(merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler... Eski bir ibret alınacak söz.. manası çingenenin merdi, kendini överken hırsızlığını söyler başka bir deyişle mert çingene hırsızlığıyla övünür, demektir.) BAŞBAKAN 'lehine' manşetleri yalanlar gibi gürlüyor.. 'Sözlü görüşmeler için de Çankaya'ya mı soracağız ve yahut da ilgili bazı kuruluşlara mı soracağız?' Demek ki ne imiş!?..Başbakan, AB ile 'Size iki liman ardından da bir havaalanı verelim, canınız isterse siz de bize bir güzellik yaparsınız' diye 'konuşuyormuş' ve durumu 'kimseciklere' haber vermeden yapıyormuş!.. Kendileri böyle söylüyor...Bir kendisi, bir de A. Gül biliyor..İyi güzel de ortalık karışınca ne oluyor?..Görevlendirilen 'resmi'ler telefonlara uzanıyorlar ve müttefik medyanın 'saltanat uçağı mürettebatı' olarak da tanıdığımız simalarına 'rica, siparişler' haber maskesi ile iletiliyor...'Dışişleri olarak konudan, Genelkurmay İkinci Başkanı'na söz edildi!..'Yok yav!..Tayyip, bir gün önceki Afyon nutkunda 'pazarlığı' kem küm ederken 'siyaset üretmekten' bahsetmişti... Üretim devam ediyor, devr-i daiminde servetlerini beşe ona katladığını anlattığı patronların mevkutelerinde 'biz söylediydik de bu asker böyledir işte' masumiyetinde şahane-i siyaset sergiliyor!..Benim işaret ettiğim, işbirliğinin boyutudur... Hem Cumhurbaşkanı hem de Genelkurmay Başkanı 'konudan habersiz' olduklarını son derece net cümlelerle anlatıyorlar. Asla yalan söylemeleri mümkün değil. Bunu çok iyi bilmelerine rağmen, ülkenin mutlu azınlığının manüple ettiği medya 'haberleri var(mış)dı' manşetini yapıştırıyor.(Hemen şunu belirteyim, yoksullukla boğuşurken bir de memleketi kaptırma endişesi yaşayan vatandaş çoğunluğunu bloke eden krema tabaka, sonsuz bir zenginliğin içerisinde vatansızlığı tercih edip AB'ye yamanmanın yolunu açmaya çalışıyorlar. Türklük'ten,Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlığından kendilerini soyutlayan bu tabakanın medyadaki temsilcilerinden ikisi, patron ile müdürü en son olarak geçtiğimiz günlerde otomobil fuarında bedelleri 450 bir euro olan iki muhteşem otomobil alarak dikkatleri çekmişlerdi.Attıkları manşetlerle yaptıkları işler ve hayat biçimleri ,ülkenin içerisinde hangi dünyanın temsilcileri olduklarını yansıtıyor.) Manşetler, 'Haberleri vardı, yalan söylüyorlar' manüplasyonu ile Genelkurmayı hedefe oturtmaya çabalarken, Tayyip ahalinin karşısında bu durumu da bozuyor, 'Onlara mı soracağız' demeye getiriyor..Deniz Baykal durumu 'Suçüstü yakalandılar' diye yorumlamış... Burada İnönü'nün 'Suçluların telaşı' lafı akla geliyor!..Tayyip'in konuşmasında bir telaş tezahürü vardır sanki ve o konuşmadan da anlaşılıyor ki; 'teklifin' ilham kaynağı Avrupa Birliğidir!.. 'Siz şu limanları bir altın golle düşünün bakalım' denilmişti ya!.. Başbakan'ın sözleridir...'Şimdi ise bize Finlandiya Dönem Başkanı'nın getirmiş olduğu bir teklif var. Ve biz bu teklif üzerinden onlarla bazı sözlü görüşmeler yaptık. Biz bu sözlü görüşmeler için de Çankaya'yı mı soracağız ve yahut da ilgili bazı kuruluşlara mı soracağız?'Bu vatan sana helal, ahalinin canı da feda olsun ey Tayyip!..de...Emin Çölaşan, Abdullah Gül'ün 1995 TBMM sinde kürsüden yaptığı konuşmayı yazdı. Abdullah Gül, Gümrük Birliği anlaşması için hükümete yüklenirken kürsüden şöyle sesleniyordu..'Şurada 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir' yazıyor. Bu kadar önemli bir karar alınırken milletin bu konuda bilgisi olması ve bunu bilmesi gerekir. Şimdi soruyorum: Şimdi Türk halkı bu Gümrük Birliği nedir, hükümet halka bilgi vermiş midir, parlamentoya bilgi vermiş midir? Bu demokratik bir anlayış mıdır? Halka güvenen bir anlayış mıdır? Bu kadar geniş bir karar alınırken bu halka gidip de sen ne düşünüyorsun diye hiç sormak akıldan geçmemiş midir?'Nereden nereye?!.Milletin bağrından, TÜSİAD'ın AB lobilerinin bağrına...Behiç Kılıç/ Tercüman