Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 3 Ekim'de AB ile müzakerelere başlama kararının alınmaması halinde 'özelleştirme ihalelerinde yüksek fiyatlar vermiş bazı yatırımcıların teminatlarını yakıp gideceklerini' söyledi. Türkiye'nin son dönemdeki ekonomik ilerlemesindeki en büyük nedenin AB sürecinin devamı olduğunu öne süren Gül, 3 Ekim'de sorunlara karşı devam kararı almanın kolay olmadığını ifade etti. Güncel konular üzerine Radikal'in sorularını yanıtlayan Gül, AB ile görüşmelere devam etmenin ekonomik boyutlarını şöyle açıkladı: "Bize, daha 17 Aralık'ta masadan kalkmalıydınız diyorlar. 17 Aralık'ta kalkmış olsaydık, bakın ne olacaktı: Faizlerde her 1 puanlık düşme, Türkiye'ye 2.5 milyar dolar getiriyor. Bugün faiz mesela yüzde 24'e çıkmayıp 14'e düştüyse, bunun en büyük nedeni AB'dir. Bu özelleştirmelerde kimsenin rüyasında göremeyeceği rakamlar çıkıyorsa, bu AB sayesinde. 3 Ekim'de masadan kalksaydık, özelleştirme ihalelerinde yüksek fiyatlar vermiş bazı yatırımcılar teminatlarını yakıp gideceklerdi. Her tarafla görüşüyorduk. Bunu da hesap ettik. Ülkenin geleceğini düşündük. O kararı almak kolay olmadı."
Güllük gülistanlık değilGül, 2006'da Kıbrıs Cumhuriyeti nedeniyle AB ile sorun yaşanacağı, bu sorunun da muhtemelen liman ve havaalanlarının açılması nedeniyle çıkacağı yorumlarına ise, şimdiye dek alışılan söylemin ötesinde bir yanıt verdi: "Girdiğimiz kulübün 25 üyesinden birisi, bizim tanımadığımız bir üye. Türkiye, o tanımadığı üyenin, bir gün kulübe alınacağını hiç düşünmeden, yıllarca gününü gün etmek peşinde olmasaydı, üye olmasını engelleyebilirdi. O güce sahipti. Ne yazık ki, politikalar farklı oluştu. Şimdi önümüzde iki yol var: Birincisi, tanımadığım üye var, onunla beraber olamam demektir. Bu, Türkiye'nin uzun vadeli, 70 milyonunun geleceğini 600 bin kişiyle ipotek ettirmektir. İkincisi, sıkıntılarla, mücadelelerle bu süreci devam ettirmektir. Önümüzde güllük gülistanlık bir yol var demiyorum. Bu yola devam edilecek. Değişimin içinde olanlar, değişimi göremez."
Bakanların birinci işiDışişleri Bakanı Gül, Türkiye'nin AB ile üyelik müzakereleri sürecinin de, müzakere modelinin de şimdiye dek üye olan ülkelerden çok farklı olacağını vurguladı ve şöyle devam etti: "Eski komünist ülkelerdeki çalışma, boş araziye bina inşa etmek gibiydi, o nedenle kolay oldu. Oysa bizim arazi üzerinde binalar var. Biz adeta renove ediyoruz, binaları belli bir düzene getirmeye çalışıyoruz. Süreç farklı; müzakere modeli de farklı olacak. AB Genel Sekreterliği'nin bize önerdiği modeli doğru bulmadık. Bütün bakanlıkların küçük bir modeli, küçük bir enerji bakanlığı, küçük bir tarım bakanlığı ya da küçük bir YÖK gibi, Genel Sekreterlik altında olacaktı. Orada bürokratlar çalışacak, belki sorunlar yaşanacak, bakanlıklar bundan ayrı ve habersiz kalacaktı. Oysa biz bütün bakanlıkları, toplumu işin içine katmak istedik. Bizde artık bakanlıkların tamamının birinci işi AB olacak. AB Genel Sekreterliği bunu koordine edecek."