Radyo TV ve gazeteler, yani medya sahici olanın, gerçek olanın değil sanal, sığ olanların peşinde...
Medyanın hakikatten çok sanala olan meyli önce müziğimizi çürüttü.
Türk sanat müziği gibi, halk müziği gibi sahici güzellikleri örterek arabesk gibi, pop gibi musiki zevklerimizi çürüten yapay müziği öne çıkardı.
Her gün ekrana fırlayan popçulardan geriye kulak kirliliğinin kaldığını gören insanımız artık onlara rağbet etmeyince, medya yeniden halk müziğine, sanat müziğine yer verme ihtiyacı hissetti. Milletimiz artık müzikte kendine ait gerçek özlemi yansıtan vuslatı; sevdayı, çileyi, yansıtan kalıcı, sahici değerlere yöneldikçe bu sahada yeni yüzlerde belirmeye başladı.
Aynı süreç, bu gün medya-siyaset ilişkisinde de yaşanıyor diyebiliriz.
Medya, hemen her gün pop sanatçısı gibi "Pop politikacı" tipleri lanse etmeye başladı.
Yok Kemal Derviş'ti, yok M. Ali Bayar'dı, yok Erkan Mumcu'ydu hemen her gün yapay anketlerle şişirilen isimler. Tıpkı popçular gibi birkaç günde eskiyen yüzler. Bunlara ilave olarak son on yılda siyasette öyle yada böyle yer almış, ama günün modasına hemen ayak uydurarak var olan siyasetçiler de var. Onlarda Türk sanat müziği, Türk halk müziğinden pop şarkılarına kadar meşhur sanatçıları taklit ederek var olmaya çalışan "arabesk" sanatçıları gibi yeniden ısıtılıp parlatılıyor.
Önce "ben değiştim" diyen Tayyip Erdoğan'ı parlattılar.
Şimdi de Baykal'ı cilalıyorlar.
Bir yıldır ortalıkta gözükmeyerek imaj değişikliği için evinde çile dolduran (!) Baykal, medyada sahne aldı.
Önce masa başı anketlerle yüzde 3'lerden yüzde 15'lere fırlattılar.
Arkasından birinci sayfa dokuz sütuna manşetlerle, çanak sorularla millete yeniden lanse etmeye başladılar.
Sorular ilginç: "Tayyib Erdoğan ile koalisyon yapar mısınız?"
Öyle ya ikisi de konjonktüre göre dümen kurmuş, ikisi de değişmişti... O da "neden olmasın" diye cevap veriyordu.
Şimdi sıra, şu sorudaydı: "Millet bıktık koalisyonlardan der de sizi tek başına iktidar yapar mı?
Baykal, elbette ki bu soruya ağzı kulaklarında gevrek gevrek, "elbette" cevabını veriyordu.
Eh, madem iktidara gelecekti, krizi nasıl çözecekti. Bu soruya Baykal, sanatçı taklidi yapan popçu gibi cevabı veriyordu.
"Maliyetleri düşürerek."
"Bu vergi, bu SSK, bu enerji, bu kredi faizleriyle üretim olmaz. Bu maliyetleri aşağı çekmemiz lazım."
Ama, bu cümlelerin kendi bilgi birikim ve çabasının önünü olmadığını belli edercesine şöyle bir cümle daha sarfediyor:
"Biz bunları IMF'siz ve Merkez Bankası musluklarını çalıştırmadan halledeceğiz.
Tabi gazeteci bundan sonrasını sormamış. Baykal'a asıl bundan sonra şu sorulmalıydı: "Vergi almayacağım diyorsunuz. IMF değil biz yapacağız diyorsunuz, para da basmayacağınıza göre bu maliyetleri hangi kaynakla çözeceksiniz?"
Baykal, kopya çektiğini belli edecek ve bocalamaya başlayacaktı emin olun.
Demek ki Baykal, bir yıldır ortadan kaybolduğu dönemde kopya çekmekle meşgulmüş. Peki Baykal, krizin çözümünün "maliyetleri düşürmekten geçtiği" fikrini kimden çalmış dersiniz?
Elbette bu tespit, henüz kriz patlak vermeden "Teşhisleri yanlış. Ülkede talep enflasyonu var zannederek parayı piyasadan emiyorlar.Vücudu kansız bırakmak gibidir bu. Ülkeyi böylece stagflasyona götürecekler. Yani hem işsizlik hem enflasyon üretmek memleketi iflasa sürükleyecekler" Ve ilave ediyordu sayın Prof. Dr. Haydar Baş, "Oysa ülkemizde maliyet enflasyonu var. Maliyetleri enerji, vergi, SSK, hammadde ve cari giderleri düşürmek lazım. Ben krizi 24 saatte çözerim." diyordu.
Gidişat onu haklı çıkardı. 2,5 see önce bu sözleri sarfeden Haydar Baş millete ümit oldu. Millet onun için Bağımsız Türkiye Partisine koşuyor.
Çünkü o, halk türküsü gibi yürekten, milletin derdini, hasretini, vuslatını, ümitlerini dillendiriyor.