Ekonomiden (pardon hükümetten) Sorumlu Bakan Kemal Derviş'in büyük başarı olarak sunduğu ve günlerdir bazı medya organlarının "ya takas-ya felaket" şeklinde takdim ettiği takas operasyonunun ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği olduğu anlaşıldı.
Bu yılın 46 katrilyonluk iç borç ödemelerini 40 katrilyona düşüren aylık bazda borç taksitlerinde yüzde 10'luk nisbi bir rahatlama sağlayan iç borç takası ile yeni krizlere kapı aralandı.
Üç aşamalı kriz planı
Yeni kriz tezgahını anlamak için IMF'nin başından beri izlediği üç aşamalı kriz planını görmek gerekiyor.
Kasım 2000'de AB katılım ortaklığı belgesini imzalamakta
ayak direyen Türkiye'nin burnunu sürtmek için 8 milyar dolar piyasalardan emilerek bir çok özel banka batırıldı.
Şubat 2001'de ise Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasındaki gerilim bahane edilerek Telekom'un satışına razı olmayan hükümete ders verircesine yapay döviz krizi ile kamu bankaları çökertildi.
Ardından Kemal Derviş kurtarıcı olarak gönderilerek "15 günde 15 yasa" dayatması ile tütün, pamuk, doğalgaz, telekom, petrol, kamu ihaleleri gibi bir dizi stratejik sektör yabancılara peşkeş çekildi.
Ve şimdi hükümetin vadeleri sıkışan faiz hadleri katlanan iç borcu döndürememesi bahane edilerek çökertme planının 3. aşaması devreye kondu.
Nasıl mı?
Bu güne kadar düşük kur uygulamasını dayatan IMF politikaları sayesinde ellerindeki dövizi TL'ye çevirerek yüksek faizle devlete yerli sermaye görüntüsünde iç borç veren yabancı bankalar ve spekülatörler, devalüasyondan sonra taktik değiştirdiler. Artık devlete TL cinsinden borç vermeyi kârlı bulmadıklarından devlete döviz olarak borçlanması dayatmasında bulundular. Ardından iki krizle mali yapıları bozulan Türk bankalarının elindeki Kamu Borç Senetlerini satın almaya başladılar. Yani döviz pozisyon açığı olan bankalara, "Karşılığında döviz verelim, bu senetleri bize verin" dediler. Daha doğrusu Kemal Derviş bazı Amerikalı şirketlere böyle bir takasın imkanlarını arama yolunda teklifte bulundu. Bankalar senetleri vererek başlarına dert olan döviz açığı derdinden bir miktar kurtuldular. Ancak, buna karşılık Hazine'nin alacaklı olma hakkı ulusal bankalardan yabancı bankalara geçmiş oldu. Yani iç borcun hafiflemesi bir yana, bir miktar erteleyebilme uğruna, yabancı bankaların ipoteğine girilmiş oldu. Bundan böyle 185 milyar dolar iç ve dış borçla boğuşan devlet döviz fiyatlarında inisiyatifi büsbütün yabancı bankalara kaptırdı. Dalgalı kur sisteminde, döviz piyasasında en büyük spekülator, yabancı bankalar ve finansörler olacak. İstedikleri an, özellikle dövize endeksli borç itfasının yaklaştığı dönemde döviz fiyatlarını patlatıp asıl altın vuruşu gerçekleştirecekler. Yıllardır ABD'de yaşayan ve uluslararası sistemin işleyişini iyi bilen Prof. Dr. Nejat Veziroğlu, "Uluslararası spekülatörlerle menfaat birliği olan IMF ve Dünya Bankası uzmanlarının krizleri bilinçli olarak çıkardığını ve Türkiye'nin kriz boyunca uğradığı zararları bu kuruluşlardan tazmin etmesi gerektiğini" söylerken haksız mı?