"Güvenlik, özgürlük ve hukukun hüküm sürdüğü bir coğrafya meydana getirmek." AB devlet ve hükümet başkanları 1999 yılında imzaladıkları Amsterdam Anlaşması'nda Avrupa için bu hedefi koyuyorlardı. Anlaşmayla, 2004 yılına kadar Avrupa'da ortak bir hukuk alanı oluşturulması ve suçla mücadelede işbirliğinin geliştirilmesinin yanısıra mülteciler politikası ve yabancıların entegrasyonu konularında da bir ortak Avrupa politikası oluşturulması amaçlanmıştı.
Sözlerle eylemler uyuşmuyor
Ancak AB bu hedefleri gerçekleştirmekten hala çok uzakta. Amsterdam Anlaşması ile belirlenen 2004 yılında tüm bu ev ödevlerinin yapılmış olacağı sözünden neredeyse vazgeçildi. Bunun nedeni, ulusal çıkarlara göre alınan kararlar ve başka konulara yönelme eğilimi. Adalet ve İçişleri Bakanları toplantısının gayriresmi olması, bakanların zaman baskısı altında bulunmamaları ve bir karar alma zorunda olmamaları açısından çok uygun bir zemin sunuyordu.
Ama bu fırsat değerlendirilemedi. İtalya Dönem Başkanlığı, önemli konularda görüşmeleri sürdürüp ilerleme kaydetmeye çalışmak yerine kendi gündemine, kendi prestijine odaklandı. Mesela kaçak göçle mücadele konusu... Burada ilk adımları atılan, uygulanmaya başlanmış stratejilerin üzerinde durmak yerine yeni bir öneri ortaya atıldı. Göçmen kotaları ve dolayısıyla yasal göç aracılığıyla kaçak göçün önüne geçilmeye çalışılması planlanıyor bu teklifle.
Yolun sonu görünmüyor
Ortaya atılan her yeni öneri, üzerinde çalışılmasını, zaman harcanmasını gerektiriyor. Bu da yetkililerin dikkatini dağıtarak, üzerinde çalışılması gereken diğer konularda ilerleme kaydedilmesini engelliyor. Örneğin ortak vize uygulaması, göç veren ülkelerdeki AB ülkeleri büyükelçiliklerinin işbirliği, sınır koruma birimlerinin işbirliği ya da göç veren ülke hükümetlerine karşı nasıl bir tavır alınacağı konusunda stratejiler. Göç veren ülkeler temelde bundan karlı çıkıyor. İç piyasadaki istihdam yükü hafifliyor, dövizin geri akması sağlanıyor. Kısacası ortada üzerinde çalışılması gereken çok konu var. Bunlara yenileri eklendikçe eskilerinin sonuçlandırılması şansı da azalıyor.
Özgürlük, güvenlik ve hukukun hüküm sürdüğü bir ortak alan oluşturulmasına giden yolda ilk adımlar atıldı, ancak yolun sonu görülebilecek mi, bilinmiyor. AB Adalet ve İçişleri Bakanları toplantısı bu belirsizliği bir kez daha gözler önüne serdi.
Sözlerle eylemler uyuşmuyor
Ancak AB bu hedefleri gerçekleştirmekten hala çok uzakta. Amsterdam Anlaşması ile belirlenen 2004 yılında tüm bu ev ödevlerinin yapılmış olacağı sözünden neredeyse vazgeçildi. Bunun nedeni, ulusal çıkarlara göre alınan kararlar ve başka konulara yönelme eğilimi. Adalet ve İçişleri Bakanları toplantısının gayriresmi olması, bakanların zaman baskısı altında bulunmamaları ve bir karar alma zorunda olmamaları açısından çok uygun bir zemin sunuyordu.
Ama bu fırsat değerlendirilemedi. İtalya Dönem Başkanlığı, önemli konularda görüşmeleri sürdürüp ilerleme kaydetmeye çalışmak yerine kendi gündemine, kendi prestijine odaklandı. Mesela kaçak göçle mücadele konusu... Burada ilk adımları atılan, uygulanmaya başlanmış stratejilerin üzerinde durmak yerine yeni bir öneri ortaya atıldı. Göçmen kotaları ve dolayısıyla yasal göç aracılığıyla kaçak göçün önüne geçilmeye çalışılması planlanıyor bu teklifle.
Yolun sonu görünmüyor
Ortaya atılan her yeni öneri, üzerinde çalışılmasını, zaman harcanmasını gerektiriyor. Bu da yetkililerin dikkatini dağıtarak, üzerinde çalışılması gereken diğer konularda ilerleme kaydedilmesini engelliyor. Örneğin ortak vize uygulaması, göç veren ülkelerdeki AB ülkeleri büyükelçiliklerinin işbirliği, sınır koruma birimlerinin işbirliği ya da göç veren ülke hükümetlerine karşı nasıl bir tavır alınacağı konusunda stratejiler. Göç veren ülkeler temelde bundan karlı çıkıyor. İç piyasadaki istihdam yükü hafifliyor, dövizin geri akması sağlanıyor. Kısacası ortada üzerinde çalışılması gereken çok konu var. Bunlara yenileri eklendikçe eskilerinin sonuçlandırılması şansı da azalıyor.
Özgürlük, güvenlik ve hukukun hüküm sürdüğü bir ortak alan oluşturulmasına giden yolda ilk adımlar atıldı, ancak yolun sonu görülebilecek mi, bilinmiyor. AB Adalet ve İçişleri Bakanları toplantısı bu belirsizliği bir kez daha gözler önüne serdi.