logo
20 NİSAN 2024

Batı ile çatışma kaçınılmaz

08.03.2005 00:00:00
Gazeteci-Yazar Metin Aydoğan, "Türk milletinin, ulusal varlığa yönelen saldırılara kayıtsız kalmayacağına ve direneceğine inanıyorum. Bu, kaçınılmaz olarak Batı'yla çatışma demektir" dedi.

*Misyonerlik emperyalizm aracıdır

Gazeteci-Yazar Metin Aydoğan, Yeni Mesaj'a konuştu. Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerini değerlendiren Aydoğan, "Misyonerlik, din ya da inançla ilgili bir eylem değil, doğrudan ekonomik çıkarla ilişkili bir girişimdir. Misyonerliğe salt din açısından bakıp buna göre önlem almaya kalkılırsa, yanılgıya düşülmüş olunur. Günümüz misyonerliği, sömürgecilikten gelen, temelinde emperyalist amaçların yer aldığı bir olgudur. Bugün, misyonerlikle mücadele etmek demek emperyalizmle mücadele etmek demektir."

*Tarihi mektuptaki gerçekler

Aydoğan, Merzifon Amerikan Misyoner Okulu Direktörü White'in 1918'da Amerika'ya gönderdiği mektubu hatırlattı. Mektupta şunlar yazılıdır : "Hıristiyanlığın en büyük düşmanı Müslümanlıktır. Müslümanların da en güçlüsü Türkler'dir. Buradaki hükümeti devirmek için, Ermeni ve Rum dostlarımıza sahip çıkmalıyız. Hıristiyanlık için Ermeni ve Rum dostlarımız çok kan feda ettiler ve İslam'a karşı mücadelede öldüler. Unutmayalım ki, kutsal görevimiz sona erinceye kadar, daha pek çok kan akıtılacaktır."

Metin AYDO?AN, 1945'de Afyon'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini İzmir'de, yüksek öğrenimini Trabzon'da tamamladı.1969'da Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ni bitirdi. Yüksek öğrenimi dışında tüm yaşamını İzmir'de geçirdi. Örgütlü toplum olmayı uygarlık koşulu sayan anlayışla , değişik mesleki ve demokratik örgütlere üye oldu, yöneticilik yaptı. Çok sayıda yazı ve araştırma yayınladı, sayısız panel, konferans ve kongreye katıldı. Sürekli üretken ve eylemlilik içinde olan Metin AYDO?AN, yaşamı boyunca yazdı, yaptı ve anlattı. Evli ve iki çocuk babası olan AYDO?AN'ın, Antik Çağdan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler, Nasıl Bir Parti, Nasıl Bir Mücadele, Bitmeyen Oyun-Türkiye'yi Bekleyen Tehlikeler, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye , Avrupa Birliği'nin Neresindeyiz? Ve Ekonomik Bulanımdan Ulusal Bunalıma adlı yayınlanmış altı kitabı vardır. Türkiye'nin elli yıldır süren acı gerçeğini keşfedilmedik nokta bırakmayacak şekilde eserlerinde ve konferanslarında ortaya koyan Metin AYDO?AN'la hayli ilginç bulacağınız misyonerlik konusunda söyleştik. Şu tespiti oldukça manidar: "Devlet okullarının büyük çoğunluğu misyoner okullarını aratmayan bir eğitim bozukluğu içindedir..." İzleyiniz... Sayın Aydoğan, bu sohbetimizde sizinle ülkemizi çok yakından ilgilendiren Misyonerlik faaliyetlerini konuşacağız. İsterseniz önce Misyonerlik kavramından işe başlayalım. Misyonerlik olarak bilinen şey kelime anlamı ve Kilise literatürüyle nedir?

Metin Aydoğan- Türk Dil Sözlüğü, misyonerliği, "Hıristiyanlık dinini yaymakla görevlendirilen kimse, ya da kendini bir düşünceye, bir ülküye adayan kişi" olarak tanımlıyor. Ancak, biliyoruz ki, söyleşimizde söz konusu olan, Hıristiyanlığın yayılmasıyla ilgili olarak kullanılan anlamdır. Türkçe'de misyonerliğin sözcük karşılığı bulunmuyor; çünkü Türklerde, kendi inancını başkalarına kabul ettirmek gibi, kurumsallaşan özel bir çaba, bir anlayış yoktur. Türklerin inançlarını yayması, misyonerlik olarak ifade edilen özel bir çabaya değil, kültürel gelişkinliğin çekici kıldığı, bu nedenle özgür seçime dayanan doğal bir sonuçtu. Güce ya da siyasi çıkara dayanmıyordu.

Köleci, Feodal ve Kapitalist sistemlere denk gelen üç tür Hıristiyanlık

Sözcüğün gerçek anlamıyla Hıristiyan misyonerliği ve onu yaratan Hıristiyanlık dini, Türk ya da Doğu toplumlarına göre farklı anlayışların, farklı değer yargılarının ürünüdür. Hıristiyanlığın 2 bin yıllık tarihi, bir bütün olarak ele alındığında, yüzlerce mezhebe karşın, genel çizgileriyle üç tür Hıristiyanlık'la karşılaşılır. İlk Çağ Hıristiyanlığı, Orta Çağ Hıristiyanlığı ve Yeni Çağ Hıristiyanlığı. Hıristiyan inancı, ekonomik-toplumsal düzenle ilgili olan bu dönemler içinde, birbiriyle çelişen anlayışlar, farklı yapılanmalar ve değişik uygulamalar ortaya çıkarmıştır. Denilebilir ki, İsa'dan günümüze, üç tür Hıristiyanlık yaşamıştır. Köleci, Feodal ve Kapitalist sistemlere denk gelen üç tür Hıristiyanlık..

İlk Çağ Hıristiyanlığı, Roma köleciliğine tepkinin oluşturduğu ortaya çıkış dönemidir. Bu dönem o günün koşullarının doğal sonucu olarak; "iyiliğin egemenliğini" isteyen, "varsılları kınayan yoksulları öven", iyiliği ve barışçılığı öne çıkaran, Hıristiyanlığın "saf" dönemidir. Orta Çağ Hıristiyanlığı, ortaya çıkış söylemleriyle tümden çelişen güç ve varsıllık dönemidir. Kilise'nin bizzat kendisi; geniş toprakları olan, asker besleyen ve mahkemeler kuran büyük ve baskıcı bir güçtür. Bu dönemde din inancı alınıp satılan bir mal haline getirilmiştir. Yeni Çağ Hıristiyanlığı ise, öncülüğünü Protestanlık ve Kalvinizmin yaptığı kapitalist dönem Hıristiyanlığıdır. Bu dönemde Kiliseler'in tümü, sanayi toplumuna ve Avrupa liberalizmine denk düşen, ona hizmet eden din politikaları yürütmüştür.

Görüldüğü gibi, Hıristiyanlığın 2 bin yıllık geçmişi içinde, ekonomik-siyasi düzenlere bağlı olarak biçim değiştirmiş, ancak her dönemde çıkış noktası olarak inanç değil, öyle görünse de maddi güç alınmıştır. Varsıllığın kınanarak "yoksullukta eşitliğin" önerildiği ilk dönemde, "Cennet'ten tapu satılıp" maddi çıkar için "din savaşları" yapıldığı Orta Çağ döneminde, ya da "sosyal eşitsizliğin karşı çıkılmaması gereken bir Tanrı düzeni" olduğu söylenen Yeni Çağ Hıristiyanlığında, çıkış noktası hep maddiyattır. Başlangıçta yasaklanan faiz, Orta Çağ'da üstü örtülerek kullanılmış, Yeni Çağ'da kutsanarak düzenin temeline yerleştirilmiştir.

Misyonerlik

emperyalizm aracıdır

Din inancına maddi çıkar girdiğinde, misyonerlik olarak tanımlanan eylemin devreye girmemesi kaçınılmazdı. Hıristiyan Batı'da, ekonomik-siyasal düzenin egemenleri, misyonerliği aynı orduları ya da ticari ilişkileri gibi, maddi yarar için ustaca kullandılar.

Görevli kıldıkları ya da kişisel olarak gerçekten dine hizmet ettiğini sanan insanları, çıkar sağlayacağı toplumlara gönderdiler. Bu yolla ordularının hareketlerine zemin hazırladılar. Misyonerlik tanımı, bu nedenle, "Hıristiyanlığın yayılmasıyla" bütünleşti. Açıkça söyleyebiliriz ki Misyonerlik, din ya da inançla ilgili bir eylem değil, doğrudan ekonomik çıkarla ilişkili bir girişimdir. Misyonerliğe salt din açısından bakıp buna göre önlem almaya kalkılırsa, yanılgıya düşülmüş olunur. Günümüz misyonerliği, sömürgecilikten gelen, temelinde emperyalist amaçların yer aldığı bir olgudur. Bugün, misyonerlikle mücadele etmek demek emperyalizmle mücadele etmek demektir; ya da bir başka söylemle, emperyalizme karşı mücadele etmeden, misyonerlikle mücadele etmek olası değildir.

"Gelip bizi sömürsünler"diyen varsa...

n Misyonerlik yöntemleri nelerdir? Türkiye'de uygulananlar nelerdir? Misyoner faaliyetlere bir sınırlama getirilmesi gerekmiyor mu? Yoksa herkes inancının gereğini yerine getirsin ya da isteyen istediğine inansın mı?

Aydoğan-Türkiye'de uygulanan misyonerlik yöntemlerini, benim burada saymam, günlük gazeteleri (yurtsever yayın yapan gazeteleri) yinelemek olur. Her gazete okuru ya da, yaşadığı kentte neler olduğunu biraz izleyen her birey, bu yöntemleri değişik biçimleriyle görmektedir. Sınırlama sorunuza ise, sanıyorum yukarıda yanıt vermiş oluyorum. Herhangi bir kişi eğer, "ben emperyalizmden yanayım, gelip bizi sömürsün" diyorsa, misyonerliğe, elbette bir sınırlama getirmemelidir. "İsteyen istediğine inansın mı?" sorusuna olumsuz yanıt vermek, biz Türkler için olası değildir. Ancak birinci sorunuza verdiğim yanıtta anlatmaya çalıştığım gibi misyonerlik inançla değil, emperyalizmle ilişkili bir sorundur.

Bölücülük, misyonerliğin varlık nedeni

n Misyonerlik adı altında Türkiye'de bölücülük yapılıyor mu?

Aydoğan- Mustafa Kemal Atatürk dönemi dışındaki (1923-1938) 200 yıl içinde Türkiye'de sürdürülen misyonerlik çalışmalarının tümü, "bölücülük" amacı üzerine oturtulmuştur. Başka bir seçenek yoktur, olamaz da. "Bölücülük" misyonerliğin varlık nedenidir. "Din özgürlüğü", "geri kalmış insanları aydınlatma", ya da "hastalara-yoksullara insani yardım" gibi söylemler, elbette gerçeği yansıtmayan propaganda sözcükleridir. Misyonerler yurttaşı oldukları ülkelerin ve bağlı oldukları merkezlerin politikalarını yürütürler. Bu da, yapıldığı ülke için kaçınılmaz olarak, "bölücülük" ya da daha geniş bir tanımlamayla kültürel yozlaşma ve ekonomik-siyasi çözülme demektir.

Misyonerlerin Türkiye'de hangi anlayışla çalıştıklarını ve ne yapmak istediklerini daha iyi anlamak için, geçmişte yaşanmış olayları belgelere dayalı olarak aktarmak, okuyucu için daha yararlı olacağı kanısındayım. Örneğin Genelkurmay Başkanlığının yayımladığı Türk İstiklal Harbi adlı yapıtta, bugün için son derece aydınlatıcı olan bir misyonerlik belgesi vardır. Belge, Merzifon Amerikan Misyoner Okulu Direktörü White'in 1918'da Amerika'ya gönderdiği bir mektuptur. Mektupta şunlar yazılıdır : "Hıristiyanlığın en büyük düşmanı Müslümanlıktır. Müslümanların da en güçlüsü Türkler'dir. Buradaki hükümeti devirmek için, Ermeni ve Rum dostlarımıza sahip çıkmalıyız. Hıristiyanlık için Ermeni ve Rum dostlarımız çok kan feda ettiler ve İslam'a karşı mücadelede öldüler. Unutmayalım ki, kutsal görevimiz sona erinceye kadar, daha pek çok kan akıtılacaktır."

White'in bunları yazdığı günlerde, Mustafa Kemal Anadolu'da ulusal direniş örgütlemeye çalışıyor, mandacılar ise, Amerikan himayesinin kabul edilmesi için var güçleriyle çalışıyorlardı.

Amaç Anadolu'nun jeolojik ve stratejik varsıllığını ele geçirmek

n Misyonerliğin asıl amacı Anadolu'yu Hıristiyanlaştırmak mı?

Aydoğan- "Misyonerliğin asıl amacı Anadolu'yu Hıristiyanlaştırmak" değil, "Anadolu'nun jeolojik ve stratejik varsıllığını ele geçirmek için yozlaştırmak ve kimliksizleştirmektir." Hıristiyanlık bu amaç için kullanılan bir araçtır. Burada artık, sözkonusu olan, 'din' değil; siyasi-ekonomik bağımlılığın, medya bozulmasının, inanç karmaşasının ya da azınlık isteklerinin birleştiği politik bir girişimdir. Türkiye ve Türkler tümüyle Hıristiyan olsa bile Batı kapitalizminin Türkiye'ye yönelik sömürgen baskısı sürecektir. "Avrupalı Hıristiyanlar", konu ekonomik çıkar olduğunda, guruplar halinde ya da tek tek, birbirlerini boğazlamadılar mı? Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nda, 80 milyon "Hıristiyan" diğer "Hıristiyanlarca" öldürülmedi mi? Emperyalizm, dini kullanır, ancak dine değil, maddi çıkara bağlı kalır.

Avrupalıların, bağlı olarak misyonerlerin, Türkiye'ye ve Türklere bakışını Alman Profesör Fritz Neumark çok açık ve çarpıcı biçimde açıklamıştır. Türkiye'de de dersler veren bu bilim adamı; "Avrupalı Türkleri sevmez; sevmesi de mümkün değildir. Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların ve Kilisenin yüzyıllardır hücrelerine sinmiştir. Avrupalılar, Türkleri Müslüman olduğu için sevmez ama laiklik şöyle dursun, Türkler Hıristiyan olsa da, onlara düşman olmaya devam eder" derken, sorunuza belki de en iyi yanıtı vermiş oluyor.

Devamı yarın...
Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz
Beşiktaş 5 maç sonra kazandı
Galibiyet Serdar Topraktepe yönetiminde geldi
Geçen yılki yatırım tutarı 3.7 milyar dolar
5 yılda 11.2 milyar dolarlık yatırım yaptı
Randevusunu iptal etmeyen yandı
Koca'dan MHRS açıklaması
Seçim sonrası ilk karşılaşma
Özel ve Kılıçdaroğlu aynı karede
Polis aracında ağlayarak pişman olduğunu söyledi
Jandarma üniforması ile GBT yapıyordu
İsviçre'de çıkan haber tartışma yaratmıştı
Beypazarı'ndan 'mevzuat' açıklaması
Yeni seçilen CHP’li başkanların ‘genelge’ sıkıntısı
Liyakat mi sadakat mi?
İsrail, Suriye'nin hava savunma sistemlerini hedef aldı
Saldırıda maddi hasar meydana geldi
Polat çiftine 'vergi usul kanuna muhalefet'ten tahliye
Diğer suçlardan 'tutukluluk' devam ediyor
CHP'den iktidarın arazi satışlarına tepki
'AKP enkaz bırakarak çöküyor'
Yüksek et fiyatı sorunu ithalatla çözülemez
Et ürünlerinde KDV kaldırılsın
Merkez Bankası anketi açıklandı
Dolar, enflasyon, faiz tahminleri belli oldu
Gelecek burada
10 yılda 20 kat büyüyecek
Çocuk nüfusumuz açıklandı
Nüfusumuzun yüzde 26'sı çocuk
Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz
Beşiktaş 5 maç sonra kazandı
Galibiyet Serdar Topraktepe yönetiminde geldi
Geçen yılki yatırım tutarı 3.7 milyar dolar
5 yılda 11.2 milyar dolarlık yatırım yaptı
Randevusunu iptal etmeyen yandı
Koca'dan MHRS açıklaması
Seçim sonrası ilk karşılaşma
Özel ve Kılıçdaroğlu aynı karede
Polis aracında ağlayarak pişman olduğunu söyledi
Jandarma üniforması ile GBT yapıyordu
İsviçre'de çıkan haber tartışma yaratmıştı
Beypazarı'ndan 'mevzuat' açıklaması
Yeni seçilen CHP’li başkanların ‘genelge’ sıkıntısı
Liyakat mi sadakat mi?
İsrail, Suriye'nin hava savunma sistemlerini hedef aldı
Saldırıda maddi hasar meydana geldi
Polat çiftine 'vergi usul kanuna muhalefet'ten tahliye
Diğer suçlardan 'tutukluluk' devam ediyor
CHP'den iktidarın arazi satışlarına tepki
'AKP enkaz bırakarak çöküyor'
Yüksek et fiyatı sorunu ithalatla çözülemez
Et ürünlerinde KDV kaldırılsın
Merkez Bankası anketi açıklandı
Dolar, enflasyon, faiz tahminleri belli oldu
Gelecek burada
10 yılda 20 kat büyüyecek
Çocuk nüfusumuz açıklandı
Nüfusumuzun yüzde 26'sı çocuk

Tokat depreminde 5 bina yıkıldı, 15 bina ağır hasar aldı

Tokat'ta incelemelerde bulunan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Refik Tuzcuoğlu, "Şu ana kadar alınan 500 ihbardan 50 yapı incelendi, 5 yıkık, 15 de ağır hasarlı yapı tespit edildi" dedi.
19.04.2024 16:34:00
İhlas Haber Ajansı
Tokat depreminde 5 bina yıkıldı, 15 bina ağır hasar aldı
Tokat depreminde 5 bina yıkıldı, 15 bina ağır hasar aldı
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Refik Tuzcuoğlu, Tokat'ta 5.6 büyüklüğündeki depremin merkez üssü olan Sulusaray ilçesinde incelemelerde bulundu.

Tokat Valisi Numan Hatipoğlu, Bakan Yardımcısı Tuzcuoğlu'na deprem hasarı hakkında bilgi verdi. İlçe hükümet konağı önünde gazetecilere açıklama yapan Tuzcuoğlu, "Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız olarak da Sayın Bakanımız Mehmet Özhaseki beyin hemen talimatlarıyla biz de kendi bakanlığımızın çalışmaları açısından her türlü önlemi, tedbiri ve gayreti ortaya koyduk. Arkadaşlarımızı çok hızlı bir şekilde bölgeye sevk ettik. Gerek çevre illerden buraya transfer ettiğimiz teknik arkadaşlarla, gerekse bakanlık merkezinden buraya yönlendirdiğimiz teknik ekiplerimize, hasar tespit ekiplerimizle birlikte gerek Yozgat ve Tokat'ta çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Şu anda 20 ekip 50 teknik personelle birlikte bu çalışmalarımız yürüyor, ihtiyaç halinde yine Sayın Valimizin, yine AFAD'ımızın koordinasyonunda teknik ekip sayılarımızı arttırabiliriz. Birkaç gün içerisinde de inşallah bu bölgedeki tüm hasar tespitlerini de tamamlamayı düşünüyoruz" dedi.

"Ağır hasar 99 öncesi yapılan binalarda"

Tuzcuoğlu yaptıkları incelemede depremde ağır hasar alan binaların 1999 yılı öncesi yapılan binalar olduğuna dikkat çekerek, "Gerek Tokat'ta gerek Yozgat'ta baktığımız zaman ağırlıklı olarak hasar gören yapıların yine 1999 öncesi binalar olduğunu tespit ediyoruz. Bunların çoğunluklu olarak 40-50 yıl öncesine ait kerpiç yapılar, yığma yapılar, mühendislik ve fen hizmetlerinden yoksun olan yapılmış olan binalar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla ülkemiz bir deprem bölgesidir. Gerek kuzeyden geçen fay hatları, gerek Doğu Anadolu ve güneyden geçen fay hatları, gerekse Ege ile Ege'deki fay hatlarını göz önüne aldığınız zaman ülkemizin tamamı çok önemli bir deprem bölgesi oluyor. Himalayalar'dan Alp'lere kadar uzanan bu hat içerisinde bizim ülkemiz depremsellik açısından, risk açısından beşinci ülke konumunda. Öyle olunca muhakkak suretle biz yapılarımızı sağlam, sıkı ve mühendislik hizmetleri çerçevesinde inşa etmek zorundayız. Depremden çok fazla bir şey olmayabilir. Ama yapılarımız eğer ona dayanaklı değilse o zaman maalesef istenmeyen tablolarla karşı karşıya kalıyoruz" diye konuştu.

"500 ihbar geldi, 5 bina yıkıldı, 15 bina ağır hasar aldı"

Tuzcuoğlu, depremin ardından 500'e yakın ihbar alındığını ifade ederek şunları söyledi:

"Değerli arkadaşlar Tokat ilimizde bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmalarda 500 ihbar aldık şu ana kadar. Bu ihbarların sayısı artabilir. Özellikle şu anda hemşehrilerimizin bir kısmı evlerine giremiyorlar. Bunlar giriş yapmaya başladıkları zaman muhtemeldir ki orada birtakım ihbarlar da alınacak. Bu ihbarların sayısı artabilecek ve biz de yapılan her türlü ihbara teknik ekiplerimizle beraber hemen gidip yerinde inceleme, araştırma ve neticelerimizi ortaya koyacağız. Şu ana kadar incelenen 50 yapıdan 5 tanesi yıkık görünüyor. Yine 15 tane ağır hasarlı yapı görünüyor. Az önce de bahsetmiş olduğum gibi bunların büyük çoğunluğu yine kerpiç işte yığma yapılar. Mühendislik hizmetinden yoksula yapılmış olan yapılar. Diğerlerini de yine en kısa sürede tamamlamış olacağız. Kamu binalarımızla alakalı bir hasar görünmüyor. Bu sevindirici bir şey. Aslında depremle alakalı bizi en çok teselli bulduran konu bir can kaybı olmaması."

İliç'te bir işçinin daha naaşına ulaşıldı

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Erzincan'ın İliç ilçesinde maden sahasında meydana gelen heyelanda toprak altında kalan 9 işçiden birinin daha naaşına ulaşıldığını bildirdi

19.04.2024 12:15:00 / Güncelleme: 19.04.2024 12:19:14
AA
İliç'te bir işçinin daha naaşına ulaşıldı
İliç'te bir işçinin daha naaşına ulaşıldı

Bayraktar, X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, maden sahasındaki arama çalışmalarına ilişkin bilgi verdi.

Kazanın gerçekleştiği 13 Şubat'tan bu yana arama çalışmalarının aralıksız devam ettiğini anımsatan Bayraktar, "Erzincan İliç'te maden sahasında meydana gelen heyelanda ilk günden bu yana aralıksız olarak devam eden arama çalışmaları neticesinde bu sabah bir işçi kardeşimize daha ulaştık. Kardeşimize Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Tüm canlarımıza ulaşana kadar yoğun çalışmalarımıza devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

Bayraktar, 5 Nisan'da da İliç'te maden ocağında toprak altında kalan bir işçinin naaşına ulaşıldığını bildirmişti.

Cenaze Adnan Keklik'e ait

Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu, AA muhabirine, Sabırlı Deresi bölgesinde ulaşılan cenazenin Adnan Keklik'e ait olduğunu belirterek, aileye başsağlığı diledi.

Aydoğdu, bölgedeki çalışmaların aralıksız sürdüğünü ifade etti.

Erzincan'ın İliç ilçesindeki altın madeni sahasında 13 Şubat'ta meydana gelen toprak kaymasında 9 kişi kaybolmuş ve 5 Nisan'da işçilerden Uğur Yıldız'ın cenazesine ulaşılmıştı. 

Mersin'de şafak operasyonu: 78 gözaltı

Mersin'de haklarında çeşitli suçlardan yakalama kararı bulunan şahıslara yönelik sabah saatlerinde gerçekleştirilen şafak operasyonunda 78 kişi gözaltına alındı
19.04.2024 11:20:00
İhlas Haber Ajansı
Mersin'de şafak operasyonu: 78 gözaltı
Mersin'de şafak operasyonu: 78 gözaltı
Mersin'de haklarında çeşitli suçlardan yakalama kararı bulunan şahıslara yönelik sabah saatlerinde gerçekleştirilen şafak operasyonunda 78 kişi gözaltına alındı.

İl Emniyet Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, dolandırıcılık, yaralama, hakaret, hırsızlık ve tehdit gibi suçlardan haklarında yakalama kararı bulunan şahısların yakalanmasına yönelik Asayiş Şube Müdürlüğü Aranan Şahıslar Büro Amirliği koordinesinde operasyon düzenlendi. İl genelinde 30 adrese düzenlenen şafak operasyonunda 78 kişi yakalanarak gözaltına alındı.

Gözaltına alınan şahıslarla ilgili işlemlerin sürdüğü bildirildi.

Türkiye nüfusunun yüzde 26'sı çocuk

Türkiye'nin, geçen yıl sonu itibarıyla 22 milyon 206 bin 34 olarak belirlenen çocuk nüfusu, ülke nüfusunun yüzde 26'sını oluşturdu
 

 
19.04.2024 10:34:00 / Güncelleme: 19.04.2024 10:43:28
AA
Türkiye nüfusunun yüzde 26'sı çocuk
Türkiye nüfusunun yüzde 26'sı çocuk

Türkiye İstatistik Kurumu, 2023 yılına ilişkin çocuk istatistiklerini açıkladı.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre, 2023 yıl sonu itibarıyla Türkiye nüfusu 85 milyon 372 bin 377 kişi iken bunun 22 milyon 206 bin 34'ü çocuk olarak kayıtlara geçti.

Çocuk nüfusun yüzde 51,3'ünü erkek, yüzde 48,7'sini kız çocuklar oluşturdu.

Birleşmiş Milletler tanımına göre, 0-17 yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1970 yılında toplam nüfusun yüzde 48,5'ini oluştururken bu oran 1990'da yüzde 41,8 ve 2023'te yüzde 26 oldu.

Nüfus projeksiyonlarına göre, çocuk nüfus oranının 2030'da yüzde 25,6, 2040'ta yüzde 23,3, 2060'ta yüzde 20,4, 2080'de yüzde 19 olacağı öngörüldü.

Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2023'te çocuk nüfus oranının AB ortalaması yüzde 18 oldu.

AB üye ülkeleri içinde en fazla çocuk nüfus oranına sahip ülkeler sırasıyla yüzde 23,4 ile İrlanda, yüzde 21,1 ile Fransa ve yüzde 20,9 ile İsveç olarak kaydedildi.

Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu ülkeler ise sırasıyla yüzde 15,1 ile Malta, yüzde 15,4 ile İtalya, yüzde 15,9 ile Portekiz olarak belirlendi.

Türkiye'nin çocuk nüfus oranının AB'ye üye ülkelerden daha yüksek olduğu görüldü.

 

logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.