Bu ikaza kulak ver!
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, bundan yaklaşık 100 sene evvel İngilizlerle işbirliği yapıp Türk milletini Ortadoğu’dan çıkaran Şerif Hüseyin ile Kral Abdülaziz arasında yaşananlara değinerek, Türkiye’yi yönetenleri uyardı
14.05.2013 00:00:00
RECEP BAHAR / AKSARAY
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Yeni Mesaj gazetesi tarafından düzenlenen ve 18’incisi Aksaray’daki Milli Kahramanlar programında, tarihi gerçeklerden yola çıkarak halkımıza ve Türkiye’yi yönetenlere tarihi uyarılarda bulundu.
Aksaray’daki konuşmasına Hatay Reyhanlı’daki menfur terör saldırısı sonucunda hayatını kaybeden kardeşlerimize Cenab-ı Hakk’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine baş sağlığı dileyerek başlayan BTP Genel Başkanı, konuşmasının önemli bir bölümünü ‘asıl milli kahramanlar’ olarak telakki ettiği Ehl-i Beyt ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ayırdı.
En nazik dönem
Türkiye’nin bugünkünden daha fazla birliğe ve beraberliğe ihtiyacı olduğu bir dönemi bilmediğini ifade eden Prof. Dr. Baş, konuşmasına şöyle devam etti: “Çok devirler, dönemler geçirdik. Hakikaten bu kadar nazik dönemler geçirdiğimizi, ciddi oyunlara geldiğimizi bilmiyorum. Şimdi birileri İslam’ı kullanarak, öyle bir noktaya geldi ki, bir seçim yetmedi, iki seçim yetmedi, üç seçim yetmedi, millete ben anlatıyorum ama ne hikmetse kulağının bir tarafından giriyor, bir tarafından çıkıyor. Demek istemiyorum ki, bakın benim dediğim oldu. İstesek de, istemesek de denilenler oldu. Ne oldu? Düşünebiliyor musunuz, bir milletin devletini yok etmek istiyorsunuz. İlaveten bir milletin ordusunu da yok etmeye çalışıyorsunuz. Eğer milletin devleti ve ordusu yoksa o millet ‘yok’ demektir. Niye? Çünkü o milleti koruyacak bir kalkan ve muhafaza yok...”
Şerif Hüseyin’in akıbeti ile karşılaşırsın!
BTP Lideri, geçmişimizde bu tarz bir oyunun içine girildiğini ifade ederek, şöyle konuştu: “Bu da ta Osmanlı’da 1700’lü yıllarda başlayarak, önce Hicaz Bölgesi’ni kaybettik. İngilizler içimizde ajanlar yetiştirerek, bir oyun oynadılar. Humper denilen adam İstanbul, Konya ve Bursa’da medreselerde, tekkelerde ve zaviyelerde yetişti. Osmanlı on binlerce insanı böyle yetiştirdi. Sonra İngiliz asıllı, hoca kılığında bu insanlar sarık taktılar, cübbe giydiler, sakal bıraktılar, Hicaz Bölgesi’ne gittiler ve Osmanlı Devleti’nin o topraklarında yaşayan Arapları bize hasım ettiler. Orada bize hasım olanlardan bir tanesi de Hüseyin bin Ali’dir (Şerif Hüseyin). Hüseyin bin Ali’nin o gün siyaseti o kadar enteresandı ki, İstanbul’daki yönetimi sözle idare ediyor ama el altından İngilizlerle iş birliği yapıyordu. Tam bu esnada onlarla işbirliği yaparken, diğer taraftan da Mısır’daki Müslüman Arapları örgütlüyorlardı. Ajan Lawrence da orada bu işi yapıyordu. Bugünkü Suud topraklarında da ayrı bir isyan hareketi organize ediliyordu. Osmanlı her taraftan kuşatılmıştı. Hüseyin bin Ali, benim örneğe müsait olduğu için onun hakkında bir kaç kelime söyleyeceğim: Osmanlı’yı ‘ben sizinle beraberim, ben size hizmet ediyorum’ diyerek, devamlı atlattı. Sonunda baktık ki, Bedevi Araplarını teşkilatlandırarak ‘ordu’ haline getiren Lawrence’in yanında yer aldı ve Türk Milletinin ordusunun Hicaz Bölgesi’nden çıkmasına en büyük destek oldu. Ama Allah ona öyle bir bela verdi ki, -Beytullah’ın en büyük kapısı, Babül Abdülaziz kapısı- Abdülaziz de o zaman hayatta. Hüseyin bin Ali, onunla işbirliği içinde Hicaz’dan Türklerin çıkması için el ele veriyor ve çıkartıyorlar. Bakın takdiri ilahiye... İngilizler parayla ve askerle Abdülaziz’i destekliyor ve Hüseyin bin Ali’nin karşısına geçiyorlar ve onu Cidde’de yok ediyorlar. Korkarım ki, Batı adına iş yapan bir arkadaşım Hüseyin bin Ali’nin yaşadığı kaderi yaşayacak. Onun bir arkadaşı da ABD’de... Diyeceksiniz ki, bu nereden çıktı? Pensilvanya’da... Ama şu anda aralarının açıldığı haberi geliyor ve aralarında çok ciddi bir savaş var. Ola ki Abdülaziz ile Hüseyin bin Ali’nin arasındaki savaşa döner, biz kahramanımız kaybederiz. Bizden hatırlatması... Samimi olarak konuşuyorum, olay oraya doğru gidiyor çünkü Reyhanlı’daki olan hadiseden sonra ben bu arkadaşımı şaşırmış gördüm. Hiç beklemiyordu böyle bir şey! Nedir bu dercesine? Şimdi ben ona bu taşın nereden geldiğinin merkezini gösteriyorum. Adamı varsa, lütfen gidip ona haber versin. Sonumuz kötü... Onun sonu da hiç iyi değil.”
Gelinen noktada vatandaşın da payı var
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bir devletin siyasetiyle, milletiyle, kültürüyle, medeniyetiyle eğer uğraşılır ise sonun da olacak olan bu olduğuna işaret ederek, şunları söyledi: “Bunu yaşamaktan başka da bir kaderimiz olmaz. Ama her şeyden evvel şunu bilelim. Bu kabahatin yüzde 50’si olayı bu noktaya taşıyan siyasilere ise, yüzde 50’si de maalesef sizlere aittir. 2002 seçimlerinde beni dinlemediniz. Bakın noter tasdikli senetler verdik. Benim annelerim, kızlarım, gelinlerimin sağlık ve eğitim hizmetleri yerinde mi? Çocuklarını istedikleri gibi okutabiliyor mu? Hastane kapılarına gittikleri zaman tedavi olabiliyorlar mı? Onlar için lazım gelen dermanı kullanabiliyorlar mı? Hayır... Altında benim imzam olan noter tasdikli senetleri dağıtmama rağmen, siz bana güvenmediniz, ona güvendiniz. Şimdi Türkiye nereye geldi? Türkiye bölünme sürecine geldi. Peki, bu sonuç bizi ayıktırdı mı? Sizin ayıkmanız yetmiyor... O halde ne yapmamız lazım? Biz ayıktık, diyerek bayrakları alıp cadde cadde, sokak sokak, kapı kapı dolaşacağız. Ülkeyi kurtaracak olan çözüm adamımız, ağabeyimiz, hocamız var. Onunla beraberiz. O da Haydar Hoca’dır diyeceksiniz.”
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Yeni Mesaj gazetesi tarafından düzenlenen ve 18’incisi Aksaray’daki Milli Kahramanlar programında, tarihi gerçeklerden yola çıkarak halkımıza ve Türkiye’yi yönetenlere tarihi uyarılarda bulundu.
Aksaray’daki konuşmasına Hatay Reyhanlı’daki menfur terör saldırısı sonucunda hayatını kaybeden kardeşlerimize Cenab-ı Hakk’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine baş sağlığı dileyerek başlayan BTP Genel Başkanı, konuşmasının önemli bir bölümünü ‘asıl milli kahramanlar’ olarak telakki ettiği Ehl-i Beyt ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ayırdı.
En nazik dönem
Türkiye’nin bugünkünden daha fazla birliğe ve beraberliğe ihtiyacı olduğu bir dönemi bilmediğini ifade eden Prof. Dr. Baş, konuşmasına şöyle devam etti: “Çok devirler, dönemler geçirdik. Hakikaten bu kadar nazik dönemler geçirdiğimizi, ciddi oyunlara geldiğimizi bilmiyorum. Şimdi birileri İslam’ı kullanarak, öyle bir noktaya geldi ki, bir seçim yetmedi, iki seçim yetmedi, üç seçim yetmedi, millete ben anlatıyorum ama ne hikmetse kulağının bir tarafından giriyor, bir tarafından çıkıyor. Demek istemiyorum ki, bakın benim dediğim oldu. İstesek de, istemesek de denilenler oldu. Ne oldu? Düşünebiliyor musunuz, bir milletin devletini yok etmek istiyorsunuz. İlaveten bir milletin ordusunu da yok etmeye çalışıyorsunuz. Eğer milletin devleti ve ordusu yoksa o millet ‘yok’ demektir. Niye? Çünkü o milleti koruyacak bir kalkan ve muhafaza yok...”
Şerif Hüseyin’in akıbeti ile karşılaşırsın!
BTP Lideri, geçmişimizde bu tarz bir oyunun içine girildiğini ifade ederek, şöyle konuştu: “Bu da ta Osmanlı’da 1700’lü yıllarda başlayarak, önce Hicaz Bölgesi’ni kaybettik. İngilizler içimizde ajanlar yetiştirerek, bir oyun oynadılar. Humper denilen adam İstanbul, Konya ve Bursa’da medreselerde, tekkelerde ve zaviyelerde yetişti. Osmanlı on binlerce insanı böyle yetiştirdi. Sonra İngiliz asıllı, hoca kılığında bu insanlar sarık taktılar, cübbe giydiler, sakal bıraktılar, Hicaz Bölgesi’ne gittiler ve Osmanlı Devleti’nin o topraklarında yaşayan Arapları bize hasım ettiler. Orada bize hasım olanlardan bir tanesi de Hüseyin bin Ali’dir (Şerif Hüseyin). Hüseyin bin Ali’nin o gün siyaseti o kadar enteresandı ki, İstanbul’daki yönetimi sözle idare ediyor ama el altından İngilizlerle iş birliği yapıyordu. Tam bu esnada onlarla işbirliği yaparken, diğer taraftan da Mısır’daki Müslüman Arapları örgütlüyorlardı. Ajan Lawrence da orada bu işi yapıyordu. Bugünkü Suud topraklarında da ayrı bir isyan hareketi organize ediliyordu. Osmanlı her taraftan kuşatılmıştı. Hüseyin bin Ali, benim örneğe müsait olduğu için onun hakkında bir kaç kelime söyleyeceğim: Osmanlı’yı ‘ben sizinle beraberim, ben size hizmet ediyorum’ diyerek, devamlı atlattı. Sonunda baktık ki, Bedevi Araplarını teşkilatlandırarak ‘ordu’ haline getiren Lawrence’in yanında yer aldı ve Türk Milletinin ordusunun Hicaz Bölgesi’nden çıkmasına en büyük destek oldu. Ama Allah ona öyle bir bela verdi ki, -Beytullah’ın en büyük kapısı, Babül Abdülaziz kapısı- Abdülaziz de o zaman hayatta. Hüseyin bin Ali, onunla işbirliği içinde Hicaz’dan Türklerin çıkması için el ele veriyor ve çıkartıyorlar. Bakın takdiri ilahiye... İngilizler parayla ve askerle Abdülaziz’i destekliyor ve Hüseyin bin Ali’nin karşısına geçiyorlar ve onu Cidde’de yok ediyorlar. Korkarım ki, Batı adına iş yapan bir arkadaşım Hüseyin bin Ali’nin yaşadığı kaderi yaşayacak. Onun bir arkadaşı da ABD’de... Diyeceksiniz ki, bu nereden çıktı? Pensilvanya’da... Ama şu anda aralarının açıldığı haberi geliyor ve aralarında çok ciddi bir savaş var. Ola ki Abdülaziz ile Hüseyin bin Ali’nin arasındaki savaşa döner, biz kahramanımız kaybederiz. Bizden hatırlatması... Samimi olarak konuşuyorum, olay oraya doğru gidiyor çünkü Reyhanlı’daki olan hadiseden sonra ben bu arkadaşımı şaşırmış gördüm. Hiç beklemiyordu böyle bir şey! Nedir bu dercesine? Şimdi ben ona bu taşın nereden geldiğinin merkezini gösteriyorum. Adamı varsa, lütfen gidip ona haber versin. Sonumuz kötü... Onun sonu da hiç iyi değil.”
Gelinen noktada vatandaşın da payı var
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bir devletin siyasetiyle, milletiyle, kültürüyle, medeniyetiyle eğer uğraşılır ise sonun da olacak olan bu olduğuna işaret ederek, şunları söyledi: “Bunu yaşamaktan başka da bir kaderimiz olmaz. Ama her şeyden evvel şunu bilelim. Bu kabahatin yüzde 50’si olayı bu noktaya taşıyan siyasilere ise, yüzde 50’si de maalesef sizlere aittir. 2002 seçimlerinde beni dinlemediniz. Bakın noter tasdikli senetler verdik. Benim annelerim, kızlarım, gelinlerimin sağlık ve eğitim hizmetleri yerinde mi? Çocuklarını istedikleri gibi okutabiliyor mu? Hastane kapılarına gittikleri zaman tedavi olabiliyorlar mı? Onlar için lazım gelen dermanı kullanabiliyorlar mı? Hayır... Altında benim imzam olan noter tasdikli senetleri dağıtmama rağmen, siz bana güvenmediniz, ona güvendiniz. Şimdi Türkiye nereye geldi? Türkiye bölünme sürecine geldi. Peki, bu sonuç bizi ayıktırdı mı? Sizin ayıkmanız yetmiyor... O halde ne yapmamız lazım? Biz ayıktık, diyerek bayrakları alıp cadde cadde, sokak sokak, kapı kapı dolaşacağız. Ülkeyi kurtaracak olan çözüm adamımız, ağabeyimiz, hocamız var. Onunla beraberiz. O da Haydar Hoca’dır diyeceksiniz.”