logo
16 NİSAN 2024

ABD gerçeği göremiyor

25.02.2005 00:00:00
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, Türkiye'deki ABD karşıtlığına değerlendirdi. ABD'nin ektiğini biçtiği tespitinde bulunan Prof. Dr. Baş, ABD'nin bu gerçeği göremeyecek derecede medeniyetten yoksun olduğunu vurguladı.

*ABD medeniyetten yoksun

Türkiye'de Amerikan politikalarına olan feveranı değerlendiren BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: "ABD esasen bir şeyi göremiyor. Çünkü bunu görmek için bir medeniyet, bir kültür lazım. Bu kültür, medeniyet ABD'de yok. Bu, insan hakları denilen gerçeğin hangi bölgede olursanız olun o bölgenin insanına yaşatılmasıdır. ABD, nereye girmiştir; Afganistan'a, Irak'a girmiştir. Irak'ta, Afganistan'da kan, gözyaşı vardır. Can, mal, namus emniyeti temin edilememiştir."

*Madenler peşkeş çekiliyor

BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, maden yataklarımızın yok pahasına peşkeş çekildiğini söyledi. Türkiye'nin şu anda maden politikası olmadığını vurgulayan BTP Lideri, "Bütün politikalarda maalesef siyasetimiz Türkiye'yi peşkeş çekme durumuna gelmiştir. Bugün Batı dünyası bütün kaynaklarını kullanmıştır. Yeraltı kaynaklarını bitirmiştir. Batı dünyasının hedefi şimdi Türkiye'dir" dedi. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Nihat Hekimoğlu'nun sorularına verdiği cevapların bugünkü bölümünde Türkiye'deki ABD karşıtlığına değindi. ABD'nin ektiğini biçtiği tespitinde bulunan Prof. Dr. Haydar Baş, ABD'nin bu gerçeği göremeyecek derecede medeniyetten yoksun olduğunu belirtti. Türk ekonomisine de değinen Prof. Dr. Haydar Baş, maden yataklarımızın yok pahasına peşkeş çekilmesinden, toprağını çok seven Türk milletinin birtakım dayatmacı politikalarla toprağını elinden çıkarma noktasına sürüklendiğine işaret ederek BTP iktidarında madenlerdeki talanın da, toprağına bağlı Türk milletinin de bütün sorunlarının çözüleceği, sanayici ve işadamlarımızın ise asıl imparatorluklarını yaşayacağı müjdesini verdi.

n Hocam, Türkiye'nin çok zengin maden yataklarına sahip olduğu bir gerçek. Siz Türkiye'de uygulanan maden politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda yapılması gerekenler nelerdir?

Prof. Dr. Haydar Baş- Şu anda maden politikası diye bir şey yok. Bütün politikalarda maalesef siyasetimiz Türkiye'yi peşkeş çekme durumuna gelmiştir. Biz, her yerde bunu konuşuyoruz ve bu arkadaşlarımızı da ayıktırmaya çalışıyoruz. Bugün Batı dünyası bütün kaynaklarını kullanmıştır. Yeraltı kaynaklarını bitirmiştir. Batı dünyasının hedefi şimdi Türkiye'dir. Az evvel söylediğimiz konunun izahı bakımından da Türkiye'nin madenleri ABD ve AB'nin değer birimidir. Yani bu coğrafya onlar için elzemdir. Düşünebiliyor musunuz Batı, kendi kaynaklarını bitirdiği noktada altını, boru, toryumu, demiri, petrolü, uranyumu, bakırı ile birçok maden kaynağı bizim yeraltında meknuzdur. Şimdi bunların işlenme durumu söz konusu. Bu iktidar döneminde bunlar yok pahasına, bedava fiyatına, 50 trilyon dolarlık maden rezervlerimiz 1,9 milyar dolara peşkeş çekildi. 50 trilyon nerede 2 milyar dolar nerede. Devlet ve millet maalesef bu kıymetlerden bırak istifade etmeyi uzaklaştırılmış, mağdur hale sokulmuştur.

Vatandaş madenlere

ortak edilecek

Peki yapılması gereken nedir? Bütün bu maden kaynaklarımızı halkın bilgisine arz etmemiz lazım. "Burada şu madenimiz, şurada şu madenimiz var" dememiz lazım. Mesela Çayeli'nde bakır işletmesi var. 15 milyar dolarlık potansiyeli var. Sadece bakır. İçinde altın da var. Bunu 48 milyon dolara özelleştiriyorlar. Bu derece büyük bir yanlış olmaz. Bu olsa olsa peşkeş çekmedir. Yani bu özelleştirilen, yabancı şirketlere verilen madenlerle borç da verilmiyor. Oysa haritamızı elimize alacağız. Vatandaşımıza gideceğiz. "Bak, şu coğrafyada, Gümüşhane'mizde altın, bakır, mermer, gümüş var. Adı üstünde" diyeceğiz. Evvela o bölgedeki insanlarla konuşacağız. "Rezerv olarak şu kadar madenimiz var. Sen millet olarak, ben devlet olarak bir şirket kuralım. Bu şirkette senin de, devletin de payın olsun. Devlet ile sen hem işletmeci, bu madenleri ortaya çıkaran irade sahibi ol, madenci ol, aynı zamanda pazarlamacı da ol" deriz. "Hissenin bir tanesi şudur" demek suretiyle halkın ortaklığına açılan, halkla devleti birleştiren ve aynı zamanda da barıştıran kurumlar, şirketler oluşturmak lazım. Altın için, bor için, toryum için, demir için, kömür için, mermer için, kireç için böyle bütün bunları vatandaşımızın ortaklığına takdim etmemiz lazım. O zaman göreceğiz vatandaşımız yabancı şirketlerin verdiğinin yüz mislini vererek hem kendisi devletine, milletine hizmet etmiş olacak hem de kendisi tüccar olacak. Belki 5 milyar, 10 milyara kendisi pay sahibi olacak ama iki sene sonra bu bizim pazarlamacı ağabeyimiz olacak. Altın şirketinin ortağı olacak. Kısaca bor şirketinin ortağı olacak. Bunu pazarlayan, imal eden olacak. Böyle bir yapılanmaya Türkiye'nin gitmesi şu zeminde farzdır.

Bunu yaptığımızda ne olur? Şu anda milyonlar işsiz. Sadece bu proje Türkiye'deki işsiz milyonları işe kavuşturur. Hem de kendi işini kurar. Kendine güven gelir. Şimdi size soruyorum. Benim devlet olarak kuracağım altın işletmesine ortak olur musunuz olmaz mısınız?

n Oluruz.

Prof. Dr. Haydar Baş- Elbette olursunuz. Bugüne kadar özel şirketler kurulmuş, bunlar maalesef istismar edilmiş, devlet garantisi olmadığı için de halk mağdur edilmiştir. Bizim kuracağımız şirket devletin garantisinde olacağı için böyle bir şey kesinlikle mümkün olmayacaktır. Herkesin istifade edebileceği, devlet garantisinde olacağı planlı, programlı bir döneme geçilmesinin bana göre zamanı gelmiştir, geçmek üzeredir. Türkiye'yi kalkındıracak olan projelerden bir tanesi de işte bu maden projesidir.

Devlet üreticiyi desteklemeli

n Türkiye garip bir ülke. Dünyada petrol fiyatları düşüyor. Türkiye'de dolar düşüyor. Ama hükümet bir yandan petrole, akaryakıta zam yapıyor. Hem de "ekonomi iyiye gidiyor, enflasyon düşüyor" deniliyor. Burada bir çelişki yok mu?

Prof. Dr. Haydar Baş- Burada "çelişki yok" diyen sadece iktidar. Vatandaşa gidip sorduğunuz zaman "Onlar bizi enayi mi zannettiler. Benim cebimde ne var. Pazardaki mal nasıl. Bunu biz biliyoruz" diyor. Hatırlarsanız üç ay evvel yaptığımız programlarda Türkiye'deki enflasyonun en az % 40'larda olduğunu tek tek izah etmiştik. O da zaruri gıda maddelerinde idi. Diğer mamullere el atsak enflasyon % 50'lere çıkar. Yani "Türkiye'de enflasyon düştü, düşüyor" laflarının hepsi hikaye. Deflasyon olmasına rağmen Türkiye'de pahalılık yine almış başını gidiyor. Durum bu olmasına rağmen benzine neden zam yapılıyor? Yapmak mecburiyetinde. Çünkü şu anda bizim maliye politikamız bağımsız değil. Ortada IMF'nin dayatmalarıyla yapılan programlar var. Adam bir taraftan yaranmak istese diğer taraftan başına taş düşüyor. Açık veriyor. Kapatması için ne yapacak? Benzine idi, gaza idi, tuza idi ilave zamlar yapıyor.

Yeni bir tarım yasasıyla envanter çıkarma girişimi var. Vergi kaçırmaması için millete "ne yetiştiriyorsun bunu bana bildir" diyecekler. Bunu, "ne kadar yetiştiriyorsun, aferin, ne de güzel yaptın" demek için değil, elindekinin vergisini almak için yapıyorlar. Böyle şey mi olur? Üretim yapan vatandaşı devletin desteklemesi lazım, önünü açması lazım. Kanaat-i şahsiyem odur ki milletin üretimini teşvik edecek unsurları devreye koyacağız. Faizsiz krediler vereceğiz. Bir ise ona çıkartmaya çalışacağız. Vatandaş geçimini, rahatını iyi temin ettikten sonra üretimi yapan kesime de iyi müşteri olma kabiliyetini elde edecek. Bizim Pazar dediğimiz sınıf işte bu insanlardan meydana geliyor. Esnafı, memuru, işçisi, köylüsü, çiftçisi, denizcisi üretilen mamullere pazar olmadıktan sonra senin mamullerin ne işe yarar? Şimdi sen bir de buna" envanterini çıkar, vergisini alacağım" diyorsun. Bu adam büsbütün parasız kalacak. Dolaylı yoldan Türkiye'nin üretiminin ve pazarlamasının önü kesilecektir. Yapılması gereken bunlar değildir. Yapılması gereken milletin köylüsüyle, işçisiyle, memuruyla, her kesimini sosyal devlet projesi anlayışıyla desteklemektir. Herkesin cebini doldurmak lazım.

İşadamlarına imparatorluk müjdesi

Bir de bana diyorlar "İyi güzel de bir de iş adamları sınıfı var. Onlar hakkında bir şey demiyorsun." Aslında ben çok şey diyorum. İşadamları bizim dönemimizde, bizim düşüncelerimizin Türkiye'de söz sahibi olduğu dönemde asıl imparatorluklarını yaşayacaklar. Zira biz hariciye politikamızla bir kuşak oluşturacağız. Bu kuşağın içerisinde en az 45-50 tane ülke olacak. Burada Türk Lirası hakim noktaya gelecek. Artı, biz bu ülkelerden sipariş alacağız. Bu siparişleri işte o büyük işadamları alacak. Üreticiler alacak. Bugün bir satıyorsa yarın en az on satacak. Çünkü 50 tane ülke ile biz bu işadamlarının hukukunu ortaya koyduk, irtibatını temin ettik, yolunu gösterdik. Şu anda olduğu gibi işadamlarını dolduruyorsun uçağa, götürüyorsun bir ülkeye, "anlaşın" diyorsun; böyle değil. Bizim düşüncemiz çok farklı. Bir defa Türk parasının dünyada hakim konuma gelmesi lazım. İtibarını kazanması lazım. Bunun için de Türkiye veren el olacaktır. Daha fazlasını söylemeyelim ki bazı arkadaşlar kopya çekiyor, işin özünü bilmedikleri için de ağzına gözüne bulaştırıyor. Hem onlar bu tahribatı yapmasınlar, hem de işin ruhu bizde kalsın. Ama işadamları hiç endişe etmesinler. Bugün bir pazarlıyorlarsa yarın en az on pazarlayacaklar. Bugün bir kazanıyorlarsa yarın on kazanacaklar: Zira onun kazandığı kazançtan devlet de ayakta duracaktır. Onun için kendi de razı olacak, devletini de razı edecektir. Devlet de onu etrafında siyasetiyle, askeriyle, bütün iradesiyle olacak, onu bir noktaya taşıyacak. Devlet ve millet, halkından en üst kurumlarına kadar bir bütün ve bir birlik oluşturacaktır.

n TÜSİAD gibi büyük dernek mensubu insanlar da bu projeden faydalanacak öyle mi?

Prof. Dr. Haydar Baş- Tabiî. Mesela Koç'un Türkiye'nin etrafında en az 50 ülkede pazarı olsa Koç bugünkü Koç olmaz ki. Koç bunun devasa örneği ile büyür. Dünyanın en güçlü şirketi olur. Bizim hedefimizdeki Türkiye, örnek ülke olacak Allah nasip ederse.

Türk milleti toprağından koparılıyor

n Türkiye'ye bu yakışır zaten. Hocam, malumunuz ülkede çok ciddi bir sıkıntı var. Neredeyse iş toplumsal patlamaya gelmiş durumda. Tarım bir açılım yapabilecek sektör. Tarımı nasıl desteklemek lazım?

Prof. Dr. Haydar Baş- Nasıl madencilikte çözüm buldu isek tarım konusunda da onun üzerinde bir çözüm bulmamız lazım. Çünkü Türk milleti aslında toprağına bağlı bir millettir. Bugüne kadar uygulanan politikaların tamamı Türk milletini toprağından koparmıştır. Toprağından kopan millet bu sefer yetiştirdiği ürünü değil de toprağını satmaya başladı. Bunlar içler acısı durumlardır. Devletin uzun vadeli faizsiz kredilerle tarım kesimini desteklemesi lazım. Ürün alım garantisi vermesi, artı sigortalaması lazım. Şimdi tarım kesiminin hiç bir garantisi yok. Eğer hayvancılık yapıyorsa hayvancılık konusunda destek alması lazım. Bunları alırken de yüzde yüz devletin desteği ile almış olması lazım. Kısaca tarım kesiminin hiç bir probleminin olmaması gerekir. Onun sadece vazifesi yetiştirmek, üretmek olması lazımdır. Bunu yaptığı zaman devlet ona pazar bulacak, onun mamullerini satacak, parasını henüz daha ürünü kendisine teslim etmeden altı ay evvel % 50'sini avans olarak verecek, % 50'sini de malını aldıktan sonra verecek. Gübresinden, yakıtından, tohumundan, damızlığından yola çıkıyor adam, üçe mal ediyor, ikiye satıyor. Bu adamın ayakta durması hiç mümkün değildir. Biz aziz milletimize söylemiştik. Açık olarak ifade etmiştik. Sadece bu arkadaşlar değil bunların dışında kim gelirse gelsin aynı mantıkla hareket ettikleri müddetçe bu işe çözüm bulamazlar. Bir defa tarım konusunda bu millete deva olacak olan, ekonomide bu millete deva olacak olan, madencilikte, sanayide deva olacak olan insan bu millet gibi yaşayan, bu millet gibi hayatı özümseyen olacak. Ayağı topraktan kesilmeyen, o toprağı işleyen, işlemesini bilen, kısaca o toprağa biraz da sevdası olan, aidiyet duygusu ile ona bağlı olan mantalitede, mantıkta çile çekmiş insan ve kadrolar olması lazım. Onun için aziz milletimiz artık bundan sonra gazetelerin, televizyonların dolmuşuna binip de sakın iradesini farklı yollarda kullanmasın. O zaman değil toprağından bütün emniyetinden de mahrum kalabilir.

Teşvik konusunda sayın iktidarımızın, sayın Başbakanımızın yaptığı işlemlerin sonunun böyle olmaması mümkün değil. Böyle olacaktır. Bunların adı teşviktir. Özünde teşvik değildir. Nedir teşvik? Elektrik fiyatlarının, enerji fiyatlarının, kredi fiyatlarının düşük olması, vergilerin düşük olması. Adam kazanamıyor ki sen bunları düşük tutsan ne olur. Memlekette pazar kalmamış. Onun için toplu halde çözüm 100 milyarın altında kazanandan bir tek kuruş vergi almamak, onu hiç bir denetime tabi tutmamaktır asıl teşvik. Aksi takdirde bunlar kısa metrajlı tiyatro oyunlarından ibarettir. Bu konuda insanımızın dikkatli olmasını, ayık olmasını diliyorum.
İsrail'in yaptığı terör eylemi
İsrail, uluslararası hukuku ihlal etti
Ayhan Bora Kaplan'ın 15 Temmuz pişmanlığı
'En büyük hatam o kareye girmekti'
'Suistimalleri engellemeye yönelik tedbir'
Şimşek'ten KDV açıklaması
Erdoğan'dan 31 Mart yorumu
'İlk kazanan sandık olmuştur'
Tasarruf genelgeleri kağıt üstünde, vergi artışları gerçek
Kamu ne kadar tasarruf yaptı?
Bakan Şimşek'ten açıklama geldi
'Söylentilere inanmayın'
Yeni imajıyla ilk grup toplantısını yaptı
'Teşekkür önce örgütümüze'
75 kişi hayatını kaybetti, 10 bin 810 kişi yaralandı
Bayram trafiğinin acı bilançosu
Ticaret Bakanlığı'ndan çimento açıklaması
9 Nisan'dan önce gümrüklemesi yapıldı
Yerel seçimi kazanan CHP'yi uyardı
Bahçeli'den yeni anayasa çıkışı
Yargıtay'da başkanlık krizi sürüyor
17 turda da sonuç çıkmadı
Ölümden dönen Zehra nine konuştu
'Parçalayacaklardı, zor kurtuldum'
Sadece karın doyurmanın maliyeti
Minimum 16 bin 646 TL
Tarımda maliyetler yükselmeye devam ediyor
Tarım ÜFE yıllık yüzde 61.87 arttı
Metin Cihan'dan İsrail'le ticaret konusunda yeni belge
'Bize yalan söylediler'
İsrail'in yaptığı terör eylemi
İsrail, uluslararası hukuku ihlal etti
Ayhan Bora Kaplan'ın 15 Temmuz pişmanlığı
'En büyük hatam o kareye girmekti'
'Suistimalleri engellemeye yönelik tedbir'
Şimşek'ten KDV açıklaması
Erdoğan'dan 31 Mart yorumu
'İlk kazanan sandık olmuştur'
Tasarruf genelgeleri kağıt üstünde, vergi artışları gerçek
Kamu ne kadar tasarruf yaptı?
Bakan Şimşek'ten açıklama geldi
'Söylentilere inanmayın'
Yeni imajıyla ilk grup toplantısını yaptı
'Teşekkür önce örgütümüze'
75 kişi hayatını kaybetti, 10 bin 810 kişi yaralandı
Bayram trafiğinin acı bilançosu
Ticaret Bakanlığı'ndan çimento açıklaması
9 Nisan'dan önce gümrüklemesi yapıldı
Yerel seçimi kazanan CHP'yi uyardı
Bahçeli'den yeni anayasa çıkışı
Yargıtay'da başkanlık krizi sürüyor
17 turda da sonuç çıkmadı
Ölümden dönen Zehra nine konuştu
'Parçalayacaklardı, zor kurtuldum'
Sadece karın doyurmanın maliyeti
Minimum 16 bin 646 TL
Tarımda maliyetler yükselmeye devam ediyor
Tarım ÜFE yıllık yüzde 61.87 arttı
Metin Cihan'dan İsrail'le ticaret konusunda yeni belge
'Bize yalan söylediler'

Ayhan Bora Kaplan'ın 15 Temmuz pişmanlığı: En büyük hatam o kareye girmekti

"Ayhan Bora Kaplan" suç örgütü sanıklarının yargılanmasına devam edildi. Duruşmada, örgüt yöneticiliğiyle suçlanan Bora Kaplan savunma yaptı.
16.04.2024 22:11:00
Anadolu Ajansı
Ayhan Bora Kaplan'ın 15 Temmuz pişmanlığı: En büyük hatam o kareye girmekti
Ayhan Bora Kaplan'ın 15 Temmuz pişmanlığı: En büyük hatam o kareye girmekti
"Ayhan Bora Kaplan" suç örgütüne ilişkin 28'i tutuklu 61 sanığın yargılanmasına devam edildi.

Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.

Duruşmada, suç örgütü lideri olmakla yargılanan Bora Kaplan savunma yaptı.

Kaplan, 8 aydır suçsuz yere cezaevinde olduğunu, kendisine iftira atıldığını öne sürdü.

Türkiye'den kaçmak üzereyken yakalandığına ilişkin iddiayı reddeden Kaplan, "Ben geri zekalı mıyım? Niye bilet alayım. Ben o gün ofisimden çıkarken kendi aracımla çıktım. Bana ait olan aracımla havaalanına geldik ve orda yavaşladım. Silahlı kişileri gördüm. Araçtan iner inmez beni yere yapıştırdılar." dedi.

Aracında bulunan 50 bin avroyu, yurt dışına çıkacağı için yanına aldığını söyleyen Kaplan, iş adamı olduğu için bu parayı yanında bulundurduğunu savundu.

"Limon satarak işe başladım"

Kaplan, iddianamenin ön yargıyla hazırlandığını, gözaltına alındıktan sonra 8 saat ifade verdiğini, savunmasının baskıyla aldığını iddia etti. Dosya kapsamında birlikte yargılandığı sanıklardan bazılarını ticari ilişkilerinden dolayı tanıdığını, kişisel ilişkilerinin örgüt ilişkisi olarak iddianameye yansıtıldığını iddia eden Kaplan, savunmasına şöyle devam etti:

"Limon satarak işe başladım. Liseyi bitirdim kuruyemişçi açtım. Sonra bir arkadaşım 'Telefonculukta daha çok para var' dedi. Kapattım kuruyemişçiyi, telefoncu açtım. Sonra bir arkadaşım limon pazarında bana bir yer aldı vergi levhası falan da var. Sonra DVD satmaya başladım. 4 tane yerde ayrı ayrı CD dükkanı açtım. Kardeşim de duruyordu başında. Korsan CD'ler çıkınca satışlar düştü. Ben de kadın kıyafeti satmaya başladım. Ardından İstanbul Merter'den aldığım kıyafetleri yine İstanbul'da satmaya başladım."

Kaplan, bir süre sonra Ankara'da gece kulübü açtığını ve mekanında ünlü sanatçıların sahne aldığını anlatarak, "Ardından polislerin anlamsız bir baskısı başladı. Polisler geliyor, ardından Genel Bilgi Toplama (GBT) yapmaya başlıyorlar. 2 saat sürüyor ve insanlar bir şey içemediği için hesap ödemeden gidiyor, iflahımı kuruttular." diye konuştu.

İddianamede adı geçen hiç kimseyle bir örgüt kurmadığını öne süren Kaplan, "Ben kurulu bir mekan almadım, kimsenin mekanına çökmedim." şeklinde konuştu. Kaplan, telefon kayıtlarında geçen "büyük abi" tabirinin kendisine ait bir sıfat olmadığını, gizli tanık ifadelerinin de gerçeği yansıtmadığını savundu.

Kaplan, hiçbir cinayet işlemediğini ve cinayeti azmettirmediğini öne sürerek, 2016'da gerçekleştirilen silahlı saldırıda hayatını kaybeden Mahfuz Tatar'ın, kendisinin talimatıyla suç örgütü üyelerince öldürüldüğü iddiasını da kabul etmedi. Bora Kaplan, Mahfuz Tatar cinayetiyle ilgisinin bulunmadığını, yalan tanıklarla kendisinin suçlandığını iddia etti.

"En büyük hatam o kareye girmekti"

FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi gecesi TRT Genel Müdürlüğü binası önündeki fotoğrafının hatırlatılması ve "TRT'ye gittiğinizde uzun namlulu silahları nereden buldunuz?" sorusu üzerine Kaplan, silahları nasıl elde ettiğini söyleyemeyeceğini belirtti. Bora Kaplan, şöyle devam etti:

"15 Temmuz'da herkesi topladım, sokağa davet ettim. Ardından TRT'ye gittim. Tanıdık, tanımadık fotoğraf çektiriyordu, bana da gel dediler ben de çocuklarıma anı olsun diye o kareye girdim. Keşke girmeseydim. Sonra lanetlendim. Sonra muhalifler ve sözde gazeteciler hakkımda 'Soylu'nun gizli adamı' gibi şeyler söyledi. En büyük hatam o kareye girmekti."

"Soylu ile bağlantım yok"

​​​​​​​Kaplan, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile herhangi bir bağlantısının olmadığını da ifade etti.

"Ayhan Bora Kaplan" isimli bir suç örgütünün olamayacağını da savunan Kaplan, "Çevremden kimse ailem haricinde bana 'Ayhan' demez, hep 'Bora' derler. Ayhan ismini amcam koymak istemiş, olmamış. Ben sonradan Ayhan ismini kimliğime ekletmek istedim fakat avukatım sabıkam olduğu için böyle bir çelişki yaratmayalım dedi." diye konuştu.

Yargıtay Başkanı seçimi 17. turda da sonuçsuz kaldı

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılan başkanlık seçimlerinin 17. turunda da hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamadı

16.04.2024 12:13:00 / Güncelleme: 16.04.2024 12:34:24
AA
Yargıtay Başkanı seçimi 17. turda da sonuçsuz kaldı
Yargıtay Başkanı seçimi 17. turda da sonuçsuz kaldı

Mehmet Akarca, Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçildi, 4 yıllık görev süresi 24 Mart itibarıyla doldu.

Bu kapsamda Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için Yargıtay üyeleri 25 Mart Pazartesi sandık başına gitti.

Seçimin ilk 16 turunda hiçbir adayın, 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması üzerine bugün 17. tur oylaması yapıldı.

Oylama sonucu Mehmet Akarca 105, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez 104, 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk ise 108 oy aldı. Seçime katılım 328 olarak kayıtlara geçerken, 1 boş oy kullanıldı, oylardan 10'u da geçersiz sayıldı.

Salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçime 18. tur oylamayla devam ediliyor.

Seçimlerde üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekiyor. 

Metin Cihan: Bize yalan söylediler! İsrail'e çimento ihracatı devam ediyor

Ticaret Bakanlığı'nın açıkladığı 54 ürün arasında yer alan çimentonun İsrail'e sevkiyatının sürdüğü ortaya çıktı.
16.04.2024 10:08:00
Haber Merkezi
Metin Cihan: Bize yalan söylediler! İsrail'e çimento ihracatı devam ediyor
Metin Cihan: Bize yalan söylediler! İsrail'e çimento ihracatı devam ediyor
Gazeteci Metin Cihan, Ticaret Bakanlığı'nın açıkladığı 54 maddelik İsrail'e ihracat kısıtlaması kararına rağmen listede yer alan ürünlerin ihracartının devam ettiğini ortaya çıkardı. Metin Cihan, kısıtlama kapsamındaki çimentonun hala Türkiye üzerinden İsrail limanlarına gittiğini belgeledi.

Kamuoyunun tepkisi üzerine, Gazze'de 35 bin kişiye yakın sivili katleden İsrail ile ticaretin kısıtlandığı iddia edilmişti. Ticaret Bakanlığı'nın 9 Nisan'da açıkladığı kararda, 54 ürünün İsrail'e ihracatına kısıtlama getirilmişti.

"Çimento sevkiyatı devam ediyor"

Gazeteci Metin Cihan, Ticaret Bakanlığı'nın 9 Nisan'da İsrail'e yapılan ihracatı kısıtlama kararı aldığını duyurduğu 54 ürün arasında yer alan çimentonun, gerçekte halen İsrail'e sevk edildiğini açıkladı. Cihan, Çanakkale'deki Akçansa limanından kalkan ve İsrail'in Aşdod limanına doğru yola çıkan "Kazime Ana" adlı geminin güzergahını ve sevkiyat bilgilerini sosyal medya hesabı üzerinden paylaştı. Gazeteci, bu bilgilerin uluslararası deniz trafiği kayıtları ile teyit edilebileceğini de ekledi.

Gazze'deki savaş ortamında İsrail ile ticareti devam ettiren Türkiye'nin bu politikası, kamuoyunda ve muhalefet çevrelerinde büyük tepkilere neden olmuştu. "Utanç sevkiyatını durdurun" çağrılarına rağmen devam eden ticaret faaliyetleri, seçimler sonrası yapılan kısıtlama açıklamalarıyla son bulacağı umulmuştu. Ancak Metin Cihan'ın ortaya koyduğu belgeler, hükümetin bu yöndeki adımlarının yetersiz kaldığını gözler önüne serdi.

Bakan'a çağrıda bulundu

Gazeteci Metin Cihan, toplum adına yapılan çağrılara kulak asmayan ve İsrail ile ticareti sürdürdüğü tespit edilen Türkiye'nin, bu ikiyüzlü politikasına son vermesi gerektiğini vurguladı. Ticaret Bakanı Ömer Bolat'a seslenen Cihan, yaptırımların gerçekten uygulanması gerektiğini ifade etti.


Metin Cihan'ın sosyal medya hesabı X'ten yaptığı paylaşım şu şekilde:

"Bize yalan söylediler. Maalesef, Ticaret Bakanlığı'nın "İsrail ile ticareti kısıtlama" açıklamasının gerçeği yansıtmadığını tespit etmiş bulunuyorum. Aşağıda kanıtları sunuyorum. Bildiğiniz gibi, İsrail'e düzenli gönderdiğimiz ürünlerden biri çimento idi. Hatta şöyle de diyebiliriz, İsrail'in neredeyse bütün çimento ihtiyacını biz karşılıyoruz. Ticaret Bakanlığı'nın 9 Nisan'da duyurduğu İsrail ile ticareti kısıtlama kararının içeriğinde 54 ürün listelenmiş ve Çimento bu listede yer almıştı. Bugün net olarak görüyor ve gösteriyorum ki, resmi açıklamaya rağmen, İsrail'e çimento göndermeye devam ediyoruz.

Düzenli Çimento gönderen şirketlerden biri de Sabancı Holding'e bağlı Akçansa. Dün Çanakkale'deki Akçansa limanından kalkan Kazime Ana adlı Türk gemisi şu an Ege Denizinde yoluna devam ediyor ve istikameti İsrail. İki gün sonra Aşdod limanına varıp çimentoyu teslim edecek. Akçansa'dan çok sayıda gemi İsrail'e çimento taşıyor. Kazime Ana bunlardan sadece biri ve şimdiye dek 168 kez İsrail'e sevkiyat yapmış. Çanakkale - Aşdod arasında düzenli olarak gidip geliyor. Verdiğim tüm bilgiler uluslararası deniz trafiği kayıtlarından teyit edilebilir. Ekran görüntülerini de paylaştım. Bilgilerin netliği karşısında Ticaret bakanlığı'nın ya da gönderici şirket Akçansa'nın bir yalanlamaya yelteneceğini düşünmüyorum ancak herhangi bir açıklama yaparlarsa burada paylaşacağımı bilmenizi istiyorum. Toplum adına Ticaret Bakanı Ömer Bolat'tan şunu talep ediyorum: Bu ikiyüzlülüğe ve halkı kandırmaya artık son verin. Listelediğiniz ürünler dahil olmak üzere İsrail ile ticaretin devam ettiğini açıkça söyleyin. Yaptırım uyguluyorsanız da gerçekten uygulayın. Uyguluyormuş gibi yapmayın."

Ayvalık'ta lastik botla denize açılan 42 düzensiz göçmen yakalandı

Balıkesir'in Ayvalık ilçesinde mobil radar tarafından tespit edilen ve Yunanistan'a yasa dışı yollarla geçmek isteyen lastik bottaki 42 düzensiz göçmen Sahil Güvenlik tarafından yakalandı.
16.04.2024 09:33:00
İhlas Haber Ajansı
Ayvalık'ta lastik botla denize açılan 42 düzensiz göçmen yakalandı
Ayvalık'ta lastik botla denize açılan 42 düzensiz göçmen yakalandı
Edinilen bilgiye göre, Balıkesir'in Ayvalık ilçesinde görevli Sahil Güvenlik Mobil Radarı (MORAD-12) tarafından lastik bot içerisinde bir grup düzensiz göçmen olduğu tespit edildi.

Bunun üzerine görevlendirilen Sahil Güvenlik Gemisi (TCSG-61) ve Sahil Güvenlik Botu (KB-115) tarafından hareketli lastik bot durduruldu.

Durdurulan botta 25'i çocuk 42 düzensiz göçmen yakalandı. Sahil Güvenlik botlarına alınan düzensiz göçmenler daha sonra karaya çıkartılarak insani yardım yapıldı.

Düzensiz göçmenler işlemlerinin ardından İl Göç İdaresi yetkililerine teslim edildi.
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.