Kültürümüzün, inancımızın ve duygularımızın en güzel tercümanlarından biridir asker mektubu. Yazılı Türk Edebiyatına yansımaları pek az olmakla birlikte, özellikle telefonun bu kadar etkin olmadığı dönemlerde, gurbetten sılaya yegane iletişim yolu olmuştur. Çoğu zaman haftalar sonra yerine ulaşan asker mektubu, hem yazılırken ve hem de okunurken, hacminin çok ötesinde şeyler yaşatır. Mektubun geldi müjdesiyle yerinden sevinçle fırlayan asker anası, mektubu alıp, öpe koklaya komşuya koşar. Öyle ya, mektup, askerdeki biricik evladından gelmiştir, onun haberini, onun kokusunu taşımaktadır. Komşuya koşar çünkü okuma yazması olmadığından, komşunun ilkokula giden çocuğu, askerdeki evladının kelimelere döktüğü ifadeleri ona aktaracaktır. Büyük bir heyecan içinde binbir dua ile ve merasim havasında mektup komşunun çocuğuna uzatılır. Mektup özenle açılır ve çocuk okumaya başlar: "Sevgili anacığım," daha ilk cümlede ana "evladım" diye haykırmamak için kendini zor tutar. "Selam eder mübarek ellerinden öperim. İnşallah iyisindir." Ana daha fazla kendini tutamaz "anan sana kurban olsun" diye cevap verirken bir yandan da dolan gözlerini gizlemeye çalışır. Bu arada mektubu dinlemekte olan komşu kadın hafif bir tebessümle onu seyretmektedir. "Allah'tan dileğim senin iyi ve rahat olmandır. Oğlunu soracak olursan?.", artık bütün duyguları coşan ana, her türlü kontrolünü kaybetmiş, "kuzum, oğlum, yavrum?" feryatları içinde hüngür hüngür ağlamaya başlamıştır. Ana, biricik evladı gözünün önünde kendisiyle konuşuyor gibi bambaşka bir hale bürünmüş, yüreğindeki hasreti, sevgiyi gözyaşlarıyla sel edip akıtırken, komşu kadının hali çok ilginçtir. O hala tebessüm içinde mektubu dinlemekte ve içinden, "ne var bunda bu kadar ağlanacak, amma da gözü sulu kadınmış" diye düşünmektedir. Asker anasının yaşadığı hal, komşu kadın için hiçbir şey ifade etmemekte, hatta aşırı duygusal, realiteden uzak, akılcı olmayan bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Elbette komşu kadından ana gibi davranması beklenemez.İçinde bulunduğumuz günler, vatanımız ve milletimiz için çok kritik günlerdir. Genel Kurmay Başkanımız Sayın Org. Yaşar Büyükanıt'ın, devir teslim töreninde belirttiği gibi "..üzüntü ile ifade ediyor ve bir gerçeği vurgulamak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne kadar hiçbir zaman, bu kadar tehditle aynı anda karşı karşıya gelmemiştir. ?". İç ve dış tehditler bu kadar büyük bir tehlike halini almışken, iktidarın ve bir takım basının olaylara bakışı ve değerlendirmeleri bir hayli ilginçtir. Lübnan'a asker gönderme dahil olmak üzere, PKK, AB, Kıbrıs konulu bütün sorunlara yaklaşımı insana komşu kadının halini hatırlatıyor. Bu milletin evlatları asker anasının halini yaşarken, komşu kadının edasıyla hareket edenlerin "aşırı duygusal, abartılı, komplo senaryosu, vb" gibi değerlendirmeleriyle karşı karşıya kalıyor. Hergün gelen şehit haberlerine aldırmazken, ABD'nin hatırına Mehmetçiği İsrail'in arkasını kollamaya göndermek, AB'nin hatırına Kıbrıs'ı feda etmek, koltuğun hatırına ülkenin temel yapısını bozmak gibi millete rağmen bir çaba içerisinde olanlar, görülüyor ki, bu milletin anası değil, komşu kadın durumundadır. Artık ana ile komşu kadını ayırt etme zamanı gelmiştir. Bu tehlikelerden çıkış, ana edasıyla, ülkeye ve millete sahip çıkmakla mümkündür.
PROF. DR. ÖMER EYERCİO?LU / editor@yenimesaj.com.tr