Dünya ekonomisine yön vermeye çalışan G-7 maliye bakanlarının, Almanya'da yaptıkları üç günlük zirve tamamlanmış. Fiili güç dengesini koruyacak biçimde küresel yapının yeniden şekillendirilmesi, Çin'in kur rejimini serbestleştirmesi yönünde zorlanması ve büyük para hareketlerini yönlendiren hedge-fonlara ilişkin endişeler toplantının ana gündem maddeleri olmuş. Belli ki son iki madde çözülemediği sürece mevcut güç dengesini koruyacak şekilde yeniden yapılandırmanın mümkün olamayacağı kabul edilmiş, işlerin iyiye gitmediği ve büyüyen dengesizliklere bağlı olarak kırılganlığın hızla arttığını dolaylı olarak itiraf etmek zorunda kalınmış! Tabii ki imkânsızı istemenin en büyük aptallık olacağını, geriye kalan enerjilerini boşa kullanmaktan başka işe yaramayacağını göremeyecek kadar körleşmişler... Bir düşünün, G-7 dediğimiz ülkeler, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, İtalya ve Kanada'dan oluşuyor. Hepsi de sınai üretim konusunda uzmanlaşmış, gelişmişlik ve refah konusunda üst düzeye ulaşmış ekonomiler olarak biliniyor. Küresel nüfus içinde azınlık konumunda olmalarına karşılık, küresel gelirden dengesiz bir şekilde çok büyük bir pay alıyorlar. Bugün için hepsi de sorunlu, uzmanlaştıkları sınai üretim alanında rekabet güçlerini kaybediyorlar ve mevcut konumlarını koruyamayacaklarını biliyorlar, fakat bu gerçeği kabul edemiyorlar!.. ABD dışındaki G-7 ülkelerinin askeri ve siyasi gücü tükenmiş durumda, ekonomik güçleri ise hızla erimeye devam ediyor. Hal böyle olunca mevcut konumlarını korumak adına ABD'ye taşeronluk etmek dışında bir seçenekleri kalmıyor. Asıl önemlisi dünyanın geri kalan ülkeleri de bu durumun farkında, başta Çin ve Rusya olmak üzere, fiili güç dengesini koruyacak şekilde küresel yapının yeniden şekillendirilmesine şimdilik pasif bir şekilde karşı çıkıyor, böyle yapmaz ve edilgen konumda kalmaya devam ederlerse neler yaşanacağı konusunda hangi alternatiflerin gündeme geleceğini çok iyi biliyorlar. Evet Çin, parasının düşük değerli kalmasını sağlayarak kendi lehine ve değerleri aleyhine büyük bir dengesizlik yaratıyor, bu stratejisini korumakta da kararlı olmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu koşullar sınai üretiminde artan bir hızla Güney-Doğu Asya bölgesine kaymasında belirleyici oluyor ve G-7'leri mevcut konumlarını koruyamaz hale getiriyor, sorunlarını ağırlaştırıyor, onların kontrol altında tuttuğu finansal yapı iyice kırılganlaşıyor, sorunların ağırlaşması önlenemiyor. Gerek çokuluslu şirketlerin gerekse hedge-fonların Batı'nın yönlendirmesinden uzaklaşması G-7'leri iyice hırçınlaştırıp kâbuslarının esiri haline getiriyor. İnsan hakları, demokrasi gibi kavramlarla yaptıkları makyaj silindikçe, kendi çıkarları için nasıl barbarlaşabildikleri herkesin malumu olmaya başlıyor. 1980 sonrasındaki Washington Uzlaşması ve bu eksendeki küreselleşme zorlamaları meyvesini veriyor, ancak evdeki hesabın çarşıya uymaması G-7'leri paniğin eşiğine getiriyor. Teselliyi günü kurtarmakta arıyorlar, fakat karşılarındaki direnç büyüdükçe geleceğe yönelik umutları eriyor. Kaybetme adayına oynamayarak gücünü koruyabileceğini bilen sermayenin tercihleri de bu, süreçte farklılaşıyor, G-7'ler kendi kamuoyu desteklerini de kaybetmeye başlıyorlar. Fiili güç dengesini koruyacak yeni bir düzende uzlaşı mümkün görünmüyor. Bir yandan demokrasi ve insan hakları demek, diğer yandan güçlüyüm haklıyım diye bastırmak diğerlerinin direncini kıramıyor. Geniş kesimler bugünkü sorunları yaratanların adaletine güvenmiyor, geleceklerini onların inisiyatifine bırakmak istemiyor. Hal böyle olunca G-7 toplantıları kendi kendini tatmin etmeye çalışmaktan başka bir anlam taşımıyor. Ama onlar bu gerçeği anlayamıyor. Evet küreselleşmeye yönelik tepkiselliğin giderek güçlendiği bir döneme girdik. Bugünkü dengesizliklerin sorumlusu ne Çin'in parasının değeri ne de hedge-fonlar değildir. Sorunun kendisi bataklığı yaratanların amaçlarında gizlidir. Yuan'ın değerlenmesi veya söz konusu fonların G-7'lere itaat etmesi sadece günün kurtarılmasına yardım eder ve sorunları ağırlaştırır, ama bataklığı kurutmaz. Batı fiili güç dengesini koruyacak yeni bir düzen arayışından vazgeçmediği sürece belirsizlik artacak, yeni kutuplaşma ülkelerin iç siyasetinde de daha belirleyici olmaya devam edecek...Uğur Civelek