumuz söylenemez.
Brezilya maçına gelince; ilk yarı tam bir işkenceydi. Sanki tek kale maç oynandı. Tek forvetle oynayan takımımıza karşın Brezilya, savunması da dahil olmak üzere 7-8 adamla savunmamızı uzun menzilli nokta paslarla delik deşik ediyor, aradan bir Ronaldinho fırlıyor, İlan defansın arkasına sızıyor, Kaptan Emerson üç kişilik pres halkasını delip geçiyor. Brezilya başka bir takımla sahaya çıksa yine aynı futbolu oynardı. Onları oynatmamaya çalışmak harakiriden başka bir şey değil.
Şenol Güneş, kalemiz sayısız tehlikeler yaşadıktan sonra maçın 35. dakikasında Volkan'ı çıkartıp yerine Okan'ı sahaya sürdü.
Ergün'ü ortaya, İbrahim Üzülmez'i sol tarafa çekerek forveti ikiledi. Bu değişikliler ikici yarıda semeresini verdi. Ayrıca Şenol Güneş soyunma odasında talebelerine hücum emri vermiş olmalı ki, ikinci yarıya fırtına gibi başladık. Tempoyu artırıp oyunun kontorolünü elimize aldık. Gökdeniz'in klas golüyle beraberliği yakaladık. Oyunun üstünlüğünü iyice elimize aldık. Gol üstüne gol kaçırıyorduk. Yıllardır hayalini kurduğumuz galibiyet golüne, Yıldıray'ın mükemmel pasına Okan'ın harika dokunuşu ile kavuşuyorduk. Uzatma anlarında yediğimiz golle üzüldük ancak bir üst tura çımanın sevincini yaşadık.
Bu takımın çok iyi işler başardığı bir gerçek. Hemen hemen her maça iki stat arasında mekik dokuyarak yorgun çıkan takımımızı yürekten kutluyorum. Aleyhinde yapılan yoğun eleştirilere rağmen işini yapmaya çalışan Şenol Güneş'i yürekten tebrik ediyorum. Bu kadar olumsuzluklara göğüs gerebilmek adına başarılı olması gerektiğini bilen Sayın Güneş, fazlasını da yaparak bunu başarıyor. Bu istikrarı yakalamak her babayiğidin harcı değil sanırım. Köstek değil, destek olma zamanıdır.
Murat Kandazoğlu / diğer yazıları
- Trabzonspor zor kazandı / 23.03.2004
- Trabzon finalde... / 19.03.2004
- Trabzon, bir engeli daha aştı... / 14.03.2004
- Gençler turu geçer... / 13.03.2004
- Köstek değil, destek zamanı... / 12.03.2004
- Geciken yasalar... / 10.03.2004
- Profesyonel futbol sendikalaşmalı... / 21.02.2004
- Trabzonspor'a sahip çıkalım / 19.02.2004
- Elimizdeki değerlere sahip çıkalım!.. / 07.02.2004
- İlk adım Cem Papila'dan..! / 01.02.2004
- Trabzon finalde... / 19.03.2004
- Trabzon, bir engeli daha aştı... / 14.03.2004
- Gençler turu geçer... / 13.03.2004
- Köstek değil, destek zamanı... / 12.03.2004
- Geciken yasalar... / 10.03.2004
- Profesyonel futbol sendikalaşmalı... / 21.02.2004
- Trabzonspor'a sahip çıkalım / 19.02.2004
- Elimizdeki değerlere sahip çıkalım!.. / 07.02.2004
- İlk adım Cem Papila'dan..! / 01.02.2004