AB hayali vatandaşın canını yakmaya başladı. İşte ilk örnek: Mersin'in Akgedik Köyü sakinleri, 65 yıldır ekmeklerini kazandıkları kamış sepetlerinin AB standartına uymaması nedeniyle işsiz kalarak, köylerini satılığa çıkardılar
*EKMEK TEKNESİ ELDEN GİDİYOR
Türkiye'nin AB'ye gireceği, AB'nin Türk halkına ekmek kırıntısı vereceği yok ama AB standartları şimdiden vatandaşın elindeki 'lokmaya' uzandı. AKP Hükümeti'nin ısrarla sürdürdüğü AB'ci politikalar sonunda bir köy halkına hayatı zehir etti.
*KÖYLERİNİ SATIYORLAR
Tarsus merkeze yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta bulunan Akgedik Köyü, Türkiye'yi üye almak için onlarca şart koşan AB'nin getirdiği standartların bedelini ağır ödüyor. Akgedik sakinleri, AB'ye uyum kapsamında ürün taşıma ve saklamada kamış sepetlerin kullanılmasına getirilen yasak sebebiyle ekmek kapılarını yitirdi.
*OKULA GİDEMİYORLAR
Köy Muhtarı Şeref Yarasa, 900 nüfuslu köyün 100 bin YTL'lik elektrik ve su borcu nedeniyle zor duruma düştüğünü ve tek yolun, köyün satılması olduğuna karar verdiklerini söyledi. Köydeki ilköğretim okulunda çeşitli sınıflarda bulunan 135 öğrencinin 45'i de parasızlık nedeniyle eğitime devam edemiyor. Tarsus merkeze yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta bulunan Akgedik Köyü Muhtarı Şeref Yarasa, 900 nüfuslu köyün elektrik ve su borcu nedeniyle zor duruma düştüğünü ve tek yolun, köyün satılması olduğuna karar verdiklerini anlattı.
Soyları 500 yıl öncesine dayanan atalarının, Toroslar'da göçer yaşadıklarını ve yaptıkları sepetleri sattıklarını kaydeden Yarasa, kendilerinin de 1940 yılında yerleştikleri Akgedik Köyü'nde geçimlerini bu yolla sağlamayı seçtiklerini belirtti.
Sepet yapmanın bir el sanatı olduğunu ve ustalıkla ortaya çıkardıkları ürünlerinin aracılar yoluyla Bursa ve Antalya olmak üzere Türkiye'nin çeşitli illerine gittiğini ifade eden Yarasa, şöyle devam etti: "Pamuktan, marula her türlü ürün için sepetler yapardık. Büyük firmalar ürünlerini bizim sepetlerimizle taşırdı. Ancak AB'ne uyum kapsamında ürün taşıma ve saklamada kamış sepetlerin kullanılmaması gerekiyormuş. Bu nedenle artık kimse bizden sepet istemez oldu. Bir ara, çamaşır sepetleri yapıyorduk. Modellerimizi kopyalayıp, plastiklerini ürettiler. Zamanla tüm köy işsiz kaldık."
Köylülerin sepet yapımından başka meslekleri olmadığını, tarım ya da hayvancılık yapabilecek arazileri de bulunmadığının altını çizen Yarasa, "Çoluk, çocuk hepimiz aç kaldık. Bazıları yevmiyeli olarak tarım işçiliği yapıyor, ama çoğu zaman paramızı alamıyoruz" dedi.
Yarasa, parasızlık nedeniyle yaklaşık 100 milyar lirayı bulan elektrik ve su borçlarını da ödeyemediklerini, bir yıldır köyün tamamının susuz, büyük bölümünün ise elektriksiz olduğunu söyledi.
Her evde bir hasta
Köylülerin, köy sınırındaki sulama kanalında getirdikleri suyu kullandıklarını ifade eden Yarasa, "Başka çaremiz olmadığı için sulama kanalındaki suyu içiyoruz. Her evde en az 1 hasta var. Özellikle çocuklar pislikten hastalık kapıyorlar" dedi.
Köydeki ilköğretim okulunda çeşitli sınıflarda 135 öğrenci bulunduğunu, ancak 45'nin parasızlık nedeniyle devam edemediğini ifade eden Yarasa, şunları söyledi: "Kaymakamlıktan bize yiyecek, giyecek ve temizlik yardımı yapıldı.Sularımıza karıştırmamız için klor gönderildi. Ama bunlar sorunu ancak bir süre için çözüyor. Makinalaşma, AB uyum mevzuatları bizim mesleğimizi, geçim kaynağımızı elimizden aldı. İnsan hakları savunucularına sesleniyoruz, yaşam koşullarımızı gelip görsünler. Parasızlık nedeniyle çocuklarımızın kötü yollara düşmesinden endişe ediyoruz. Yetkililerden yardım bekliyoruz. Zengin insanlar milyar liralar vererek, çiftlikler alıyorlar. Gelsin bizim köyümüzü alsınlar. Bizi de bu sefaletten kurtarsınlar."
Köydeki evlerinin tapuları nedeniyle yeşil kart alamadıklarını da belirten Yarasa, ata toprakları olan köylerini satışa çıkarmaktan büyük üzüntü duyduklarını ancak, başka çarelerinin kalmadığını kaydetti.