Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Almanca Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Osman Öztürk'ün "Alamanya Türküleri'' konulu araştırmasına göre, 1960'lı yıllarda Almanya'ya başlayan işçi göçü, Almanya kaynaklı ya da odaklı türkü ve şarkıları içeren "Sözlü Türk Göçmen Edebiyatı''nın önemli bir bölümünü oluşturuyor.
Almanya türkülerine konu olan öğeler yıllara göre farklılık ve değişim gösteriyor. 1972 ile 1975 yılları arasında memlekete duyulan hasret, Alman dilini konuşamama, uyum zorluğu ile yoksulluk temaları türkülere giriyor. Aynı dönemde Türkiye'de bıraktığı ailesini yanına aldırmayan ya da bu konuda verdiği sözü tutmadığı için eleştirilen eşler türkü kahramanları olarak beliriyor. Parçalanmış aile konusunu, dili anlaşılamayan Alman kızlarına olan ilgi alıyor.
1976-1979 arasında iki kültürün kıyaslanması, ustabaşına ve Alman'a öfke, ailelerin Almanya'ya getirilmesi ile ortaya çıkan sorunlar, Alman kadınlarla yapılan evlilik ön plana çıkıyor. Almanya'ya gelince değişen eşler, "Karı sen bizim köylüydün, ağır akıllı huyluydun, ne çabuk modaya uydun, vay başıma...'' sözleri ile anlatılıyor.
Bu türkülerde, Türk erkeklerinin Türkiye'ye dönmemesinin sebebi olarak Almanya'da evlenilen Alman kadınları gösterilirken, Alman kızları "yuva yıkan'' kişiler olarak tanımlanıyor.
Almanya acı vatan
1980 ile 1990 arasında ümitsizlik, iki kültür arasında kalma işlenirken, 1990'lı yıllarda, Türkiye'deki yuvanın yıkılması ve Almanya'nın "acı vatan oluşu'' dile getiriliyor. Eskiden az da olsa evine "mark'' yollayan erkeklerden kendilerini Alman kızlarına kaptıranların ailesi ile bağlarının kopuşu bu dönemin önemli konuları arasında yer alıyor. Bu arada, türküler ve şarkılarda en önemli konu değişimi ise, Almanya'yı artık vatan edinen Türkler'in ikinci sınıf vatandaş olarak görülmelerine duyulan tepkiler oluşturuyor. Bu dönemde yaşanan ırkçı saldırılar, "Nazi'', "Dazlak'' ve "Hitler'' gibi kelimelerin Almanya türkülerinin terminolojisine girmesini sağlıyor.
Sayıları hızla artan rap gruplarının yaptığı şarkılarda da bu öfke ve tepki yoğun olarak vurgulanırken, Türkler'e yönelik dışlama ve saldırılara karşı birleşme ve dayanışma çağrıları bu dönemde artıyor.
Gurbet o kadar acı ki...
Almanya türkülerinde genel olarak en fazla, gurbet ve Türkler'in "iki arada bir derede'' kalışları, Almanların kötü tutumları ile Alman kadınlarına duyulan alaka konu ediliyor: Almanlar genel olarak, Türkler'i sömürmeye çalışan maddiyatçı, ikiyüzlü olarak nitelenirken, yok denecek kadar türküde Almanlar'ın davranışlarının övüldüğüne rastlanılıyor.
Almanya türkülerinde Mehmet olarak isimlendirilen Türk işçisi, esmer, namuslu, şerefli, haysiyetli, milliyetçi, yiğit, ancak kadın peşinde koşan, yaşlı Alman kadınlarla yaşayan, yuvasını yıkan kişiler olarak anlatılıyor.
Horlanan, ezilen dazlakların hedefi olan Mehmet, köyünden tarlasını, öküzünü satarak gelmiş gariban olarak bir kişi olarak gösterilirken, en çok Zeynep ismi ile genelleştirilen Türk kadını daha çok kötü olmayan, itaatli, namuslu kavramları ile ifade ediliyor.
Türkülerde bazen karikatürize edilen Türk işçisi mizahi anlamda betimlendiğinde, farklı yönlerine vurgu yapılıyor. Türk işçisi, ucuz bir elbise giymiş, başında fötr, boynunda asılı teyp, ağzında filtreli sigara, elinde bavul ve saz ile tanımlanıyor. Bu tür işçi tiplemesini tamamlayan ikinci aksesuar olarak Mercedes otomobil gösteriliyor.
Almanya türkülerine konu olan öğeler yıllara göre farklılık ve değişim gösteriyor. 1972 ile 1975 yılları arasında memlekete duyulan hasret, Alman dilini konuşamama, uyum zorluğu ile yoksulluk temaları türkülere giriyor. Aynı dönemde Türkiye'de bıraktığı ailesini yanına aldırmayan ya da bu konuda verdiği sözü tutmadığı için eleştirilen eşler türkü kahramanları olarak beliriyor. Parçalanmış aile konusunu, dili anlaşılamayan Alman kızlarına olan ilgi alıyor.
1976-1979 arasında iki kültürün kıyaslanması, ustabaşına ve Alman'a öfke, ailelerin Almanya'ya getirilmesi ile ortaya çıkan sorunlar, Alman kadınlarla yapılan evlilik ön plana çıkıyor. Almanya'ya gelince değişen eşler, "Karı sen bizim köylüydün, ağır akıllı huyluydun, ne çabuk modaya uydun, vay başıma...'' sözleri ile anlatılıyor.
Bu türkülerde, Türk erkeklerinin Türkiye'ye dönmemesinin sebebi olarak Almanya'da evlenilen Alman kadınları gösterilirken, Alman kızları "yuva yıkan'' kişiler olarak tanımlanıyor.
Almanya acı vatan
1980 ile 1990 arasında ümitsizlik, iki kültür arasında kalma işlenirken, 1990'lı yıllarda, Türkiye'deki yuvanın yıkılması ve Almanya'nın "acı vatan oluşu'' dile getiriliyor. Eskiden az da olsa evine "mark'' yollayan erkeklerden kendilerini Alman kızlarına kaptıranların ailesi ile bağlarının kopuşu bu dönemin önemli konuları arasında yer alıyor. Bu arada, türküler ve şarkılarda en önemli konu değişimi ise, Almanya'yı artık vatan edinen Türkler'in ikinci sınıf vatandaş olarak görülmelerine duyulan tepkiler oluşturuyor. Bu dönemde yaşanan ırkçı saldırılar, "Nazi'', "Dazlak'' ve "Hitler'' gibi kelimelerin Almanya türkülerinin terminolojisine girmesini sağlıyor.
Sayıları hızla artan rap gruplarının yaptığı şarkılarda da bu öfke ve tepki yoğun olarak vurgulanırken, Türkler'e yönelik dışlama ve saldırılara karşı birleşme ve dayanışma çağrıları bu dönemde artıyor.
Gurbet o kadar acı ki...
Almanya türkülerinde genel olarak en fazla, gurbet ve Türkler'in "iki arada bir derede'' kalışları, Almanların kötü tutumları ile Alman kadınlarına duyulan alaka konu ediliyor: Almanlar genel olarak, Türkler'i sömürmeye çalışan maddiyatçı, ikiyüzlü olarak nitelenirken, yok denecek kadar türküde Almanlar'ın davranışlarının övüldüğüne rastlanılıyor.
Almanya türkülerinde Mehmet olarak isimlendirilen Türk işçisi, esmer, namuslu, şerefli, haysiyetli, milliyetçi, yiğit, ancak kadın peşinde koşan, yaşlı Alman kadınlarla yaşayan, yuvasını yıkan kişiler olarak anlatılıyor.
Horlanan, ezilen dazlakların hedefi olan Mehmet, köyünden tarlasını, öküzünü satarak gelmiş gariban olarak bir kişi olarak gösterilirken, en çok Zeynep ismi ile genelleştirilen Türk kadını daha çok kötü olmayan, itaatli, namuslu kavramları ile ifade ediliyor.
Türkülerde bazen karikatürize edilen Türk işçisi mizahi anlamda betimlendiğinde, farklı yönlerine vurgu yapılıyor. Türk işçisi, ucuz bir elbise giymiş, başında fötr, boynunda asılı teyp, ağzında filtreli sigara, elinde bavul ve saz ile tanımlanıyor. Bu tür işçi tiplemesini tamamlayan ikinci aksesuar olarak Mercedes otomobil gösteriliyor.