Bugün Kurban Bayramı. Aziz milletimizin ve İslam aleminin bayramlarını tebrik eder, insanlığa hayırlar ve bereketler getirmesini yüce Allah'tan niyaz ederiz
Hac ve KurbanHayat bir bütün olarak ubudiyet çizgisinde ele alındığında görülür ki, kulun, boşa harcayacağı bir anı, veya bir kaç kuruşu, herhangi bir işi, hatta sözü yoktur. Düşünce, fikir, fiil, mevki ve servetiyle insan, inancının mümessili olduğunun idraki içinde hayatını yaşamalı ve değerlendirmelidir. İbadetler kulu bu ölçüye kavuşturmak, hayatın tamamını bu manada değerlendirmek içindir. Her ibadet ayrı bir mana ile hayatımızı şekillendirip, yönlendirir. Hac ve kurban bu manada fevkalade öneme haiz birer ibadettir. Her anı ve her cüz'ü için ciddi yorumlar yapıldığında bu ibadetlerin hayatın bir özü ve bir seyri olduğunu görmek mümkündür. Bu cümleden olarak hac ibadeti bütün olarak imkânların seferber edildiği hem bedenî, hem de mali bir ibadettir. Mal ve canın Allah yolunda kullanılacağının, gerektiğinde de her ikisinin de terkedilip Allah'a gidilebileceğinin bir ifadesidir. Hac farizası için bir noktaya yönelen ve ilahi bir gündemin çerçevesinde birleşen Müslümanların her türlü dünya işlerinde aynı mana bütünlüğünde hareket etmelerinin kaçınılmaz bir misalidir. Bu yönüyle hac ibadeti dünya tarihinin en büyük sosyal hadiselerinden biridir. Bütün Müslümanların süpergüç tabir edilen devletlerin, hatta kendi zayıf iradelerinin dışında; ilahî bir program ile ana merkezde toplanmaları, aynı şartlar altında yalnız Allah'ın kulu odukları için, "Mü'minler, ancak kardeştir" gerçeği ile kucaklaşmaları, yardımlaşmaları her türlü dünya işlerini müzakere ve iştişare etmeleri tamamıyla ilahî bir kongre olmasının gereğidir.
Bilhassa bütün ittifakların İslâm aleyhine kurulup, faaliyette bulundukları şu asırda, Müslüman, her ibadetini, hususen hac farizasını bir fırsat-ı ilahi olarak düşünüp değerlendirmelidir. En son ve yegâne doğru olan cihanşumûl dinine, milyarlarca insan gücüne, sanayi ve teknolojinin damarındaki kanı olan petrol zenginliklerine, coğrafya olarak da dünyanın merkezine sahip olmalarına rağmen, en mahrem yeri olan kalbinde dahi inancına yer bulmayanların hiç bir hak ve hürriyet iddiasında bulunmaya güçleri yetmez.
Ayrıca hac ve kurban ibadetleri sayısız hikmetlerin ve sırların kaynağı olarak da üzerinde durulması, düşünülmesi gerekli ve zaruridir. Bunların bir kaçını hatırlatmakta fayda vardır. Sıra ile takip edecek olursak: En yakın aile ve çevre fertlerinden başlayarak onları, onlardan gelecek olanları, o ana kadar elde ettiği dünya nimetlerinden sadece yol ihtiyacı kadarını yanına alıp ve bütün bunların hesabını vermek üzere Cenab-ı Hakk'ın davetine icabet etmek, ilk akla gelendir. Dünyanın dört bucağından renk, ırk, coğrafya farkı gözetmeden bütün Müslümanların bir man'a ve o mananın mekân olarak tecelli ettiği makama yönelmeleri, bembeyaz ihramlar içerisinde, baş açık, yalın ayak bir vaziyette yanyana-omuz omuza bir araya gelmeleri her türlü engellerin aşılarak dünya hayatında da bir ve beraber olmanın gerekliliğini göz önüne sermektedir. Nasıl bir gücün meydana geleceğinin madde ve mana planındaki en güzel isbatını vermektedir. Her bölge için tahsis edilmiş mikat denilen ihrama girme mahallerinden itibaren tek bir şekil ve düşünce ile yola devam ederek arzu edilen eşitliği İslam'da mümükün olacağını her dünya işlerinin hallinin de ancak böyle geçekleşeceğini görerek, aynı mana ve ruh olgunluğu içinde Cenab-ı Hakk'ın huzurunda dua ve niyazda bulunmak, geçmişte pişmanlık duyarak af taleb etmek, mahşerde toplanan ve dünyaya tekrar dönsek Allah'a hakkıyla kulluk etsek diyenleri o anın heyecan ve korkusu içinde olanların bir benzerinden başka şey hatırlatmamaktadır. Milyonların Arafatta toplanmaları mahşerin bir ifadesidir. Herkes ilahî adaletin gölgesinde niyet ve amelinin hesabı için oradadır. Şeytan'ın Hz. Adem (as) ile Hz. Havva anamızı kandırıp Cennetten çıkmalarını temin ettikten sonra, yıllarca süren ayrılığın ardından pişmanlıkları neticesinde Arafat'ta bir araya gelmeleri bütün Müsülmanlar için sadece ilahi bir dersdir.
İlahî bir cazibe ile milyonların Arşı alâyı tavaf eden melekler gibi Kabe'nin etrafında dönmeleri Hacer-i Esvedi selamlamak, yüz sürüp öpmek gayretleri, bir mekândan ziyade o mekânda vuku bulan ilahî tecellilere mazhar olmak içindir. Bu bir dönüştür ki kâinatın zerreden kürreye dönüşünü anlatır. Bu dönüş ki, "geliş O'ndandır, gidiş O'nadır" gerçeğinin kâinat bütünü içerisindeki genel bir misâlidir. Bütün bunlar yapılırken şeytanın, nefsin ve bunlara ait arzu ve isteklerin reddedilmesi şarttır. Aksi taktirde şeytan ve nefis her an önümüze çıkarak yolumuzu saptırır. Allah ve Resûlünün emirlerini yerine getirmede, hele can ve mal gibi dünya nimetlerinin başında gelen hususlarda şeytan ve nefis insanları çok kolay kandırmaktadır. Nitekim Hz. İbrahim (as) ve Hz. İsmail (as)'a şeytan bu kapıdan girmek istemiş fakat muvaffak olamamıştır. Hz. İbrahim (as)'e oğlunu kurban etmemesi için uğraşan şeytan; Hz. İsmail (as)'da canını aziz tutarak babasına isyan etmesini istemiştir. Her defasında Hz. İbrahim (as) şeytanı taşlayarak kovmuş, emr-i ilahiyi yerine getirmekten vazgeçmemiştir. Bütün hacılar şeytan taşlama hadisesinde bu manayı idrak ile her emr-i ilahide karşısına çıkan şeytanı ve şeytanları karşımızda mücessem ve müşahhas olarak taşlama noktasında olmalıdırlar. Nefsini ıslah etmeden içindeki ve dışındaki şeytanları taşlamadan, reddetmeden kurtulamayacağını bilerek, karşısına her çıktığı yerde mutlaka onu aşması gerektiğine inanacaktır. Çünkü şeytanın bizi nerde, ne zaman ve hangi şartlar içerisinde kandıracağını bilemeyiz. Bu bakımdan her an dikkatli olmak şarttır. Yani her an bir mücadele ve mücahede ruhu ve azmi içinde olmak zorundayız.
Ve Kurban!Cenab-ı Hak kulunu en çok sevdiği şeylerle imtihan eder. Bu bakımdan Hz. İbrahim (as)'ı oğlu İsmali ile imtihan etmiştir. Bir baba olarak Hz. İbrahim (as) en çok sevdiği oğlunu kurban etmekle emrolunur. Bu emir üzere oğlu İsmail'i elinden tutarak bayram yerine getirircesine, karşısına çıkan şeytanı taşlaya taşlaya bütün engelleri aşarak kendi elleriyle kurban etmeye götürür. Çünkü o bilmektedir ki, her şey Allah'tandır ve Allah içindir. Bir tarafta oğlunu kesmekle imtihan olan Hz. İbrahim, diğer tarafta da kendi canıyla imtihana tabi tutulan Hz. İsmail ve bunların karşısında şeytan.. Her kılığa girerek bunlardan birini mutlaka kandırmak istemektedir. Halbuki onlar Allah'a kul olmanın, O'nun yoluna kurban olmanın mana ve maksadını çok iyi biliyorlar. Onlar da en zor imtihan ile bütün insanlığa, hususen "inandım" diyebilen herkese şunu haykırıyorlar: Allah'a giden yolda şeytan ve nefis engeldir. Her fırsatta sizi kandırmak, saptırmak ister. Onu reddediniz, terkediniz, taşlayınız... Sadece ve sadcece Allah'a ve O'nun emirlerini haber verenlere kendi öz canınızı teslim pahasına dost olunuz. Çünkü onlar Allah için emrederler, Allah için isterler.
Hac ve KurbanHayat bir bütün olarak ubudiyet çizgisinde ele alındığında görülür ki, kulun, boşa harcayacağı bir anı, veya bir kaç kuruşu, herhangi bir işi, hatta sözü yoktur. Düşünce, fikir, fiil, mevki ve servetiyle insan, inancının mümessili olduğunun idraki içinde hayatını yaşamalı ve değerlendirmelidir. İbadetler kulu bu ölçüye kavuşturmak, hayatın tamamını bu manada değerlendirmek içindir. Her ibadet ayrı bir mana ile hayatımızı şekillendirip, yönlendirir. Hac ve kurban bu manada fevkalade öneme haiz birer ibadettir. Her anı ve her cüz'ü için ciddi yorumlar yapıldığında bu ibadetlerin hayatın bir özü ve bir seyri olduğunu görmek mümkündür. Bu cümleden olarak hac ibadeti bütün olarak imkânların seferber edildiği hem bedenî, hem de mali bir ibadettir. Mal ve canın Allah yolunda kullanılacağının, gerektiğinde de her ikisinin de terkedilip Allah'a gidilebileceğinin bir ifadesidir. Hac farizası için bir noktaya yönelen ve ilahi bir gündemin çerçevesinde birleşen Müslümanların her türlü dünya işlerinde aynı mana bütünlüğünde hareket etmelerinin kaçınılmaz bir misalidir. Bu yönüyle hac ibadeti dünya tarihinin en büyük sosyal hadiselerinden biridir. Bütün Müslümanların süpergüç tabir edilen devletlerin, hatta kendi zayıf iradelerinin dışında; ilahî bir program ile ana merkezde toplanmaları, aynı şartlar altında yalnız Allah'ın kulu odukları için, "Mü'minler, ancak kardeştir" gerçeği ile kucaklaşmaları, yardımlaşmaları her türlü dünya işlerini müzakere ve iştişare etmeleri tamamıyla ilahî bir kongre olmasının gereğidir.
Bilhassa bütün ittifakların İslâm aleyhine kurulup, faaliyette bulundukları şu asırda, Müslüman, her ibadetini, hususen hac farizasını bir fırsat-ı ilahi olarak düşünüp değerlendirmelidir. En son ve yegâne doğru olan cihanşumûl dinine, milyarlarca insan gücüne, sanayi ve teknolojinin damarındaki kanı olan petrol zenginliklerine, coğrafya olarak da dünyanın merkezine sahip olmalarına rağmen, en mahrem yeri olan kalbinde dahi inancına yer bulmayanların hiç bir hak ve hürriyet iddiasında bulunmaya güçleri yetmez.
Ayrıca hac ve kurban ibadetleri sayısız hikmetlerin ve sırların kaynağı olarak da üzerinde durulması, düşünülmesi gerekli ve zaruridir. Bunların bir kaçını hatırlatmakta fayda vardır. Sıra ile takip edecek olursak: En yakın aile ve çevre fertlerinden başlayarak onları, onlardan gelecek olanları, o ana kadar elde ettiği dünya nimetlerinden sadece yol ihtiyacı kadarını yanına alıp ve bütün bunların hesabını vermek üzere Cenab-ı Hakk'ın davetine icabet etmek, ilk akla gelendir. Dünyanın dört bucağından renk, ırk, coğrafya farkı gözetmeden bütün Müslümanların bir man'a ve o mananın mekân olarak tecelli ettiği makama yönelmeleri, bembeyaz ihramlar içerisinde, baş açık, yalın ayak bir vaziyette yanyana-omuz omuza bir araya gelmeleri her türlü engellerin aşılarak dünya hayatında da bir ve beraber olmanın gerekliliğini göz önüne sermektedir. Nasıl bir gücün meydana geleceğinin madde ve mana planındaki en güzel isbatını vermektedir. Her bölge için tahsis edilmiş mikat denilen ihrama girme mahallerinden itibaren tek bir şekil ve düşünce ile yola devam ederek arzu edilen eşitliği İslam'da mümükün olacağını her dünya işlerinin hallinin de ancak böyle geçekleşeceğini görerek, aynı mana ve ruh olgunluğu içinde Cenab-ı Hakk'ın huzurunda dua ve niyazda bulunmak, geçmişte pişmanlık duyarak af taleb etmek, mahşerde toplanan ve dünyaya tekrar dönsek Allah'a hakkıyla kulluk etsek diyenleri o anın heyecan ve korkusu içinde olanların bir benzerinden başka şey hatırlatmamaktadır. Milyonların Arafatta toplanmaları mahşerin bir ifadesidir. Herkes ilahî adaletin gölgesinde niyet ve amelinin hesabı için oradadır. Şeytan'ın Hz. Adem (as) ile Hz. Havva anamızı kandırıp Cennetten çıkmalarını temin ettikten sonra, yıllarca süren ayrılığın ardından pişmanlıkları neticesinde Arafat'ta bir araya gelmeleri bütün Müsülmanlar için sadece ilahi bir dersdir.
İlahî bir cazibe ile milyonların Arşı alâyı tavaf eden melekler gibi Kabe'nin etrafında dönmeleri Hacer-i Esvedi selamlamak, yüz sürüp öpmek gayretleri, bir mekândan ziyade o mekânda vuku bulan ilahî tecellilere mazhar olmak içindir. Bu bir dönüştür ki kâinatın zerreden kürreye dönüşünü anlatır. Bu dönüş ki, "geliş O'ndandır, gidiş O'nadır" gerçeğinin kâinat bütünü içerisindeki genel bir misâlidir. Bütün bunlar yapılırken şeytanın, nefsin ve bunlara ait arzu ve isteklerin reddedilmesi şarttır. Aksi taktirde şeytan ve nefis her an önümüze çıkarak yolumuzu saptırır. Allah ve Resûlünün emirlerini yerine getirmede, hele can ve mal gibi dünya nimetlerinin başında gelen hususlarda şeytan ve nefis insanları çok kolay kandırmaktadır. Nitekim Hz. İbrahim (as) ve Hz. İsmail (as)'a şeytan bu kapıdan girmek istemiş fakat muvaffak olamamıştır. Hz. İbrahim (as)'e oğlunu kurban etmemesi için uğraşan şeytan; Hz. İsmail (as)'da canını aziz tutarak babasına isyan etmesini istemiştir. Her defasında Hz. İbrahim (as) şeytanı taşlayarak kovmuş, emr-i ilahiyi yerine getirmekten vazgeçmemiştir. Bütün hacılar şeytan taşlama hadisesinde bu manayı idrak ile her emr-i ilahide karşısına çıkan şeytanı ve şeytanları karşımızda mücessem ve müşahhas olarak taşlama noktasında olmalıdırlar. Nefsini ıslah etmeden içindeki ve dışındaki şeytanları taşlamadan, reddetmeden kurtulamayacağını bilerek, karşısına her çıktığı yerde mutlaka onu aşması gerektiğine inanacaktır. Çünkü şeytanın bizi nerde, ne zaman ve hangi şartlar içerisinde kandıracağını bilemeyiz. Bu bakımdan her an dikkatli olmak şarttır. Yani her an bir mücadele ve mücahede ruhu ve azmi içinde olmak zorundayız.
Ve Kurban!Cenab-ı Hak kulunu en çok sevdiği şeylerle imtihan eder. Bu bakımdan Hz. İbrahim (as)'ı oğlu İsmali ile imtihan etmiştir. Bir baba olarak Hz. İbrahim (as) en çok sevdiği oğlunu kurban etmekle emrolunur. Bu emir üzere oğlu İsmail'i elinden tutarak bayram yerine getirircesine, karşısına çıkan şeytanı taşlaya taşlaya bütün engelleri aşarak kendi elleriyle kurban etmeye götürür. Çünkü o bilmektedir ki, her şey Allah'tandır ve Allah içindir. Bir tarafta oğlunu kesmekle imtihan olan Hz. İbrahim, diğer tarafta da kendi canıyla imtihana tabi tutulan Hz. İsmail ve bunların karşısında şeytan.. Her kılığa girerek bunlardan birini mutlaka kandırmak istemektedir. Halbuki onlar Allah'a kul olmanın, O'nun yoluna kurban olmanın mana ve maksadını çok iyi biliyorlar. Onlar da en zor imtihan ile bütün insanlığa, hususen "inandım" diyebilen herkese şunu haykırıyorlar: Allah'a giden yolda şeytan ve nefis engeldir. Her fırsatta sizi kandırmak, saptırmak ister. Onu reddediniz, terkediniz, taşlayınız... Sadece ve sadcece Allah'a ve O'nun emirlerini haber verenlere kendi öz canınızı teslim pahasına dost olunuz. Çünkü onlar Allah için emrederler, Allah için isterler.