Günümüzde dost kelimesinin anlamı bilinmez ve de yaşanmaz oldu. Dost demek, kelime manasıyla "sevilen, güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi görüşülen (kimse), düşman karşıtıdır", diyor sözlükler bize; biz de tasdik ediyoruz.
"Dostuma ithafen sunmak istediğim bu armağanı"; bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Sizlere dostumu anlatmakla başlamak isterim işe. Gönül ehli insanlarla büyüdüm. Onun için midir bilinmez, ilişkilerimde hep dost aramışımdır. Buldum da; sevdim sevildim de. Ne acıdır ki kaderin bir cilvesi olsa gerek dostumu gurbetin kucağına gönderdim. Biz de hasretle kucaklaştık, şimdi ayrı illere düştük. Ayrılık acısı bizi de yakacak artık; varsın yaksın: "Senden gelen hoştur bana/ Lütfun da hoş kahrın da hoş/ Ya gonca gül yahut diken/ Lütfun da hoş kahrın da hoş". Atalarımız ne de güzel dile getirmişler dostuk ve de ayrılık üzerine olan şiirlerini, ağıtlarını: Şairin dediği gibi; Ayrılık ayrılık aman ayrılık/Her bir detten âlâ yaman ayrılık.
Ve deyimlerimiz: "Dost ağlatır düşman güldürür, dost acı konuşur, dost kara günde belli olur." Örnekleri daha da çoğaltabiliriz ama, gerek yok sanırım, anlatmak istediğimiz anlaşıldı herhalde.
Şimdilerde yaşanılan ilişkilerde menfaat hep ön planda. Her şey kapitalizmin esiri olmuş.
Sanki gönlümüzdeki bütün güzellikleri, sevgileri, ince duyguları, ruhumuzdaki dostluk arayışını ve bizleri insan yapan değerleri, yine bizlerden birileri kalbimizden söküp atmaya çalışıyor gibi geliyor insanın aklına.
Bizler nerede hata yapıyoruz ki, dost, kardeş, sevgi kelimeleri sadece dilimizde kalıyor. Gönlümüz bomboş oluyor. Karşımızdakine güven telkin etmiyoruz, ya da edemiyoruz. Nerede yanlış yaptık? Galiba sözlerimizin arkasında durmadık. Dost dedik dost olmadık. Dostluğun özüne inmedik. Dostluğun önemini bilmeden, yüzeysel ve kendimizce doğrular yaşadığımızdan, gerçek dost ve gerçek dostluk havada kaldı. Gerçek dostu ve dostluğu bulabilseydik ne olurdu? Bu kadar çıkar ilişkileriyle uğraşmaz olurduk. Hepsi de üzerimize üzerimize gelmezdi diye düşünüyorum.
Şimdilerde bulunamayan bu dostluğu, bakınız biz nasıl bulduk. Dostumla biz her hafta, dostlar meclisine gider ve orda dostlarla buluşurduk, Allah-ü (cc) Teala'nın bizlere dost diye tavsiye ettiği, "Allah dostlarının sözlerini dinler" ve de onlara uymaya çalışırdık. Hak Teâlâ Kur'an'ında Peygamber Efendimize "Habibim" diyor, yani "sevgilim".
Ve de O'nun dostlarının nasıl olacağından haber veriyor. Biz o dostumla o "dostları" örnek almaya çalıştık. Hala daha o gayret ve çaba içerisindeyiz. Hak Teala Musa (AS) ile söyleşirken Musa'ya, "Ya Musa Benim için ne yaptın" diye soruyor. Hz. Musa (AS) da çeşitli amellerini ibadetlerini söylüyor. "Ya Rabbi Senin için oruç tuttum" diyor. Hak Teala cevaben buyuruyor, "Nefsini temizledin Ya Musa". Hz. Musa, "Ya Rabbi Senin için zekat verdim". Allah-ü Teala, "Malını temizledin" diyor. "Ya Musa Beni seven bir kulumu sevdin mi? Sevmeyene de buğzettin mi?" Bundan benim anladığım, Allah için sevip yine Allah için sevmeyeceğiz. Dostlarımızın, arkadaşlarımızın, bizden çok Allah'ı memnun etme gayesi ve gayreti içerisinde olmalarıdır. Allah katında kim değerli, kim dost olmuş? Onları bulup birlikte kulluk gayretlerine ortak olmamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü Rabbimiz bize dost olmanın, iyi bir kulluğa varmanın müjdesini de veriyor. Allah dostlarını bulmamızın, kulluğumuzun temel gayesi ve de gerçeği olduğunu biliyoruz. Öyle bir dost ki size her an huzur veren, Hakla barıştıran ve de sevdiren, Hakkı hatırlatan bir dost. Artık Hak Tealayı özlemeye başlarsınız, bu haliniz sevdaya dönüşür, aşk denilen tılsım sizi de sarar o büyüden çıkamazsınız. Sonrası mı? Malum, Hz. Mevlana'nın Şeb-i Arus'unu yaşama tutkusu başlar, inşaallah öyle de sona erer. O tutkuyla son Şeb-i Arus olur. Dostlar muradına erdi o gece.
Dostlar sevdasının sizi nerelere kadar götüreceği, hakikatini kavrar ve de yaşarsınız. Rabbim bu hali daim eylesin.
Bakınız o güzel Peygamberimiz, hayatını hep insanlarla dost olarak yaşamak istemiş, hep dostluğun güzelliğini tavsiye etmiş. O dostlarından birine nasihatlerinde şöyle diyor: Belki de en özeline. "Kızım! Kocanın hatalarını başkalarına söyleme. Eğer söylersen Allah-ü Teala sana gazap eder. Sonra, Melekler, Peygamberler ve nihayet kocan sana gücenir". Buradaki güzel sözlerin neyi anlatmak istediği sanırım ortada. Kızları "Fatıma anamızdan" beyine (Hz. Ali'ye) karşı, dost olmasını istiyor, güven duygusunun inceliğini bildiriyor ve gücendirdiklerinin sıralamasına dikkatinizi çekmek istiyorum, keza bana da benzeri nasihatlerde bulunmuştu, kendi babacığım. Öyleyse örnek aldığımız insanlar, çok önemlidir. O güzel Peygamberimizin hayatından bir örnek daha:
Mekkeli muhacirler Medine'ye hicret ettiklerinde yanlarında hiçbir şeyleri yoktu. Güzel Peygamberimiz, Ensar ile Muhaciri bir araya toplayıp 45 ensar 45 muhaciri kardeş ilan etti. Bununla da yetinmeyen Medineliler, Peygamberimize giderek hurmalıklarını da kardeşleriyle paylaşmak istediklerini söylediler. Bu kardeş fedakarlığını, hayata menfaat ve çıkar gözlüğüyle bakanların idrak etmesi tabii ki zordur. Bu ne güzel bir dostluk, ne güzel güven ve sevgi ortamı, biri vefat ettiğinde diğeri malına da varis olabilmektedir. Ensarın kucaklaşmasındaki temel noktada, aynı itimad, sevgi ve dostluk mevcut idi. Örnek aldıkları "insan" mükemmeldi. Benim "Dostum" ya da "Dostlarım" da böyledir. Mükemmel insanları örnek aldığı içindir ki, kendi dostluğu, arkadaşlığı da mükemmel oluyor. Elinizi uzattığınızda tutan, konuştuğunuzda (sohbetleriniz) aşk tılsımı gibi sizi sarar sohbetin büyüsü, sabahsa akşamlar, akşamsa sabahlarsınız ve hiç yorulmazsınız. Bilirsiniz ki hastalandınız mı başucunuzda olan, düştüğünüzde kaldıran bulunduğunuz her ortamda güvencenizdir, dostunuz.
Benim dostum öyle güzeldir ki, her iki anlamda, ona baktığınızda yüzünü görebildiğiniz gibi rahatlıkla gönlünü görebilirsiniz, gönlü sizi ferahlatır, gönlünün sevecenliği duygularının inceliği yüzüne yansır, hiç bir fiilinden hareketinden şüpheniz olmaz. Olamaz da. Karşınızda apaçık duran güvenli, sağlam, sevecen bakan bir dosttur.
Benim dostum müzehhibedir, inceliği, zarafeti bundan olsa gerek nezaketi her halinde hareketinde görülür.
Bugün yine dostlar meclisindeydim, tek farkla (onsuzdum) onun verdiği güvenden yoksundum. Yokluğunun hüznünü yaşarken dostumun eserlerini gördüm. Döktürmüştü yine, zarafetini sanatına. Anılarını, aşklarını, o güzelim sanatında bulurdunuz, konuştururdu duygularını sanki, onunla karşılaşmıştım hatta yine sohbet ettim, buluştum benliğinde sanatına verdiği her değerle. Allısı morlusu eserlerinin coşkusunu izledim, sevdalarını gözledim, nefretini dinledim (İnsan olmayanlara karşı). Kimi eseri bana güven telkin ediyor, kimi de hüznünü anlatıyor, sevdası eserinden fışkırıyor, beni coşturuyordu yine, coştukca karşımda idi, yine dostumu görüyor, konuşuyordum, evet evet sohbet etmiştik. Yine büyülü sohbetimize dalmış gitmiştik.
Bugün yine dostluğun bir kez daha yüceliğini anladım. Dostum, umarım ümitlerini, Hak Têalâdan istediklerini Rabbim sana lutfeder. Yaşadığımız güzellikler en güzel noktada, Rabbimde buluşur inşallah. Ruhunu, güzelliğini yine tezhibine aktar, biz de o noktada buluşur hasret gideririz. Rabbim bizlere ve cümlesine Şeb-i Arus sonunu lutfeylesin.
Emine BAYRAKTAR
"Dostuma ithafen sunmak istediğim bu armağanı"; bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Sizlere dostumu anlatmakla başlamak isterim işe. Gönül ehli insanlarla büyüdüm. Onun için midir bilinmez, ilişkilerimde hep dost aramışımdır. Buldum da; sevdim sevildim de. Ne acıdır ki kaderin bir cilvesi olsa gerek dostumu gurbetin kucağına gönderdim. Biz de hasretle kucaklaştık, şimdi ayrı illere düştük. Ayrılık acısı bizi de yakacak artık; varsın yaksın: "Senden gelen hoştur bana/ Lütfun da hoş kahrın da hoş/ Ya gonca gül yahut diken/ Lütfun da hoş kahrın da hoş". Atalarımız ne de güzel dile getirmişler dostuk ve de ayrılık üzerine olan şiirlerini, ağıtlarını: Şairin dediği gibi; Ayrılık ayrılık aman ayrılık/Her bir detten âlâ yaman ayrılık.
Ve deyimlerimiz: "Dost ağlatır düşman güldürür, dost acı konuşur, dost kara günde belli olur." Örnekleri daha da çoğaltabiliriz ama, gerek yok sanırım, anlatmak istediğimiz anlaşıldı herhalde.
Şimdilerde yaşanılan ilişkilerde menfaat hep ön planda. Her şey kapitalizmin esiri olmuş.
Sanki gönlümüzdeki bütün güzellikleri, sevgileri, ince duyguları, ruhumuzdaki dostluk arayışını ve bizleri insan yapan değerleri, yine bizlerden birileri kalbimizden söküp atmaya çalışıyor gibi geliyor insanın aklına.
Bizler nerede hata yapıyoruz ki, dost, kardeş, sevgi kelimeleri sadece dilimizde kalıyor. Gönlümüz bomboş oluyor. Karşımızdakine güven telkin etmiyoruz, ya da edemiyoruz. Nerede yanlış yaptık? Galiba sözlerimizin arkasında durmadık. Dost dedik dost olmadık. Dostluğun özüne inmedik. Dostluğun önemini bilmeden, yüzeysel ve kendimizce doğrular yaşadığımızdan, gerçek dost ve gerçek dostluk havada kaldı. Gerçek dostu ve dostluğu bulabilseydik ne olurdu? Bu kadar çıkar ilişkileriyle uğraşmaz olurduk. Hepsi de üzerimize üzerimize gelmezdi diye düşünüyorum.
Şimdilerde bulunamayan bu dostluğu, bakınız biz nasıl bulduk. Dostumla biz her hafta, dostlar meclisine gider ve orda dostlarla buluşurduk, Allah-ü (cc) Teala'nın bizlere dost diye tavsiye ettiği, "Allah dostlarının sözlerini dinler" ve de onlara uymaya çalışırdık. Hak Teâlâ Kur'an'ında Peygamber Efendimize "Habibim" diyor, yani "sevgilim".
Ve de O'nun dostlarının nasıl olacağından haber veriyor. Biz o dostumla o "dostları" örnek almaya çalıştık. Hala daha o gayret ve çaba içerisindeyiz. Hak Teala Musa (AS) ile söyleşirken Musa'ya, "Ya Musa Benim için ne yaptın" diye soruyor. Hz. Musa (AS) da çeşitli amellerini ibadetlerini söylüyor. "Ya Rabbi Senin için oruç tuttum" diyor. Hak Teala cevaben buyuruyor, "Nefsini temizledin Ya Musa". Hz. Musa, "Ya Rabbi Senin için zekat verdim". Allah-ü Teala, "Malını temizledin" diyor. "Ya Musa Beni seven bir kulumu sevdin mi? Sevmeyene de buğzettin mi?" Bundan benim anladığım, Allah için sevip yine Allah için sevmeyeceğiz. Dostlarımızın, arkadaşlarımızın, bizden çok Allah'ı memnun etme gayesi ve gayreti içerisinde olmalarıdır. Allah katında kim değerli, kim dost olmuş? Onları bulup birlikte kulluk gayretlerine ortak olmamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü Rabbimiz bize dost olmanın, iyi bir kulluğa varmanın müjdesini de veriyor. Allah dostlarını bulmamızın, kulluğumuzun temel gayesi ve de gerçeği olduğunu biliyoruz. Öyle bir dost ki size her an huzur veren, Hakla barıştıran ve de sevdiren, Hakkı hatırlatan bir dost. Artık Hak Tealayı özlemeye başlarsınız, bu haliniz sevdaya dönüşür, aşk denilen tılsım sizi de sarar o büyüden çıkamazsınız. Sonrası mı? Malum, Hz. Mevlana'nın Şeb-i Arus'unu yaşama tutkusu başlar, inşaallah öyle de sona erer. O tutkuyla son Şeb-i Arus olur. Dostlar muradına erdi o gece.
Dostlar sevdasının sizi nerelere kadar götüreceği, hakikatini kavrar ve de yaşarsınız. Rabbim bu hali daim eylesin.
Bakınız o güzel Peygamberimiz, hayatını hep insanlarla dost olarak yaşamak istemiş, hep dostluğun güzelliğini tavsiye etmiş. O dostlarından birine nasihatlerinde şöyle diyor: Belki de en özeline. "Kızım! Kocanın hatalarını başkalarına söyleme. Eğer söylersen Allah-ü Teala sana gazap eder. Sonra, Melekler, Peygamberler ve nihayet kocan sana gücenir". Buradaki güzel sözlerin neyi anlatmak istediği sanırım ortada. Kızları "Fatıma anamızdan" beyine (Hz. Ali'ye) karşı, dost olmasını istiyor, güven duygusunun inceliğini bildiriyor ve gücendirdiklerinin sıralamasına dikkatinizi çekmek istiyorum, keza bana da benzeri nasihatlerde bulunmuştu, kendi babacığım. Öyleyse örnek aldığımız insanlar, çok önemlidir. O güzel Peygamberimizin hayatından bir örnek daha:
Mekkeli muhacirler Medine'ye hicret ettiklerinde yanlarında hiçbir şeyleri yoktu. Güzel Peygamberimiz, Ensar ile Muhaciri bir araya toplayıp 45 ensar 45 muhaciri kardeş ilan etti. Bununla da yetinmeyen Medineliler, Peygamberimize giderek hurmalıklarını da kardeşleriyle paylaşmak istediklerini söylediler. Bu kardeş fedakarlığını, hayata menfaat ve çıkar gözlüğüyle bakanların idrak etmesi tabii ki zordur. Bu ne güzel bir dostluk, ne güzel güven ve sevgi ortamı, biri vefat ettiğinde diğeri malına da varis olabilmektedir. Ensarın kucaklaşmasındaki temel noktada, aynı itimad, sevgi ve dostluk mevcut idi. Örnek aldıkları "insan" mükemmeldi. Benim "Dostum" ya da "Dostlarım" da böyledir. Mükemmel insanları örnek aldığı içindir ki, kendi dostluğu, arkadaşlığı da mükemmel oluyor. Elinizi uzattığınızda tutan, konuştuğunuzda (sohbetleriniz) aşk tılsımı gibi sizi sarar sohbetin büyüsü, sabahsa akşamlar, akşamsa sabahlarsınız ve hiç yorulmazsınız. Bilirsiniz ki hastalandınız mı başucunuzda olan, düştüğünüzde kaldıran bulunduğunuz her ortamda güvencenizdir, dostunuz.
Benim dostum öyle güzeldir ki, her iki anlamda, ona baktığınızda yüzünü görebildiğiniz gibi rahatlıkla gönlünü görebilirsiniz, gönlü sizi ferahlatır, gönlünün sevecenliği duygularının inceliği yüzüne yansır, hiç bir fiilinden hareketinden şüpheniz olmaz. Olamaz da. Karşınızda apaçık duran güvenli, sağlam, sevecen bakan bir dosttur.
Benim dostum müzehhibedir, inceliği, zarafeti bundan olsa gerek nezaketi her halinde hareketinde görülür.
Bugün yine dostlar meclisindeydim, tek farkla (onsuzdum) onun verdiği güvenden yoksundum. Yokluğunun hüznünü yaşarken dostumun eserlerini gördüm. Döktürmüştü yine, zarafetini sanatına. Anılarını, aşklarını, o güzelim sanatında bulurdunuz, konuştururdu duygularını sanki, onunla karşılaşmıştım hatta yine sohbet ettim, buluştum benliğinde sanatına verdiği her değerle. Allısı morlusu eserlerinin coşkusunu izledim, sevdalarını gözledim, nefretini dinledim (İnsan olmayanlara karşı). Kimi eseri bana güven telkin ediyor, kimi de hüznünü anlatıyor, sevdası eserinden fışkırıyor, beni coşturuyordu yine, coştukca karşımda idi, yine dostumu görüyor, konuşuyordum, evet evet sohbet etmiştik. Yine büyülü sohbetimize dalmış gitmiştik.
Bugün yine dostluğun bir kez daha yüceliğini anladım. Dostum, umarım ümitlerini, Hak Têalâdan istediklerini Rabbim sana lutfeder. Yaşadığımız güzellikler en güzel noktada, Rabbimde buluşur inşallah. Ruhunu, güzelliğini yine tezhibine aktar, biz de o noktada buluşur hasret gideririz. Rabbim bizlere ve cümlesine Şeb-i Arus sonunu lutfeylesin.
Emine BAYRAKTAR