ABD başkentinde, yapış yapış sıcağa rağmen ağustos rehavetine kapılmadan Türkiye'yi izleyenler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın "Kürt sorununun" varlığını kabullenen, çözümü "demokraside" ve "geçmişin hatalarını tekrarlamamakta" gören mesajlarına büyük değer veriyorlar. Başbakan'ın bu mesajlarına ve devamının nasıl gelmesi gerektiğine ilişkin Amerikan görüşünü, biri yetkili konumdaki, diğeri yönetimden bağımsız iki gözlemciyle ayrıntılı konuştum. "Erdoğan'dan daha önce de tarihi önemde birkaç açıklama duymuştuk" dedi Türkiye'yi ve bölgesini iyi tanıyan bir yetkili. Başbakan'ın "Kopenhag kriterlerinin Ankara kriterleri olacağı" ve "Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün çözüm olmadığı" yolundaki sözlerini hatırlatıp, Diyarbakır konuşmasını da neredeyse bu açıklamalar kadar önemsediklerini belli etti: "Türk hükümeti o sözlerin arkasında durdu; AB siyasi kriterlerini karşılayan reformlar yaptı, Annan Planı'na destek verdi. Şimdi önemli olan, Başbakan'ın Diyarbakır'daki sözlerini hangi somut adımların izleyeceği." ABD ne istiyor?Bunun üzerine, "Nasıl adımlar görmek istiyorsunuz?" diye sordum. ABD yönetimi, hele hele Irak'taki PKK varlığına karşı sonuç alıcı bir eylemde bulunmamasının tepki topladığı bir ortamda, Ankara'ya Kürt meselesi konusunda diskur çekme niyetlisi değil. Yine de, yetkilinin kısa yanıtı önemli bir mesaj içeriyor:"Hangi adımları atacağı Türk hükümetine kalmış. Ama (ABD Dışişleri'nin) yıllık insan hakları raporunun bu konudaki bölümlerine yeniden bakmak isteyebilirsiniz ."İşte ABD'nin Güneydoğumuza bakışı?Söz konusu (28 Şubat 2005 tarihli) rapor, son dönemdeki iyileşmelere rağmen, Türkiye'de insan hakları ihlallerinin sürdüğünü ve Güneydoğu'nun bu bakımdan genelden daha vahim bir tablo oluşturduğunu saptıyor. Rapor, "Kürt taraftarı" diye tanımladığı DEHAP'a yönelik "taciz" girişimlerine geniş bir paragraf ayırmış; Kürt meselesine ilişkin asıl saptamalarını ise , "Milliyet/Irk/Etnik köken kaynaklı Azınlıklar" başlığı altında yapıyor:"Toplumsal ya da siyasi olarak Kürt kimliklerini açıklayan ya da kamusal alanda Kürtçeyi kullanmayı savunan Kürtler sansür, taciz ya da kovuşturma riskini almışlardır. Yıl süresince gelişmeler olmakla birlikte hükümet, Kürtçe ve diğer azınlık dillerinin radyo ve televizyonlarda kullanılması konusundaki önemli kısıtlamalara devam etmiştir." Washington, Türkiye'de Kürt kimliğinin toplumsal ve siyasi serbestiyesinin tümüyle sağlanmasından, Kürtçenin kullanımının çok daha rahatlamasından yana.'Bahar başlasın'Kürt meselesinde ABD'nin önde gelen uzmanlarından olan, yönetimden bağımsız bir kaynağa göre, "Süleyman Demirel 'Kürt realitesinden' söz edince duyulan heyecan ardından yaşanan derin hayal kırıklığının bölgede yinelenmemesi için, Başbakan, sözlerinin gerisini getirmeli. Bu da öncelikle 3 adımla mümkün." İlk adım, konuştuğum uzmanın "Diyarbakır Baharı" dediği süreç: Kürt sorununun geniş katılımla tartışılabileceği bir toplumsal ortam. Kürtçe yayınlar üzerindeki kısıtlamaların kalkması.İkincisi, Güneydoğu'ya yönelik refah arttırıcı önlemler: Mezralara dönüşün sağlanması. Bölge için daha önce açıklanan 13 iktisadi paket gibi kağıt üzerinde kalmayacak bir kalkınma programı.Üçüncüsü, Kuzey Irak'a farklı bir bakış: Ankara'nın Iraklı Kürtler ile diyaloğunu ilerletmesi; onlarla pozitif bir ilişki kurarak PKK'ya karşı pozisyon almalarını kolaylaştırması.Bu 3 adımı sıralayan uzmanın üzerinde durduğu bir diğer nokta, Türkiye'de terör karşıtı Kürt siyasi oluşumlarının engellenmemesi gereği:"Ciddi bir Kürt partisi Türkiye siyasetinde yerini almadıkça bu sorun çözülmeyecek. Kürtler, öncelikle göğüslerindeki sıkıntıyı siyasi kanaldan söküp atabilmeli." PKK terörüne karşı net tavır alacak bir Kürt partisinin "ne denli gerçekçi" olduğunu sorduğumda, yanıtı şu:Görüşleri ABD resmi çevrelerinde de dinlenen bu uzmanın gözüyle, terörizme karşı tavır aldıkları sürece, Kürt milliyetçiliği ya da bölgecilik yapan siyasi oluşumlardan korkmamalı Ankara!!!