ABD, maraton yarışının henüz başlarında tıkanan bir atlet gibi; bir çıkış stratejisi olmadığı ve Irak'taki çıkarlarını garanti etmenin kolay bir yolu bulunmadığı için de 'çıkmazın boynuzlarına' oturmuş gibi... 11 Eylül sonrasında yeni yüzyılı, Amerikan yüzyılı olarak ilan eden ve bu yüzyılın tarihini yazmak iddiası ile yola çıkan ABD, maraton yarışının henüz başlarında tıkanan bir atlet gibi; bir çıkış stratejisi olmadığı ve Irak'taki çıkarlarını garanti etmenin kolay bir yolu bulunmadığı için de 'çıkmazın boynuzlarına' oturmuş gibi... Zamanımızdan takriben 2 bin 500 yıl önce yaşayan Çinli stratejist Sun Tzu, 'Taktikleri olmayan stratejilerin, zafere giden en uzun yol; stratejisi olmayan taktiklerin ise yenilgiden önceki gürültü' olduğunu söylemişti. Eğer Sun Tzu haklı ise Irak konusunda son zamanlarda ABD'den yükselen sözler gürültüye benziyor.Son zamanlarda Irak konusunda hazırlanan raporlar, ABD'nin kafasının ne kadar karışık olduğunu da gösteriyor. ABD'den gelen sesler içinde müşterek olan ve artık Başkan George W.Bush'un ve Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın da katıldığı tek husus, Irak'ta ABD'nin durumunun kötü olduğudur... Irak'la ilgili olarak hazırlanan raporların en önemlisini eski dışişleri bakanlarından James Baker'ın eşbaşkanlığını yaptığı grubun raporu oluşturdu. Irak'ta durumun vahim olduğunu ve çözüm için sihirli bir formül olmadığını, ancak ciddi bir strateji değişikliğinin gerektiğini vurgulayan Baker raporu özetle, ABD muharip birliklerinin 2008 yılı başlarında Irak'tan çekilmeye başlamasını, askerlerinin asıl görevinin Irak birliklerini eğitmek olmasını, dış müdahaleleri önleyecek tedbirler alınmasını, Sünniler ile ilişkilerin geliştirilmesini, diyalog ile İran ve Suriye'nin çözüme katkılarının sağlanmasını ve yeni bir İsrail-Filistin barış sürecinin başlatılmasını öngörüyor. Raporun ne kadar gerçekçi ve uygulanabilir olduğu, Başkan Bush'un hangi önerileri, benimseyerek uygulayacağı ABD'de tartışılıyor. Washington Post gazetesine göre Başkan Bush, ABD'nin Irak'taki misyonunu yeniden tanımlarken üç alternatif öncelik kazanacak; birincisi Irak'a 15 bin-30 bin arasında ilave asker göndererek Bağdat'ın güvenliğini sağlamak ve Irak birliklerinin eğitimini hızlandırmak; ikincisi, bölgesel güvenlik yerine teröristlerin elimine edilmesine öncelik vermek; üçüncüsü ise Sünni direnişçilerle temas yerine, Şii toplum ile ilişkileri geliştirmek. Aşağıdaki sorulara cevaplar aranırken, Irak ile ilgili çelişkilerin yaşandığı ABD'de kafaların iyice karışık olduğu anlaşılıyor; ABD askeri gücü, Irak'ta kalsın mı çekilsin mi? ABD Irak'taki askeri gücünü azaltsın mı takviye mi etsin? Eğer çekilecekse ABD birlikleri hemen mi çekilmeye başlasın yoksa 2008 yılından önce mi? ABD ordusu Irak'ta savaşsın mı yoksa sadece Irak birliklerini mi eğitsin? ABD ordusu Irak'ta bölgesel güvenliği mi sağlasın yoksa direnişçilerin peşinden mi gitsin? ABD ordusu Bağdat'ta güvenliği sağlamak için takviye edilsin mi? İran ve Suriye ABD için hedef ülkeler midir yoksa Irak'ta çözüme katlı sağlayacak ülkeler mi? ABD Irak'ta Şiiler ile mi işbirliği yapsın yoksa Sünnilerle mi? Komşu ülkelerin Irak'a olası müdahalesi nasıl önlensin? Aslında ABD Irak'ı ve Iraklıları değil, Irak'taki çıkarlarını ve prestijini yani kendisini kurtarmaya çalışıyor. Irak'a demokrasi yerleştirme bahanesine ise artık kimse inanmıyor. Bundan sonraki olası gelişme ise başta Şii-Sünni çatışması olmak üzere Irak'ta ve bölgede kaosun genişlemesidir. Yazımızı Sun Tzu'nun bir başka sözü ile bitirelim; 'Uzayan bir savaştan yararlı çıkan ülke olmamıştır...' Nejat Eslen/ Radikal