25 Eylül 2001 tarihinde Türk siyasi hayatına giren Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) kuruluşunun 2. Yıldönümü münasebetiyle İstanbul Radisson Sas Otelinde bir program düzenledi. Tam bağımsız bir Türkiye için çıktığı yolculukta BTP'nin bu yıldönümü programına, esnaf, sanayici, işadamı, bürokrat, spor, medya dünyasından bini aşkın seçkin bir davetli topluluğu katıldı.
Şehitler için saygı duruşu, İstiklal Marşı ile başlayan, TSM sanatçısı Galip Sokullu'nun konseri ile devam eden, BTP'nin kuruluş gerekçeleri ile Türkiye'yi kuşatılmışlıktan kurtarıp bir kâinat devletine dönüştürecek vizyonunu içeren bir sinevizyon gösterisi sunulan programda bir konuşma yapan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye ekonomisinin manzarasını ortaya koydu. Hiç de içaçıcı olmayan bu manzaradan kurtuluş için Milli Ekonomik Model'den başka çıkar yol olmadığını söyledi.
Millet iradesinin adı
Türk ekonomisinin yegane ilacı Milli Ekonomik Model ile ekonomi kurallarının tekrar yazıldığına, ekonomi biliminin gerçek tanımının yapıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, "Bu model, tamamen kendi insanımızın emeği, çalışması ve üretimiyle ülkemizin kalkınmasını ve ekonomik bağımsızlığını hedefleyen bir ekonomi modelidir. Bu yönüyle milli kalkınma modeli, ülkeleri sömürmeyi hedef alan küresel güçlere karşı verilen mücadelenin de adıdır. Bu model bir alternatif değil, ekonomik savaşın yaşandığı günümüz dünyasında yegane kalkınma modelidir. Milli Ekonomi Modeli'nde maksat, ülkemizin kalkınması ve ekonomik bağımsızlığıdır. Ekonomik bağımsızlıktan kasıt, Türkiye'nin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olması, iç ve dış harcamalarını borçlanmadan temin edebilmesidir.
Bu amaç doğrultusunda modelimiz, küresel güçlere karşı duran millet iradesinin adıdır" şeklinde konuştu.
Üretim, üretim, üretim
Milli Ekonomi Modelinde ekonominin dayandığı temel ve en önemli değer ölçüsünün mal ve hizmet üretimi olduğunu, bundan dolayıdır ki üretimi ve sürekli büyümeyi tahrik edecek mekanizmaları çalıştıracaklarını, paranın emeğin ve üretimin devreye girmesini tahrik eden güç vasfını harekete geçireceklerini, aynı zamanda iş ve üretim demek olan tahrik unsuru paranın belli ellerde stok edilmesine yol açan faiz tekelinden kurtarılıp özgürlüğüne kavuşturulacağını, devletin para ihtiyacını senyoraj hakkını kullanmak suretiyle gidererek milletten alınan vergilerin yabancı para tekellerine ikram edilmesinin önleneceğini, milletten alınanın milletin yararına kullanılacağını, halen %3 olan emisyon hacminin olması gereken boyuta, % 30'a çıkarılacağını söyleyen BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, üretim için devlet-özel sektör işbirliğinin zaruretini ortaya koyan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu model liberalizm ve kapitalizmin etkisiz eleman haline getirdiği devleti tekrar devreye alarak, devlet - özel sektör ortaklığı ile kalkınma hamlesi ortaya koyacaktır. Milli Ekonomi Modeli, etkin devlet anlayışıyla, devlete ekonomi hayatında önemli görevler verirken, diğer yandan üretim maliyetlerini düşüren, sıfır faizli kredilerle özel sektörün önü açılacaktır. Belli gelirin altındaki tüketim gruplarından vergi alınmayarak ve sıfır faizli kredilerle tüketim tahrik edilecektir. Üretim ve tüketim açısından hayati öneme sahip para miktarının piyasadan emilmesine izin verilmeyecektir. Paradan para kazanmayı alışkanlık haline getirmiş rantiye kesimine toplumun diğer kesimlerinden gelir transferi haline gelen ekonomi sisteminin yerine, üretim yapanın her zaman kazanacağı ekonomi sistemi getirilecektir. Devlet, ekonomik hayatın içinde olacak yeni teknoloji alanlarında öncü olacak, ürün geliştirmekten ve pazar bulmaktan kaçınmayacaktır. Devlet, girdiği ticari alanlarda özel sektöre rakip değil, öncü olacaktır. Üretim sürecinde özel sektörüyle işbirliği içinde bulunarak girdiği alanlarda önce yan sanayiyi, zamanı geldiğinde de işletmeyi kamu yararını gözeterek devredecektir."
Devlet, "Alan el değil
veren el" olacak
BTP'nin iktidara gelmesiyle uygulanacak Milli Ekonomi Modeli'nde ekonominin çarklarını bozmayacak bir vergi politikasının yürürlüğe sokulacağını, tüketim gurubunun satın alma gücünü sınırlayan etkisinin önüne geçileceğini, toplanan vergilerin devlet borçları karşılığında faize aktarılması suretiyle toplumun bir kesiminden diğer bir kesimine haksız gelir transferine müsaade edilmeyeceğini söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: "Milli Ekonomi Modeli, 'üretici için maliyet unsuru, tüketici için satın alma gücünü sınırlama' özelliğine dikkat çekerek vergi konusunda yepyeni bir anlayış getirmektedir. Modelimizde tüketim gurupları olan memur, işçi, emekli, çiftçi, küçük esnaf kesimlerinden, günümüz için 100 milyarlık bir gelir çıpası koyarak, bu rakamın üzerindeki toplum grubuna üretici, altındakiler içinse tüketici konumu verilmektedir. Tüketici grubun ekonomideki asli görevi tüketim vazifesini sorunsuz bir şekilde yapmaktır. Vergi alınmayacak tüketim gurubu, bu işleviyle üreticinin mal ve hizmetlerine kolayca talip olabilecektir. Vergi alınmadığından satın alma gücü artan tüketici, daha önce alabildiği mal ve hizmet miktarını arttıracağından, üretim grubunun serveti de katlanacaktır. Böyle bir ortamda geliri artan üretim grubundansa, devlet yüksek olmayan bir vergi rakamı talep edecektir. Modelimizde devlet bütçe açıklarını karşılamak için değil, vatandaşına götürdüğü hizmet bedeli kadar vergi alacaktır. Devlet 'alan el değil, veren el' olacaktır."
Ekonomi iyiye gitmiyor
2002 yılı sonu itibariyle iç ve dış borç toplamının 250 milyar dolara baliğ olduğunu, bu borçlara mukabil 51 katrilyon faiz ödendiğini, 2003 yılında da borçları, milli kaynaklarımızı harekete geçirip çalışmak ve üretmek suretiyle ödemek yerine yine iç ve dış borçlanma ile kapatma yöntemini tercih ettiğimizi, bu yöntemin global sermayedarların IMF kanalıyla bize yaptığı bir tavsiye olduğunu, global sermayedarların bu yöntemle para satma konusunda Türkiye'yi çok iyi bir pazar haline getirdiklerini
söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, iç ve dış borçları yılda % 20 oranında arttığı için birkaç sene sonra borcu trilyon dolarlara, ödeyeceği faiz tutarları ise Kentrilyon TL ile ifade edilecek rakamlara ulaşacak bir ülkede yaşadığımızı belirterek "Manzara bu iken ekonominin iyiye gittiğini iddia etmek ya ekonomiyi tersinden okumak ya da 'ne yapayım başka bir çıkar yolum yoktur' demek gibi bir acziyete düşmektir. Ülke iktisat olarak iyiye gitmiyor ve maalesef iyi de idare edilemiyor" dedi. "Bu yolun sonu Türkiye'nin haczidir. Nasıl Duyun-u Umumiye döneminden sonra Osmanlı'nın bir anda işgali söz konusu olmuş ise Türkiye'nin bu kaderi yaşaması kaçınılmaz olabilir. Takdir edersiniz ki ülkelerin birbirini haczi silah ve asker yoluyladır" uyarısında bulundu.
30 milyar dolar ne işe yarıyor?
Mevcut yapıda bile yapılabilecekler olduğuna işaret ederek, "Türkiye'nin merkez bankasında bulunan 30 milyar dolara yakın parasının sadece yıllık kaybı, faiz yüküyle ifade edildiği zaman 20 katrilyondur. Eldeki bu parayla hem borcu azaltmak hem de faiz yükünden kurtulmak gerekirken Merkez Bankasında bu kadar parayı tutmak gaflet ya da cehalettir" diyen Prof. Dr. Haydar Baş, borç yükü ve faiz sarmalından kurtulmanın asıl yolunun devlet ve millet olarak el ele vermek suretiyle ülkenin milli kaynaklarını devreye koymaktan geçtiğini ifade ederek şöyle dedi: "Biz 658 milyar dolarlık bir kaynak paketiyle Türkiye'yi borç ve faiz yükünden kurtarıp mutlu, bol ve bereketli günlere kavuşturacaktık. Bu şansı 3 Kasım da kaybettik. Şimdi iş, milletimizin, bir hamle ile önümüzdeki seçimi iyi değerlendirmesine kaldı."