Filistin davasının bir numaralı ismi olan Yaser Arafat, 1929'da Kudüs'te doğdu. Çocukluğunu, Doğu Kudüs'te, Yahudiler için kutsal sayılan Ağlama Duvarı'na bir taş atımı uzaklıkta olan bir mahallede geçirdi.
İsrail ile mücadelesi, 18 yaşındayken, İsrail Devleti'nin kurulmasıyla başladı.
1947-1949 Arap-İsrail savaşında Filistinlilerin komutanı Abdülkadir El-Hüseyni'ye genel sekreterlik yaptı. Filistin savaşçı birliklerinin oluşturulmasında rol oynadı.
İnşaat Mühendisliği eğitimi gördüğü Kahire Üniversitesi'nde tanıştığı arkadaşlarıyla El Fetih örgütünü kurdu. Filistinli gençlerin işgale karşı mücadeleyi bağımsız bir yapı içinde sürdürmesi amacıyla, 1952'de kurulan "Filistinli Öğrenciler Federasyonu"nun başkanı oldu.
Mısır'da üniversite öğrenimlerini tamamlamış Filistinli öğrenciler çeşitli Arap ülkelerine dağıldı. Arafat, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün iki numaralı ismi olan Ebu Cihad ile birlikte Kuveyt'e çalışmaya gitti.
1964'teki bir gizli bir konferansta silahlı mücadelenin başlatılmasını savunan kanadın içinde yer aldı.
1967'deki 6 gün savaşında Araplar bozguna uğrayınca Filistin Kurtuluş Örgütü savaşın bitmediğini İsrail'e gösterip parladı. Mısır lideri Cemal Abdül Nasır, bu genç adamı desteklemeye başladı.
Arafat, 1969'da Filistin Ulusal Konseyi'nin 5'inci toplantısında bütün Filistinli grupları Filistin Kurtuluş Örgütü'nün çatısı altında topladı ve örgütün yürütme kurulu başkanlığını üstlendi.
İntifadanın en sıcak günlerinde, Arafat, tarihi bir adım atarak 1988'de Filistin Devleti'nin kurulduğunu ilan etti. 2 Nisan 1989'da da Arafat bu vatansız Filistin Devleti'nin başkanlığına seçildi.Oslo'da varılan, Washington'da imzalanan anlaşmayla, İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Filistin lideri Yaser Arafat, 1994'te Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü.
28 Eylül 2000'de, bugünkü İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un Haremüşşerif'i ziyaret etmesiyle intifada ikinci kez patlak verdi.
İntifadayla bir kez daha alevlenen mücadeleyi, Filistin topraklarında örgütlenen barış süreci karşıtı grupların saldırıları başka bir boyuta taşıdı. Bu gelişmenin ardından İsrail hükümeti, Arafat'ı sürgüne göndermek ve hatta Arafat'tan kurtulmak gibi fikirleri yüksek sesle telaffuz etmeye başladı. Arafat'ın sağlık durumunun kötüleştiği son aylarda, Filistin içinde de huzursuzluk arttı. Arafat'ın kontrolü zayıfladıkça, Filistinliler arasındaki iktidar ve çıkar mücadelesi sokaklara taşındı.