Bu 'çete' meselesinde ne zaman uyandığımı söyleyeyim. Beş gün önce bizim mahallenin manavına gittim; kiraz alacağım.Manav, 'abi ya' dedi:- Bize bir görev düşmüyor mu?- Düşüyor.- Ne görevi düşüyor?- Çürük mal satmamak; en önemli görevindir.- Abi, o iş tamam da, ülke sahipsiz.- Eeeee?- Biz de bir şeyler yapsak diyorum.Hiç sesimi çıkarmadan hemen manavdan uzaklaştım; 'niyeti' kötü görünüyordu; iyi bir 'çeteci' olmaya hazır gibiydi.Manavdan kaçar gibi ayrılıp kahveye girdim:- Selamünaleyküm.Masaya oturdum, kahvemi söyledim ki, masama kahveden önce üç kahve dostu geldi:- Ve aleykümselam.Biri 'tam zamanında geldin abi' dedi:- Hayrola?- Abi, Sedat'ın boşluğunu doldurmak gerek.Bu 'Sedat' lafından bir şey anlamadığım anlaşılınca, bu kez onlar şaşırdı ve hemen konuya açıklık getirildi:- Sedat Peker bizim mahallenin çocuğudur.- Evet duymuştum, ama ne alakası var?- Malum, Sedat bir süredir maalesef içerde.- Evet?- Sedat dışardayken, memlekete sahip çıkma işlerini ona bırakırdık. Şimdi iş başa düştü.- ......?!- Memleketin kaderine, mahallemizin çapında elkoyalım diyoruz. Var mısın?Nutkum tutuldu..Kahvemden son yudumu bile almadan kalktım.'Çeteye dahil olmaktan' korktuğum için kendimi dışarı attım.Kapının önünde mahallemizin emekli öğretmenlerinden biri yolumu çevirdi:- Devlete yardımcı olmak lazım. Ülke sahipsiz kaldı. Üstümüze düşen bir şey yok mu?- İçerde ekip hazır, seni bekliyorlar.Hızlı adımlarla evime doğru yürümeye başladım. İddia ediyorum.Ben eve ulaşmadan '1 Milyon 119 bininci çetemiz' mahallemizde kurulmuştu.Çok şükür artık bizim mahallemizin de bir çetesi var.Devlete, millete, hayırlı uğurlu olsun; vatan sağolsun.
Şakir Süter/ Akşam